Trump ve çobanlar savaşı

Prof. Dr. Deniz Ülke KAYNAK
Prof. Dr. Deniz Ülke KAYNAK Periskop denizulke.kaynak@dunya.com

Dünyayı eski gözlüklerle okumayı, eski kav­ramlarla anlamlandırmayı ve eski paradig­malarla analiz etmeyi bırakma zamanı. Ne or­dular alışageldiğimiz cephelerde, ne savaşlar tanıdığımız silahlarda, ne de karar vericiler bil­diğimiz haritalarda yer buluyor. Zygmunt Bau­man’ın “Akışkan Modernite” adlı eserinde söyle­diği gibi “eski haritalar yeni topraklarda işe yara­mıyor”. Devrimsel bir yapı çözümü evresindeyiz. Normlar, kurumlar, rejimler, aktörler yeniden tanımlanıyor.

Endüstri 4.0 denilen o yıkıcı uygarlık sıçra­ması zihnimizi, bedenimizi, mekanımızı farklı bir düzleme taşıyor. Bizi diğer canlılardan ayı­ran ve öne çıkaran birçok beceri ve yeteneğimizi ellerimizdeki mobil cihazlara devrettiğimizden olsa gerek, geleceğe dair soru sorma hevesimiz de artık pek fazla değil. Bizim yerimize düşünen, soran, cevaplayan başka zekalar var nasıl olsa. Küresel sürüye katıldık mı hayat bize güzel? Ge­lene hay hay, gidene bay bay! Ama ya sürünün ço­ban köpekleri kurtlarla iş tutmaya başladıysa? Ya çoban diye bildiğimiz kişi kasapsa? Ya köyümüz zannettiğimiz yer gerçekte serapsa?

ABD’nin çobanı kim?

Siyaset biliminde çoban metaforu Platon’dan bu yana kullanılagelmiştir. Bu kavramı pozitif anlamda kullananlar olsa da esasen halkı sürü, çobanı da lider olarak konumlandıran bir bakış açısı daha baskındır. Örneğin Foucault’a göre “modern iktidar, bireyleri yönetirken bir çoban gibi davranır”; halk çobanını kendi seçse bile, ço­ban nihayetinde çobandır ve sürünün nerede otlayacağını, mezbahaya hangi koyunun gönderi­leceğini belirleme yetkisi ondadır.

Günümüzün popülist liderlerinin ana özellik­lerinden bir tanesi de karşısındaki kitleyi tıpkı bir sürü gibi yönetmek istemesidir. Onlar açı­sından elitler, sistemler, dış güçler sürüyü tehdit eden tehlikeli oluşumlardır ve zavallı halkı on­lardan koruma görevi lidere verilmiştir. Nitekim son on yıllarda liberal demokrasilerin bireysel özgürlük söylemlerine karşı popülizmin yükse­lişi, dış tehdit ve risk algısının kemikleşmiş bir biçimde sürekli, kitleye empoze edilmesinin bir sonucudur.

Dünyanın lider ülkesi konumundaki ABD de kuşkusuz popülizmin tuzağına düşen ülkelerden birisi. Donald Trump, dünyadaki popülist lider­ler arasındaki en sembolik figür. İlk seçiminden bu yana kendisini “halkın sesi” olarak tanımladı­ğı gibi, Amerikan elitlerine ve müesses nizamına karşı bir savaşçı olarak da konumlandırıyor. De­rin devlete karşı pozisyon alıyor ve Washington bürokrasisi ile geleneksel medyayı bir bataklık olarak gördüğünü her fırsatta ifade ediyor.

Trump geleneksel çobanlardan değil. Arkası­na aldığı teknolojik güçle birlikte ABD’nin bütün norm ve kurumlarını yalnızca eleştirmekle kalmı­yor, onları yeniden yapılanmaya zorluyor. Alemin en popüler tekno oligarkları (Elon Musk, Peter Thiel, David Sacks vb.) ile kurduğu ittifak üzerin­den sürüyü yeni bir forma büründürmek eğili­minde. Lakin bu ittifakta bir sorun var.

Zira tekno oligarklar Trump’ın sevdalısı falan değiller; dijital çoban olmayı kendilerinin daha fazla hak ettikle­rini düşünüyorlar. Dijital ağların merasında ot­layan sürünün bütün verisini topladıktan sonra onu biçimlendirerek yeniden sisteme pazarlıyorlar. Sahip oldukları veri gücünü küresel bir impa­ratorluk yaratmak amacıyla kullanıyorlar. Geleneksel siyasetin tüm mimarisini devirip yıkmak ve insanüstü oldukları düşüncesiyle teknolo­jik bir Leviathan oluşturma hevesleri var. Konu ne Elon Musk ne de Trump’ın savaşı; bu, dünyanın ve sürünün geleceğine dair bir mücadele.

Amerikan müesses nizamı devrede

Joe Biden, veda mektubunda tıpkı Eisen­hower’ın Amerikan halkını “askeri endüstriyel komplekse” karşı uyardığı gibi, ABD’yi “tekno endüstriyel komplekse” karşı uyarmayı borç bil­mişti. Biden, Trump ile teknoloji devlerinin itti­fakının bütün siyasi mimariyi yerle bir edeceğini düşünüyor ve sahip oldukları gücün devasa bo­yutlara ulaştığını söylüyordu.

Trump, Amerikan eski nizamına (establish­ment) karşı popülist bir isyanın lideri olarak doğ­muştu. Elon Musk ve diğerleri ile el ele, devleti bypass edebilen, devlet tekelindeki iletişim alt­yapısını, uzay hakimiyetini özel sektörde tekel­leştirebilen yeni bir düzen kurmaları her şeyin sonu olabilirdi. Nitekim Biden'la aynı fikre sahip olanlar seçimden önce Trump’ı öldürerek bu gi­dişi durdurmaya çalıştılar ama başaramadılar.

Tüm bu mücadelede kanımca unutulan bir şey var. Trump düzen karşıtı bir anarşist gibi görün­se de nihayetinde kurumsal siyaset yapan, Cum­huriyetçi partide yerleşik bir figür. Her cumhu­riyetçi gibi onun da enerji, otomotiv, finans ve savunma sanayi gibi klasik endüstrilerle güçlü bağlantıları var. Büyüyen tekno oligarşiyi sade­ce işine yaradığı ölçüde destekleyebilecek, 80 yaşında narsist eğilimleri bilinen bir siyasetçi. Sisteme karşı olmak ile sistemi yıkmayı istemek arasında önemli bir mesafe var.

Trump’ın müttefikini değiştirme eğilimine girmesi, müesses nizamın devreye girdiğini gös­teriyor. Eski çoban, sürüyü teslim etmek yerine savaşı büyütecek gibi.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Quo vadis; savaş nereye? 16 Haziran 2025
Coğrafya beladır 02 Haziran 2025
Putin’i beklemek 19 Mayıs 2025
Silahlara Veda 12 Mayıs 2025
Papa I. Trumpis 05 Mayıs 2025
Papa’lık ve siyaset 28 Nisan 2025
Talmud’un Avrupası 14 Nisan 2025