Dijital göçebeler: Misafir değil, kentlerin katalizörü

1990’larda birkaç laptoplu gencin hayali olan dijital göçebelik bu dönemde devlet politika­larını şekillendiren küresel bir rekabet alanı ha­line geldi. 2019’da ABD’de sadece 7 milyon kişi kendini dijital göçebe olarak tanımlıyordu.

Bu­gün bu sayı 18 milyonu aştı. Her on Amerikalı çalışandan biri artık kendini dijital göçebe ola­rak tanımlıyor. Küresel ölçekte ise bu yıl itiba­rıyla 40 milyonu geçen dijital göçebe nüfusu­nun 2030’da 60 milyona ulaşması bekleniyor. Çok yakın bir zamanda kentlerin rekabet poli­tikalarını tasarlarken dijital göçebeleri de çek­mek için ne yapabileceklerini düşünecekleri bir dönem geliyor.

Kim bu yeni küresel vatandaşlar?

Sanıldığının aksine, göçebeler sadece sırt çantalı gençlerden ibaret değil. Ortalama yaş 36. Büyük kısmı üniversite mezunu. Önemli bir kısmı yazılım, tasarım ve danışmanlık gibi sektörlerde çalışıyorlar. Üstelik eskiden dijital göçebelerin gelirleri farklılık göstermezken bu durum da değişti. Kimisi yılda 25 bin doların altında kazanıyor, kimisi 150 bin doların üze­rinde. Bu çeşitlilik, göçebeliğin hem düşük ma­liyetli ülkelerde yaşamayı seçenler, hem de kü­resel şirketlerde yüksek maaşlı çalışanlar için çekici olduğunu gösteriyor. Bir başka önemli ayrıntı da demografik çeşitlilikte gizli. Her yaş grubundan dijital göçebelerle karşılaşabiliyo­ruz. 2019’da göçebeler arasında Gen Z’nin payı %1’in altındaydı, bugün %26. Afrikalı-Ameri­kalı göçebelerin oranı dört yılda %13’ten %21’e yükseldi. Göçebe kültürü de değişiyor. Artık “slomads” var: Yani dijital göçebeler daha az sa­yıda şehirde daha uzun kalıyorlar.

Artık ortala­ma kalış süreleri 5–7 haftaya kadar çıkıyor. En önemlisi, göçebelerin dörtte biri artık çocukla­rıyla seyahat ediyor. Göçebelerin %23’ü artık çocuklarıyla seyahat ediyor. Yani mesele sade­ce internet değil; kentlerin beşeri altyapısı da önemli. Bu da bizim için önemli bir bulgu çün­kü eğer dijital göçebeleri kentin beşeri serma­yesine dahil etmek istiyorsanız onların çocuk­larına da kısa dönemli eğitim ve spor imkanla­rını da sunmanız gerekiyor. Yani ortada sadece “plajda bilgisayarını açan genç” yok. Aileleriy­le, kültürleriyle ve talepleriyle şehirlerin doku­sunu dönüştüren kalabalık bir topluluk var.

Kentler arasındaki yarış: Cazibe ve riskler

Dijital göçebeleri çekme konusunda, Bali’yi bir kenara bırakırsak, Avrupa şehirleri daha popüler. Lizbon, Porto, Tallinn, Bükreş… Hepsi güçlü internet, uygun vizeler ve canlı sosyal ha­yatla göçebeleri kendine çekiyor. Asya’da ino­vasyon kapasitesiyle Tayvan ilk 15 şehir ara­sında yer alıyor. Göçebelerin %79’u işlerinde yapay zekâ kullanıyor. Yani sadece güzel man­zaraya değil, güçlü dijital bir altyapıya, girişim­cilik ve inovasyon açısından güçlü bir yatırım iklimine ihtiyaç duyuyorlar. Bu durum da bi­zim için önemli ipuçları sunuyor.

Türkiye kısa dönemli barınma problemini çözmek ama daha da önemlisi internet ve elektrik altyapısını güç­lendirmek zorunda. İzmir’den örnek verelim. Halen İzmir’de yazın popüler dönemleri dışın­da boş kalan binlerce ev var ama bu bölgelerde­ki elektrik ve internet altyapısı yetersiz olduğu için bu ilçeler potansiyelinin çok altında kalı­yor. Tabii bir de madalyonun diğer yüzü var. Portekiz’de göçebe akını, konut fiyatlarını %8,5 artırdı. Yani fırsat ile sosyal denge arasında in­ce bir çizgi var. Yani yerel yönetimler dijital gö­çebe akımını o şehrin esas sakinlerini zarar uğ­ratmadan yönetmek zorunda.

Finansmanın yeni yüzü: Kentlere oksijen

Göçebeleri çekmek, yalnızca “ucuz kiralar ve hızlı internet” meselesi değil. Kentlerin bu dönüşümü yönetmesi için yeni bir finansal an­layışa da ihtiyaç var. İşte burada da yatırımcı kârını toplumsal faydayla birleştiren misyon odaklı finansın devreye girip, sosyal etki fon­ları ya da yeşil tahviller ile finansman ihtiyacı­na çözüm üretmesi bekleniyor. Bunun için de EBRD ve IFC gibi kurumların da perspektifini değiştirmesi gerekiyor. Bu kurumlar yalnızca altyapı inşaatına değil, kentin sosyal ve beşeri sermayesini güçlendirecek projelere daha fazla odaklanabilirler. Sebebi basit: dijital göçebeler bir şehrin kalkınmasında pozitif etki yaratıyor.

Son soru: Yeni hikâyeleri kim yazacak?

Bu yüzyılda kentleri tanımlayan şey, beton ya da köprüler değil. Farklı yerlerden gelen insan­ların kattığı anlam. Dijital göçebeler bu anlamı taşıyan yeni küresel vatandaşlar. Onları sadece “geçici misafir” görmek, büyük resmi kaçırmak olur. Doğru altyapı, esnek mevzuat ve misyon odaklı finansla, kentlerin kalıcı sermayesine dönüşebilirler. Şimdi asıl soru şu: Türkiye bu fırsatı değerlendirecek mi? Yoksa yeni hikâye­leri başka ülkeler mi yazacak?

Yazara Ait Diğer Yazılar