ABD kapitalizminin 50 yıllık geleceği

Dünya ekonomisinin ve kapi­talizmin geleceğini öngör­mek neredeyse imkansız. Çok değil yarım yüzyıl önce yaşayan biri için, sonraki yarım yüzyıl­da 1970’lerin stagflasyonunu, sonrasında gelen deregülasyon dalgasını, dizginlenmeyen küre­selleşmeyi, internetin yıkıcı gü­cünü, 2008 küresel finansal kri­zini, pandeminin felç edici ve iş modellerini değiştiren etkisini ve son olarak da 2020’lerde ye­niden yükselen gümrük savaşla­rını görmek çok zordu.

Peki o za­man gelecekle ilgili öngörülerde bulunmaktan, kapitalizmin ge­leceğini tartışmaktan vazgeçe­cek miyiz? Tabii ki, hayır! Wall Street Journal da böyle yaptı ve birbirinden önemli yedi akade­misyene kapitalizmin geleceğini tartıştırdı. Ben de bu haftaki kö­şe yazımı bu akademisyenlerin görüşlerine ayırdım. (*)

Wall Street Journal’ın ABD’deki kapitalizmi böyle bir dönemde farklı kulvarlardaki akademisyenlere tartıştırma­sı çok önemli zira tarih boyun­ca krizleri aşarak kendini sü­rekli yenileyen kapitalizmin bu­gün yeni bir dönemece girdiğini görmek zor değil. Daha bebek adımlarını atan yapay zekânın şimdiden yarattığı yıkıcı etki; küreselleşmenin yerini alan böl­geselleşme ve çok kutuplu dün­ya; artan eşitsizlik; yaşlanma ve iklim krizi bu dönemeçte belir­leyici olacak. Peki, 50 yıl sonra, bütün bu yıkıcı etkileri Ameri­kan kapitalizmi nasıl göğüsleye­cek? İşte size birbirinden seçkin yedi ekonomist ve tarihçinin gö­rüşlerinin bir özeti…

1 Yapay zekâ: İşsizliği mi artıracak, üretkenliği mi?

Daron Acemoğlu kapitalizmin kaderini büyük ölçüde yapay zekâ­nın nasıl kullanılacağına bağlıyor. Ona göre iki yol var. İlki, birkaç teknoloji devinin her şeyi kontrol ettiği, milyonların işsiz kaldığı ve verimliliğin sınırlı arttığı karanlık bir senaryo. Acemoğlu’nun “vasat otomasyon” dediği bu tablo, sos­yal eşitsizliği büyütecek. Diğer yol ise yapay zekânın işçiyi güçlendi­ren bir araç haline gelmesi. Hem­şireden teknisyene kadar birçok meslek, YZ desteğiyle daha verim­li hale gelebilir. Böyle bir durumda üretkenlik artarken gelir dağılımı da dengelenebilir. Acemoğlu’nun vurgusu net: Kapitalizmin 50 yıl sonraki kaderi, teknolojiyi kimle­rin yönlendireceği ve bu sürecin toplumsal faydaya mı yoksa tekel­lere mi hizmet edeceği sorusuna verilecek cevaba bağlı.

Joel Mokyr’in kapitalizmin ge­leceği ile ilgili düşüncelerini ak­tarmadan önce, konuyla ilgili da­ha az bilgiye sahip olan okuyu­cular için Mokyr’un A Culture of Growth kitabını özetlemek fayda­lı olabilir. Mokyr, modern ekono­mik büyümenin kökenlerini yal­nızca teknoloji ya da kurumlarla değil, Avrupa’da 1500’lerden iti­baren gelişen kültürel dönüşüm­le açıklıyor. Ona göre sanayi dev­riminin yolunu açan şey, bilginin ilerleyici olduğu fikrinin yayılma­sı, doğayı anlama merakı ve fark­lı devletler arasındaki rekabetin düşünceye alan açmasıydı.

Gali­leo’dan Newton’a kadar “bilgi girişimcileri” ye­ni bir zihniyetin öncü­sü oldu ve ilerleme fikri, Avrupa’yı durağanlıktan çıkarıp modern kapita­lizmin temellerini atan zihinsel devrimi müm­kün kıldı. Bugün ABD ka­pitalizminin önünde du­ran soru da aynı aslında: Yapay zekâ ve dijital dö­nüşüm çağında, toplu­mu ilerleme fikrine yeniden inan­dırabilecek bir kültürel dönüşüm yaratabilecek mi? İşte Joel Mok­yr burada iyimser bir bakış açısıy­la kapitalizmin uyum kabiliyetine dikkat çekiyor. Ona göre YZ, yaş­lanan nüfusun bakımından iklim krizine kadar birçok soruna çö­züm üretebilir. Buradaki ana risk­lerden birini ise teknolojinin te­kelleşmesi olarak görüyor.

2 Devletin yeni rolü

Stanford Üniversitesi’n­den tarihçi Jennifer Burns çalış­malarında kapitalizmi yalnızca bir ekonomik düzen değil, aynı zamanda değerler ve fikirler bü­tünü olarak ele almasıyla tanına bir bilim insanı. Ona göre 20. yüz­yılda Ayn Rand ve Milton Fried­man gibi düşünürler, serbest pi­yasa ekonomisini sadece verim­li olduğu için değil, aynı zamanda “etik” ve “özgürlükle uyumlu” ol­duğu için savundular. Burns’e gö­re bugün de ABD kapitalizminin geleceği bu fikrî zemine bağlı: Sis­temin sürdürülebilir olması top­lumsal değerlerle uyumlu, ahlaki olarak savunulabilir ve bireyle­rin özgürlük arayışına cevap ve­rebilen bir yapıda olmasına bağlı.

