Tahkim finansmanı ‘yeni nesil’ yatırım aracı mı?
“İyi bir dava kötü bir planlamayla kaybedilebilir” derler. Bu cümle, özellikle yüksek maliyetli ve uzun süren uluslararası tahkim süreçlerinde fazlasıyla geçerlidir. İş dünyasında riskin ölçülebildiği kadar yönetilebildiği bir çağda, üçüncü taraf tahkim finansmanı (third-party funding) tam da bu ihtiyaca cevap vermek üzere gelişti.
Üçüncü taraf finansmanı, bir davanın tarafı olmayan yatırımcı ya da fonların, davacıya tahkim sürecine ilişkin masrafları karşılaması karşılığında, davanın başarılı sonuçlanması durumunda belirli bir pay almasıdır. Burada teminat olarak dava konusu alacak gösterilir; klasik anlamda borç değildir, risk paylaşımıdır.
Bu yapı girişimciler için hukuk riskinin finansallaşmasını sağlar. Tahkimin hukukçuların elinden çıkıp finans uzmanlarının radarına girmesi de bu evrimle başlar. İşletme sermayesine dokunmadan büyük ölçekli uyuşmazlıklarda hak iddia edebilmek, rekabetçi ekonomilerde stratejik bir tercih haline geldi.
Dünyada tahkim finansmanı
Dünyada üçüncü taraf finansman pazarı 2023 itibarıyla 12 milyar dolar sınırını aşmış durumda. Özellikle Birleşik Krallık, ABD ve Hong Kong, bu alandaki gelişmiş yargı çevreleri arasında sayılıyor. Londra merkezli Burford Capital, BenchWalk, Omni Bridgeway, Harbour LF gibi oyuncular, ICC ve ICSID tahkimlerinde aktif olarak yer alıyor.
İngiltere’de yargı sisteminin 2014’te dava finansmanı meşru kabul etmesiyle başlayan bu dalga, Avrupa kıtasına ve Singapur gibi Asya merkezlerine yayıldı. 2024 yılında sadece Burford’un finanse ettiği davalardan sağladığı getiri 2-3 kat civarında oldu. Halka açık bu şirket değerini yüksek oranda artırdı. Bu kâr marjı özel sermaye fonlarının ilgisini çekmek için yeterliydi.
Türkiye’de ise bu yapı henüz gelişme aşamasında. Türk hukuk sistemi, doğrudan üçüncü taraf finansmanını düzenlememekle birlikte, bu tür fonlamalara engel de içermiyor. Ancak uygulamadaki belirsizlikler nedeniyle bu fonlama modeli henüz yeterince kurumsallaşmış değil. Bu konuda doçentlik monografisi olarak tarafımca kaleme alınan ‘Dava Fonlama’ eseri SPK tarafında da ilgi çekmiş durumda.
Türkiye merkezli davalarda yabancı yatırımcılar ve hukuk büroları aracılığıyla dolaylı fonlama uygulamaları özellikle enerji, inşaat ve yatırım tahkimlerine odaklandı.
ATE Sigortası, hedge fonları: QUO Vadis?
Tahkim finansmanının yükselişiyle birlikte, yeni nesil sigorta ürünleri ve finansal aktörler de bu yapının içine girmeye başladı. Bunlardan biri olan ATE Sigortası (After the Event Insurance), davanın kaybedilmesi halinde doğacak maliyet risklerini sigortalayan özel poliçeleri ifade eder. ATE özellikle dava fonlarına bir risk dengeleme aracıdır.
Tahkim fonlamasında artık sadece avukatlar ve yatırımcılar değil, sermaye piyasası ve fon yapıları da devrede; BlackRock, Fortress, IMF Bentham gibi kurumlar, tahkim pazarı için özel fonlar ve farklı dava portföyleri oluşturdu.
Böylece yalnız bir dava değil, onlarca davadan oluşan bir varlık sepetine yatırım yapılmakta, risk dağıtılmakta ve getiri optimize edilmektedir.
Türkiye’de henüz regülasyon olmasa da SPK özellikle Anglosakson gelenekten gelen gelişmeleri kayıtsız kalmıyor. Bir düzenleme olacağı aşağı yukarı belli; ‘alternatif yatırım araçları’ başlığı altında mevzuat geliştirmesi ihtimali oldukça yüksek.
Tahkim mi finansal enstrüman mı?
Tüm bu gelişmeler gösteriyor ki tahkim, artık yalnızca bir uyuşmazlık çözüm yöntemi değil, aynı zamanda finansal bir enstrüman haline geliyor. Özellikle ‘hak doğuran alacakların’ tahsilinde yaşanan zorluklar, bu tür yeni nesil finansal çözümlerini iş dünyası için cazip hale getiriyor.
Bu bağlamda, tahkim yoluyla elde edilebilecek alacakların ‘temlik edilmesi’, ‘sindication’ yöntemiyle başka fonlara devredilmesi ve hatta menkul kıymetleştirilerek ikincil piyasalarda satılması gibi modeller tartışılıyor. 2022 yılında ABD merkezli bir fonun, Afrika’daki madencilik tahkiminden doğan hakları yüzde 60 iskontoyla ikincil piyasada satması, bu yaklaşımın somut örneğidir.
Türkiye için bu gelişmeler; tahkimi sadece bir yargı alternatifi değil, sermaye piyasalarına entegre bir finansal araç olarak konumlama fırsatı sunmaktadır. Bu doğrultuda, İstanbul Finans Merkezi vizyonunun tahkim finansmanını içerecek şekilde genişletilmesi önemli bir hamle olacaktır.
Yeni bir varlık sınıfı
Üçüncü taraf finansmanı, geleceğin uyuşmazlık çözüm yöntemlerinde temel bir rol oynayacak, Türk iş dünyası için bu alana erken entegre olursak büyük bir fırsat elde edilebilir. Tahkim bir kurum ve kavram olarak artık sermaye piyasasının yeni nesil oyuncularından biri olmaya adaydır. Bu dönüşümü fark eden iş ve finans insanları, hukuku sadece savunma hattı değil, stratejik -ve hatta çok kârlı- bir yatırım aracı olarak da görmeye başlayacak.