Putin’i beklemek
Uluslararası ilişkiler alanında çalışan herkes Carl von Clausewitz’in “Savaş, politikanın farklı araçlarla sürdürülmesinden başka bir şey değildir” başlıklı sözünü bilir. Onun ekolünden gelenlere göre bir yerde eğer topluluklar varsa çatışır, devletler varsa savaşır. Bu nedenle de savaş uluslararası arenadaki en temel ve kaçınılmaz gerçekliklerden birisidir. Zira kaynaklar kıt, talepler sonsuzdur.
Kimi devlet taleplerini ve savaş nedenlerini tüm dünyayı bazı tehlikelerden korumak gibi insani ve evrensel değerlere, kimisi mitolojik veya tanrısal misyonlara, kimi net olarak ulusal çıkarının gereklerine, kimisi de meşru savunma pozisyonlarına dayandırır. Farklı söylemler farklı ideolojik ve politik kalıplar altında sunulsa da özünde tüm savaşların başlangıç noktası kaybedilmiş bir güvenlik hissiyatıdır. Tüm dünyayı kontrol etmek isteyen de, küçücük bir sınır hattının kontrolünü sağlamak isteyen de aynı mantıkla hareket eder. Küresel güvenlik beklentisi küresel egemenliğin gerekli olduğunu, bölgesel ve yerel talepler ise ilgili alandaki kontrolün hayati olduğunu ön planda tutar.
Rusya’nın Ukrayna savaşı
24 Şubat 2022’de ilk Rus askerlerinin Vladimir Putin’in “özel askeri operasyon” ilanıyla Ukrayna’ya girişi, Soğuk Savaş sonrası kurulan küresel statükonun yerle bir olduğunun en net ilanıydı. Esasen Putin, tarihin en büyük jeopolitik felaketi olarak tanımladığı Sovyetler Birliği’nin dağılışının ardından gelen tek kutuplu ABD mimarisinin kabul edilemezliğini, 2007’de yapılan Münih Güvenlik Konferansında ilan etmişti. NATO’nun bir türlü durmayan Batı’ya doğru ilerleyişini Putin büyük bir saldırganlık olarak görüyordu. Macaristan, Çek Cumhuriyeti ve Polonya’nın ardından Baltık ülkelerinin de NATO’ya üyeliğine engel olamamıştı. Ancak bu gerginliğini 2008 yılında Gürcistan’dan çıkartmayı ihmal etmedi.

Batı yanlısı Gürcistan Cumhurbaşkanı Sakaşvili’nin NATO ve AB’ye üyelik hedefiyle girdiği yol, Rus silahlı kuvvetlerinin 5 günlük müdahalesiyle kapatıldı. Yeni Rus güvenlik doktrini “eski Sovyet coğrafyasındaki Rus nüfusun yaşadığı her yeri” potansiyel müdahale alanı olarak ilan etmekteydi. Nitekim Rusya’nın 2014 yılında Kırım’ı ilhak ederek başlattığı süreçte küçük kardeş olarak tanımladığı Ukrayna’yı, tamamen Batı sistemine bırakmayacağı sürpriz değildi. Savaş, göstere göstere geldi.
Kardeş kavgasının psikopolitiği
Ukrayna’nın, Kremlin ideolojisinde “küçük kardeş” olarak konumlandırılmasının tarihsel, kültürel ve jeopolitik üstünlük tasavvuruna dayalı çok katmanlı bir geçmişi var. Öncelikle Rusya, 9. yüzyılda Kiev’de kurulan Kiev Knezliğini kendi tarihsel anlatısının başlangıç noktasına yerleştiriyor. Slav halklarını birleştirme misyonunun kaynağı olarak da bu başlangıca atıfta bulunan bir resmi yaklaşıma sahip. Bu anlatıya göre Kiev beşikse, Moskova baba ocağı, yani ailenin merkez yuvası. Ukrayna halkı ise Putin’in de defalarca belirtiği ve hatta 2021’de yazdığı bir makalede iddia ettiği üzere ayrı bir ulus değil, yapay bir oluşum; dilleri ise Rusça’nın bir lehçesi. Bu yüzden de Rusya’nın halen egemen olan resmi bakış açısıyla Ukrayna’nın Batı’ya yönelik yaklaşımı bir kardeş ihaneti, bir sapma.
Bu yaklaşımın Ukrayna’yı küçük olarak konumlandıran ve ailenin büyüğün kararlarına bağımlı olması gerektiğini düşünen hiyerarşik bir bakış açısını yansıttığı ortada. Küçük kardeş söylemi de aslında ağabey tarafından koruma altına alınan ve sevgi şefkat öneren bir bağ değil, koruma adına denetim öngören ve biat bekleyen bir demir yumruk içeriğine sahip. Üstelik bu söylem sadece dil-kültür bağlamıyla ya da tarihsel anlatılarla değil, jeopolitik kaygılarla beslenen emperyal bir zihnin tasavvuru olarak da şekilleniyor. Ukrayna’nın politik tutumu sadece Batı’ya meyleden yani aileden kopmak isteyen serkeş bir kardeş değil, Rus kimliğinin ve coğrafyasının kalbine saplanan bir bıçağın taşıyıcısı olarak görülüyor.
Rusya, büyük şairleri Tyutçev’in de dediği gibi “akılla anlaşılmaz; arşınla ölçülmez” bir stratejik derinliğe sahip. Vatanlarının savunulması onlar açısından öncelikle Moskova’nın korunması anlamına geliyor. Napolyon’u ve Hitler’i Moskova kapılarından döndürdükleri tarihsel zafer anlatıları, coğrafi büyüklüklerini ve sert iklim koşullarını kutsadıkları hikayelerle dolu. Karadan işgali başlangıçta çok kolaylaştıran ancak o işgalin sürdürülmesini imkânsız kılan doğal şartları en büyük güvenceleri.
Bu yüzden düşmanın Moskova’dan yaklaşık 500 kilometre kadar uzakta tutulması bir askeri stratejiyi gelenekselleştirmiş durumdalar. Bu onlar açısından psikolojik güvenlik eşiği. Putin’in İstanbul’a gelme konusundaki isteksizliğinin nedenlerine bakarken psikolojik faktörleri de hesaba katma gereği açık. Muhtemelen küçük kardeşle (adını bile pek anmadığı Zelensky ile) aynı masaya eşit şartlarda oturmakta gelecekte de direneceği gibi, beklentilerinin de salt toprakla değil psikolojik faktörlerle şekilleneceğini görmek gerekiyor.