Türk Hukukçuları ve 'Tahkim İhracatı'
Uluslararası tahkim artık yalnızca ihtilaf çözümünün değil; prestijin, uzmanlaşmanın ve küresel ağların da sahnesi. Türkiye ise bu sahnede sadece bir taraf değil, giderek daha fazla yön veren ve yöneten bir aktör olmaya aday.
Tahkim alanında Türkiye’nin karnesi yalnızca açılan davalarla değil; bu süreçlerde görev alan Türk hukukçuların yetkinliğiyle de değerlendirilmeli. Son 20 yılda yetişen yeni nesil hukukçular, çok uluslu bürolarda deneyim kazanmış, çok dilli, farklı hukuk sistemlerine hâkim ve tahkim kültürünü içselleştirmiş bir yapıya sahip. İstanbul’dan Paris’e, Newyork’dan Singapur’a uzanan bu uzman hukukçular artık yalnızca müvekkil temsil etmiyor; hakem heyetlerinde, sekretaryalarda ve danışmanlık alanında da etkinler. Türkiye, bu nitelikli insan kaynağıyla uluslararası tahkimde daha fazla söz sahibi olmaya başladı bile.
76’sı yürürlükte olmak üzere taraf olduğu 98 adet ikili yatırım anlaşmasıyla Türkiye, yalnızca önemli bir tahkim destinasyonu haline gelmekle kalmadı; aynı zamanda jeopolitik konumu sayesinde Orta Doğu, Orta Asya ve Afrika’dan çıkan yatırım uyuşmazlıklarının da odak noktası haline geldi. Bu durum, Türk hukukçuların uluslararası tahkimde daha görünür ve etkili roller üstlenmeleri için ciddi bir fırsat sunuyor. 2024 itibarıyla Avrupa, Orta Doğu ve Afrika (EMEA) bölgesindeki alternatif uyuşmazlık çözüm hizmetleri pazarının yaklaşık 8,47 milyar ABD doları seviyesinde olduğu ve bu rakamın 2030 yılına kadar 12,43 milyar dolara ulaşması beklendiği göz önüne alındığında bu fırsatların önemi bir kez daha anlaşılabilir.
Özellikle enerji, altyapı ve telekomünikasyon gibi stratejik sektörlerde yürütülen kamu-özel ortaklık projelerinde çıkan ihtilaflarda Türk hukukçular, sözleşme hazırlığından risk analizine, tahkim sürecinden dava yönetimine kadar yüksek bir performans sergiliyor. Bu birikim, ISTAC gibi yerel tahkim merkezlerinin güçlenmesine katkı sunarken; İstanbul’u yalnızca bir finans değil, aynı zamanda bir tahkim merkezi haline getirme vizyonunu da pekiştiriyor.
Unutulmamalı ki tahkim sadece bir mahkeme alternatifi değil; aynı zamanda bir kültür, bir ekosistemdir. Bu ekosistemin lokomotifi ise iyi yetişmiş hukukçulardır. Türkiye’nin bu alandaki insan sermayesi artık yalnızca kendi ülkesine değil, bölgeye ve dünyaya da hizmet verecek düzeydedir. Önümüzdeki 5 yıl, Türkiye’nin tahkim ihracatçısı bir ülke olma yolunda atacağı adımlarla şekillenecektir.
Tahkimde Fırsat Tehdit: Trump Tarifeleri
Donald Trump’ın politikaları, dünya ticaretinde yalnızca ekonomik dengeleri değil, tahkim gündemlerini de doğrudan etkileyen bir dinamik haline geldi. İlk başkanlık döneminde Çin’den Avrupa’ya uzanan geniş yelpazede uygulanan tarifeler, sadece devletler arası ilişkileri değil; aynı zamanda şirketler ile devletler arasındaki yatırım uyuşmazlıklarını da artırdı.
2024 sonu itibarıyla Trump’ın başkan olmasıyla birlikte “ticaret milliyetçiliği” konseptinin tahkim kurumlarını yeniden meşgul etmesi bekleniyor. Özellikle ABD’ye ihracat yapan ülkelerdeki yatırımcılar, yeni dönemde tarifeler nedeniyle zarar görmeleri halinde yatırım anlaşmalarına dayanarak tahkime gitmeye hazırlanıyor.
Bu tablo, sözleşmelerde “önleyici hukuk mühendisliği” ihtiyacını artırıyor. Tahkim klozları daha özenli kaleme alınacak, force majeure (mücbir sebep) yorumları genişleyecek, siyasi risk sigortaları ile tahkim arasında daha iç içe geçen bir yapı oluşacak. Tahkim artık sadece bir çözüm mekanizması değil, aynı zamanda jeopolitik belirsizliklere karşı öngörü barındıran bir güvenlik alanı haline geliyor.
Tahkim Coğrafyası: Merkez Metrikleri
Tahkim artık sadece Paris, Londra, Cenevre üçgeniyle sınırlı değil. 2020–2025 arası dönemde tahkim merkezlerinin istatistiklerine bakıldığında çok merkezli bir dünyaya geçildiğini görüyoruz:
* ICC (Paris): 2023 yılında 890 yeni dava, %48’i Avrupa dışı.
* LCIA (Londra): 2024’te 406 dava, %30’u Asya ve Afrika kaynaklı.
* SIAC (Singapur): 2022’de 357, 2024’te 511 dosya – %43 artış.
* HKIAC (Hong Kong): 2023’te 344 dosya – teknoloji ve deniz hukuku kaynaklı.
* ISTAC (İstanbul): 2020’de 62 dava iken 2024’te 128 dava – %106 artış.
Bu rakamlar yalnızca artan hacmi değil, küresel merkezin doğuya kayışını da gösteriyor. Singapur ve İstanbul, dijitalleşme, hız, düşük masraf, fiyat ve hizmet anlamında rekabetçi hukuk pazarı ve tahkim dostu yargı sistemleriyle öne çıkıyor. Özellikle genç hukukçular için bu merkezler birer kariyer laboratuvarına dönüşüyor.
İstanbul özelinde, hızlı tahkim mekanizması ve uzmanlık avantajları sayesinde Türkiye içindeki büyük ölçekli ticari uyuşmazlıkların tahkime yönlendirilmesi kolaylaşıyor. Bu da hem ulusal mahkemelerin yükünü azaltıyor hem de tahkim kültürünün yaygınlaşmasına katkı sunuyor.
Tahkim artık lüks değil; ticaretin bir güvenlik kalkanı. Bu kalkanı sağlam tutmanın yolu ise saygın, erişilebilir ve hızlı merkezlerin varlığına bağlı. İstanbul’un dünya tahkim haritasındaki yeri her geçen gün daha netleşiyor.