Yeni Ortaçağ ve üniversiteler

Türkiye’de cumhurbaş­kanlığı için ön koşul olan üniversite diploması tartışmaları yürüyedursun, önceki hafta dünya demok­rasisinin kumdan kalesi ABD’den de benzer bir dip­loma atağı geldi.

Geçtiği­miz yıl Filistin’de gerçekle­şen insan hakları ihlallerini protesto ederek Columbia üniversitesinin Hamilton Hall binasını işgal eden öğrenci­lerden Suriye kökenli Mahmud Halil’in Federal Göçmenlik Bü­rosu tarafından göz altına alın­masının hemen ardından üniver­site disiplin kurulu, protestocu öğrencilere 'birkaç yıllık uzak­laştırmadan geçici diploma ipta­line ve okuldan tamamen atılma­ya kadar' değişen cezalar verdiği­ni açıkladı.

Onlarca öğrenciyi kapsayan bu yaptırımları uygulayan Columbia Üniversitesi dünyanın en iyi eği­tim kurumları arasında yer alan, Amerikan Ivy Ligindeki 8 seçkin üniversiteden birisiydi. Dünya­nın her yerinden binlercebaşa­rılı aday öğrenci bu kuruma gi­rebilmek için büyük bir yarışa giriyor, kazananlar sevinç çığlık­larını youtube videolarıyla dün­ya aleme yayıyordu. Mezunlar ise hızla iş bulabilme konusunda son derece iddialı ve avantajlı bir dip­lomaya sahip olduklarının bilin­cindelerdi.

Bugüne kadar Colum­bia Üniversitesi mezun, araştır­macı veya hocalarından tam 103 kişi Nobel ödülü almaya hak ka­zanmıştı ve bu konuda dünyada 5. sıradaydılar. Ancak Üniversiteyi tüm dünyada en çok meşhur eden olay bu özelliği değil, Üniversi­te akademisyenlerinden aktivist Edward Said’in Lübnan’da terk edilmiş bir İsrail askeri kontrol noktasına doğru taş atması üze­rinde başlayan “akademik özgür­lüklerin sınırı”tartışmasındaki tutumu olacaktı.

Yeni Ortaçağ ve üniversiteler - Resim : 1

Akademik özgürlük nedir?

Prof. Edward Said’in Lübnan ziyareti sırasında taş atarken(­hala amacı tartışmalı) çekilen ikonik fotoğrafa yönelik Ünive­riste içinden ve dışından yük­selen tepkiler ve buna karşı Co­lumbia Üniversitesi rektörü Jo­nathan Cole tarafından yazılan cevap üniversite mensupları için tıpkı kutsal bir metin gibi değer­lendirilmişti.

Cole tüm baskıla­ra rağmen şöyle diyordu: “Bir üniversite için, si­yaseten egemen ideoloji­nin pasifleştirici etkisin­den korkmadan bireyle­rin söylem özgürlüğünü korumaktan daha temel bir şey yoktur Eğer biz Profesör Said’in özgür­ce yazıp konuşma hakkı­nı inkâr edersek bundan sonra kim susturulacak; ceza korkusu olmadan aklında­kileri söyleme hakkına kimin sa­hip olduğunu belirleyen engizis­yoncu kim olacak?…”

Yeni Ortaçağda üniversiteler

Ortaçağın Hristiyanlık anla­yışının en bilinen kurumların­dan olan Engizisyon mahkeme­leri, kilise tarafından vazedilen anlayışın dışındaki herkese ağır yaptırımlar uygulamış, binlerce insanı idama mahkum etmiş, iş­kencelerden geçirmiş bir yapıy­dı.

Katolik kilisesi egemenliğini ve hiyerarşik üstünlüğünü ko­ruma adına kendisi gibi düşün­meyen herkesi “heretik” olarak tanımlayarak, insan düşüncesi­ne ve diline Tanrı adında pranga vurmaktan kaçınmamıştı. Her­kes merkezi otoritenin uygun bulduğu şekilde düşünmeli ve üretmeliydi. Ortaçağ karanlığı denilen şey tam da buydu. Ne il­ginçtir ki Columbia üniversitesi, karanlıkla olan mücadelesini(!) kutsal kitap Zebur’dan (36:9) al­dığı iki yüz elli yıllık sloganında şöyle söylüyordu: “Senin ışığın­da aydınlığı görürüz”.

Konumuz sırf Columbia’mı?

Harvard üniversitesi rektörü Claudine Gay ve UPenn rektö­rü Liz Magill, Gazze protestola­rı sırasında Yahudi lobisinden ve ABD Kongresinden gelen baskı­lara dayanamayıp istifa eden üni­versite yöneticileri arasındaydı.

Columbia Üniversitesinin aka­demik yönetimi de aynı akıbeti paylaştı ve bazı dekanlarla bir­likte rektör Minouche Şefik isti­fasını sunmak durumunda kaldı. Polisin üniversiteye girişine izin vermeyen ve protestoları antise­mitizm değil demokratik bir hak olarak gören eski idari kadro­nun yerini bıraktığı taze yöneti­ciler ise başkan Trump’ın göre­ve gelir gelmez uygulamaya koy­duğu400 milyon dolarlık federal kesinti ile karşılaşınca yapma­ları gerekeni anlamışlardı. Öğ­renciler okuldan atıldı; disiplin cezaları uygulandı; mezunların diplomaları iptal edildi.

Dünya­nın en iyileri diye anılan üniver­sitelerin bile siyasetin ve ekono­mik gücün gölgesinde akademik özgürlüklerden bahsedemeyece­ği istifalar, yerlerde sürüklenen profesörler, atılan öğrenciler, tu­tuklanan ve sınır dışı edilen pro­testocuların eşliğinde hepimizin gözleri önünde ispatlandı. Orta­çağ zihniyeti de, Katolik kilisesi de, Kardinaller de aslında hiç ye­nilmemiş, yok olmamış; sadece kılık değiştirmişlerdi.

Yazara Ait Diğer Yazılar