Bununla beraber WSJ yazısında Burns, ABD’nin önündeki en bü­yük sınavın devletin mali sürdü­rülebilirliği olduğuna dikkat çe­kip bütçe açıkları ve sosyal güven­lik yüklerinin Washington’u daha küçük ama etkili bir devlete doğ­ru zorlayabileceğini düşünüyor. Zaten Ayn Rand ve Milton Fried­man çizgisinde bir bilim insanın­dan da farklı bir devlet anlayışı beklememek gerekiyor. Kellogg İşletme Okulu’ndan Carola Fryd­man daha çok yöneticilerin/karar alıcıların motivasyonlarını, ücret eşitsizliklerini, krizlere karşı ku­rumların hazırlıklı olma durum­larını inceleyen çalışmalarıyla ta­nınıyor.

Frydman’a göre kapita­lizmin geleceği sadece teknolojik yeniliklerle değil, bu kurumların adil, şeffaf ve istikrarlı çalışma­sıyla belirleniyor. WSJ makalesin­de ise Frydman farklı bir yola girip stratejik sektörlerde devlet-özel sektör işbirliğine dikkat çekiyor. Kendisine göre yarı iletkenlerden savunma sanayine ve temiz ener­jiye kadar ABD’nin “Amerikan tar­zı devlet kapitalizmi” geliştirmesi mümkün. Acemoğlu ve Mokyr ile benzer bir şekilde Fyrdman da an­titröst yasalarının güçlendirilerek tekellere karşı daha sert adımları atmanın önemine değiniyor.

3 Kapitalizmin yönünü onarmak

American Compass’tan Oren Cass ise daha sert bir eleştiri ge­tiriyor. Ona göre ABD kapitalizmi toplumsal faydayla bağını kaybetti ve sermaye üretimden çok finansal mühendisliğe, uzun vadeli yatırım­lardan çok kısa vadeli kâra yönel­di. Eğer bu eğilim sürerse, kapita­lizmin ömrü 50 yıl bile olmayabi­lir. Cass’in çözüm önerisi üretim odaklı bir modele dönmek: İç pa­zarı güçlendirmek, sanayi politi­kalarını canlandırmak ve serma­yeyi spekülasyon yerine reel sektö­re yönlendirmek. Tarifeler, sanayi sübvansiyonları ve sermaye kont­rolleri bu yeni yaklaşımın araçları olabilir. Aksi takdirde, mevcut ko­şullar altında ABD kapitalizmi bir yarım yüzyıl daha yaşayamayabilir.

4 Sosyal devletin yeniden tasarımı

Columbia Üniversitesi’nden Glenn Hubbard ise yapay zekânın yaratacağı yapısal işsizliğe karşı yeni bir güvenlik ağı gerektiğini savunuyor. Ona göre klasik işsiz­lik sigortası bu dönüşüme yetme­yecek. Yeniden eğitim programla­rı, bölgesel kalkınma hibeleri ve yaşlı işçilere yönelik ücret sigor­tası gibi yenilikçi politikaların da devreye girmesi gerektiyor. Hub­bard, ABD’nin tarihindeki büyük dönüşümlere atıf yaparak, bugün­kü teknolojik devrim karşısında da benzer ölçekte cesur sosyal ya­tırımlara ihtiyaç olduğunu vurgu­luyor.

Harvard’dan Gregory Man­kiw ise görüş bildiren akademis­yenler arasında geleceğe dair en iyimser tabloyu çizen kişi. Ona gö­re önümüzdeki 50 yılda ortalama Amerikan gelirleri ikiye katlana­cak, daha güçlü bir sosyal güvenlik ağı oluşacak ve hatta evrensel te­mel gelir gibi uygulamalar günde­me gelebilecek. Vergiler artacak, tüketim vergileri sisteme gire­cek, buna karşılık çalışma saatle­ri kısalacak. Mankiw’in bu iyim­serliği üretimin büyük ölçüde ro­botlara kaydığı bir süreçte hizmet sektöründe yeni işlerin doğacağı üzerine kurulu. Yani kapitalizmin uyum kabiliyetine güvenip Ameri­kalıların daha az çalışıp daha fazla refah paylaşacağı bir toplum yapı­sının gelebileceğine inanıyor.

Sonuç

Özetle, farklı disiplinlerden ve görüşlerden gelen yedi akademis­yenin ABD’de kapitalizmin gele­ceği ile ilgili görüşleri aslında or­tak bir zeminde buluşuyor: sis­temin geleceği, kendini yeniden icat etme kapasitesine bağlı. Ki­misi teknolojinin nasıl yönlendi­rileceğini, kimisi devletin rolünü, kimisi de kurumların ve kültürün önemini vurguluyor. Ancak hepsi, sistemin tekellerin çıkarına sıkış­maması, geniş toplum kesimlerine fayda üretmesi, ahlaki bir zemin­de kurumların esnekliğini ve kül­türel meşruiyetini koruyacak bir dönüşümün gerekliliği konusun­da hemfikir. (*)İlgili yazıya https:// www.wsj.com/economy/ameri­ca-capitalism-future-expert-predi­ctions-d854ad8b?st=uNoFCk&ref­link=desktopwebshare_permalink bağlantısından ulaşabilirsiniz.

Yazara Ait Diğer Yazılar