Küresel düzeni bozan üç teknolojiye göz atalım

MARK BLYTH (Brown Üniversitesi Uluslararası Ekonomi Profesörü)

Haber medyası, nispeten da­ha büyük ekonomileri, or­duları ve enerji kaynakları saye­sinde daha fazla kaynağa sahip oldukları için dünyanın büyük güçlerine odaklanma eğiliminde­dir. Ancak böyle bir hakimiyetin bedelleri de vardır. Örneğin, tek bir Amerikan Gerald R. Ford sını­fı uçak gemisinin maliyeti 13 mil­yar dolarken bir F-35 savaş uçağı­nın maliyeti yaklaşık 100 milyon dolardır. Dolayısıyla, askeri teç­hizatınızı rakibinizden daha ucu­za üretebilirseniz, stratejik bir avantaj elde edebilirsiniz.

Ancak kilit teknolojiler aske­ri ve güç asimetrilerini yeniden şekillendirdikçe, bu avantajlar bile kayboluyor. Özellikle ucuz insansız hava araçları, telefon­lar ve güneş enerjisi küresel dü­zeni bozuyor. En bariz örnek, in­sansız hava araçlarının "zayıf" ülkelerin daha büyük rakiplere önemli hasarlar vermesine ola­nak tanıdığı askeri alanda görü­lüyor. Rusya, 1 Haziran'da Uk­rayna insansız hava araçlarını taşıyan kamyonların gizlice Rus hava üsleri etrafında yüklerini salması ve sonuçta önemli sayı­da Rus savaş uçağını imha etme­siyle sonuçlanan "Örümcek Ağı Operasyonu"na tamamen hazır­lıksız yakalandı.

Teknolojinin gücünü gölgede bırakıyor

Ukrayna, drone savaşların­da devrim yarattı ve şu anda ay­da 200 binden fazla birinci şa­hıs görüşlü (FPV) drone üreti­yor . Bunların üretimi büyük bir askeri-endüstriyel kompleks veya yüksek sermaye harcama­ları gerektirmiyor; FPV'lerin ti­cari versiyonlarını 300 doların altında satın alınabiliyor. Daha­sı, bu düşük maliyetler teknolo­jinin gücünü gölgede bırakıyor. FPV drone'lar düşman savunma hatlarını kolayca aşabilir ve he­defleri saatlerce gözetleyebilir. Hassas vuruşlar yapabilir veya birden fazla göreve uyarlanabi­lirler. Bir Ford sınıfı uçak gemi­sini etkisiz hale getirmek için kaç tane gerekir ve maliyeti uçak gemisinin maliyetinin ne kadarı kadardır?

Benzer şekilde, finans ala­nında da cep telefonu, yerleşik oyuncuların aracılık etmelerini ortadan kaldırarak bilgi, pazar ve ürünlerin erişimini kökten de­ğiştiriyor ve daha da önemlisi ge­nişletiyor. Ayrıca Küresel Güney genelinde eğitimi, istihdamı ve büyümeyi de dönüştürüyor.

Kenya gibi bir ülkede ileti­şim, bilgiye erişim ve finan­sal hizmetler geleneksel ola­rak teknolojik altyapı ve serma­ye mallarına önemli yatırımlar gerektiriyordu. Ancak nüfusun yüzde 80'inden fazlası akıllı te­lefon kullanmaya başladığından bu durum hızla değişiyor. Mobil finansal işlemler artık norm ha­line geldi ve kullanım oranları kırsal ve kentsel alanlarda sıra­sıyla yüzde 77 ve yüzde 89,7'ye ulaştı. Ekonomik faydalar or­tada. Kenya hükümeti, dijital ekonominin 2025 yılında GS­YİH'nın yaklaşık yüzde 10'unu oluşturacağını tahmin ediyor. Telefon ve erişim fiyatları düş­meye devam ettikçe, medya, bankacılık ve diğer hizmetlerde­ki köklü oyuncular kendilerini zor durumda bulacaklar.

Enerji söz konusu olduğun­da, Amerika Birleşik Devletleri dünyanın en büyük ikinci üreti­cisi ve Başkan Donald Trump yö­netiminde bu üretimin büyük bir kısmı karbon bazlı. Yönetimin ticaret "anlaşmaları", ABD'nin petrol, sıvılaştırılmış doğal gaz ve diğer petrol türevleri ihracatını kabul ederek müttefikleri ve ti­caret ortaklarını uzun vadeli fo­sil yakıt kullanımına bağlamayı amaçlayan ek anlaşmalar içeri­yor. Ancak güneş enerjisi bu sek­törü de altüst ediyor. Avrupalılar ve Amerikalılar, Çin'in yeşil tek­nolojideki hakimiyetinden endi­şe ederken enerji tüketicilerini görmezden geliyorlar. Çin güneş enerjisi sektörü fiyatları düşür­dükçe, birçok gelişmekte olan ülke ve yükselen piyasa, giderek daha uygun fiyatlı hale gelen bu enerji kaynağından faydalandı.

Köklü oyuncular devre dışı kalıyor

Örneğin, 2025 yılında Ceza­yir'in Çin'den güneş enerjisi it­halatı, 2024 seviyesine göre 85 kat arttı . Pakistan da ucuz pa­nellerden yararlanarak elekt­rik enerjisinin yüzde 20'sini gü­neşten üretti. Küresel Güney genelinde güneş enerjisi, ener­ji güvenliği ve enerji ithalatının getirdiği cari açık krizinden kur­tulma imkânı sunuyor. Özellikle şebeke bağlantısı olmayan kır­sal alanlarda güneş enerjisi, mil­yonlarca insanın yaşam kalitesi­ni iyileştirerek gerçek bir ener­ji bağımsızlığı anlamına geliyor.

Burada da, tekel konumunda olan köklü oyuncular ucuz tek­nolojiler sayesinde devre dışı ka­lıyor. Hidrokarbon ihraç eden ülkelerde bile güneş enerjisinin mantığı ikna edici. Yurtiçi tüke­timi jeopolitik fiyat şoklarından koruyor ve fosil yakıtların önce­likli olarak ihracat amaçlı kulla­nılmasına olanak tanıyor ki bu da çok daha kârlı.

Bu üç teknoloji tek başlarına dikkate değer ve ilgi çekici olsa da, bir araya geldiklerinde da­ha büyük bir küresel ekonomik dönüşümün yolda olabileceğini düşündürüyorlar. Avusturyalı ekonomist Joseph Schumpeter, böyle bir dönüşümün yeni ürün türlerinin, yeni üretim yöntem­lerinin ve yeni endüstriyel or­ganizasyon biçimlerinin ortaya çıkmasıyla fark edilebileceğini savundu . İHA'lar, telefonlar ve güneş enerjisi bu kriterleri kar­şılıyor.

Sadece tek bir ülkede tekno­lojik veya örgütsel bir dönüşü­me değil, aynı zamanda büyük ve güçlülerin uzun süredir sahip ol­duğu avantajların ucuz ve pay­laşılabilir yenilikler tarafından baltalandığı jeopolitik bir dö­nüşüme tanık oluyoruz. Yapay zekânın, eğer bir gün işe yararsa, bu eğilimi tersine mi çevireceği yoksa güçlendirip güçlendirme­yeceği henüz belli değil, ancak iddiamız, bu eğilimi hızlandıra­cağı yönünde.

Yazara Ait Diğer Yazılar