Bir kanun teklifi görüşmesinden çok daha fazlası
Bu yazının taslağını 21 Haziran Cuma sabaha karşı saat 4’de TBMM’deki komisyonda maden kanununu tartışırken oluşturdum. Kanun teklifiyle ilgili milletvekillerinin konuşmaları bitti ve sıra STK temsilcilerini ve bölge halkını dinlemeye geldi. Komisyon salonunun gecenin o saatinde tanıklık ettiği diyaloglar aslında sadece bir yasal düzenlemeyi değil bu ülkenin planlama aklını ve vicdanını da tartışıyordu.
Bölgede faaliyet gösteren maden şirketinde çalışan işçiler, sendika temsilcileri ve o bölgenin muhtarları, termik santral faaliyetine son verirse işlerini ve geleceklerini kaybedeceklerini söylediler. Binlerce işçiden bahsediyoruz. Mahalle muhtarlarından biri “Bizim de yıllar önce bu bölgede zeytinliklerimiz, tarımsal alanlarımız vardı ve santral yapımına karşı çıkmıştık. Şimdi hepimiz bu santralde çalışıyoruz ve burası faaliyetine son verirse hepimiz işsiz kalırız” dedi.
Kanun teklifi geçerse zeytinliklerinden olacak olan bir köylü kadın da “bana bu zeytin ağaçları dedemden miras; bu zeytinlikler sayesinde kocama muhtaç olmadan ekonomik özgürlüğümü sağlayıp yaşayabiliyorum. Benim soyum kurusa bile bu zeytin ağaçları kurda kuşa yem olur” dedi. Santralde çalışanlar zeytinliklerine sahip çıkan köylülerin 20 sene önceki haliydi. İki taraf da emekçiydi; biri fabrikada ter döküyordu, diğeri ekmeğini topraktan çıkarıyordu. Bir taraf diğerinin hissettiğini yıllar önce hissetmişti ve şimdi bu kanun teklifi üzerinden karşı karşıya geliyorlardı.
Zeytin ağacını mı taşıyalım kömürü mü taşıyalım?
Kanun teklifinde zeytinliklerin taşınması durumu var. Konusunda uzman bir öğretim üyesi zeytinliklerin taşınması halinde hiçbir zarar görmeyeceğini söylerken, Ulusal Zeytin Konseyi temsilcisi ve çevre dernekleri ise zeytinlerin taşınması halinde yaşayabileceğini ama asla zeytin vermeyeceğini, zeytinleri taşımanın bir insanın elini ayağını kestikten sonra başka bir şehre tekerlekli sandalyeyle nakletmekten farkı olmadığını söyledi.
Devam ediyorum… Bölgede faaliyet gösteren santralin temsilcileri, hali hazırda her gün Soma’dan kömür taşıyarak santralin faaliyetine devam edebildiğini, bu durumun sürdürülemez olduğunu, her yıl zarar ettiklerini ve termik santralinin kapanması durumunda Denizli, Aydın ve Muğla’nın elektrik ihtiyacının neredeyse tamamının başka kaynaklardan sağlanmak zorunda olduğunu söylediler.
Üstelik 2013 yılında yaklaşık 2.7 milyar Dolar ödeyerek Özelleştirme İdaresi’nden aldıkları santralde kendilerine zeytin alanlarında da madencilik faaliyeti yapılabileceğinin söylendiğini, 2014 yılında ise 1939 yılındaki Zeytin Kanunu’na dayanarak Danıştay’ın bu zeytinlik alanda madencilik faaliyetini engellediğini eklediler. Anlaşılan o ki şirketin yatırım yaparken aldığı sözlü güvenceler hukukla çelişince büyük bir belirsizlik doğmuş.
Kömürü ne yapalım?
Konuyla ilgili madencilik sektörü temsilcileri Türkiye’nin 20 milyar tonun üzerinde ve 300 milyar Dolar değerinde kömür rezervine sahip olduğunu, bu rezervin ülkeye temiz teknolojilerle kazandırılabileceğini söylerken, çevre dernekleri ve uluslararası üne sahip jeoloji mühendisleri ise Türkiye’nin aslında “fakir maden yatakları açısından zengin bir ülke” olduğunu ve fayda-maliyet analizinin iyi yapılmadığını iddia ediyorlar.
Bu konuyla ilgili şöyle bir tartışma da var: Hali hazırda Sayın Cumhurbaşkanı 2053 yılında net sıfır emisyon hedefini gerçekleştireceklerini belirtti. Yani bizim milyarlarca Dolarlık kömür rezervini yeryüzüne çıkarmak için fazla bir zamanımız yok. O zaman bu kömür rezervini çıkarmalı mıyız yoksa feda mı etmeliyiz? Bu termik santrali faaliyetine önümüzdeki aydan itibaren son vermek zorunda kalırsa bunun faydası ve maliyeti ne olur?
Bu kanun teklifinde olmayan şey
Yukarıda ana hatlarıyla özetlemeye çalıştığım ve herkesin kendince haklı olduğu bu durumda ne yok diye sorarsanız süreklilik, sürdürülebilirlik ve planlama aklı yok derim. Yukarıda yazdığım soruların cevaplarını bütün kamuoyuyla paylaşması gereken kurumlar görevlerini yapmadıkları için, doğru politikalar üretemedikleri için toplumun farklı kesimleri kendi açılarından gayet haklı sebeplerle karşı karşıya geliyorlar.
Hadi doğru politikayı üretmekten vazgeçtim, kanun teklifinde yer alması gereken etki analizi o kadar özensizce yazılmış ki bizler bu kanun teklifinin TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilip yasalaşmasının ekonomik, çevresel ve toplumsal etkilerini göremiyoruz. İşte size etki analizinde cevabı olması gereken sorulardan sadece birkaçı: 42 bin zeytin ağacının kesilmesinin ve onlarca köyün bir anda ortada kalmasının o köylülere, bölgeye ve ülkemize maliyeti nedir?
Kanun teklifinin yasalaşması halinde köylülerin zararları nasıl tanzim edilecek?
Termik santralinin faaliyetlerine son vermesinin şirkete, çalışanlara, bölgeye ve ülkemize maliyeti nedir? Bölgenin elektrik ihtiyacı nasıl karşılanacak?
Hali hazırda Soma’dan taşınan kömürle çalışan ve zarar eden santralin aynı zamanda bu nakliyattan dolayı neden olduğu çevre kirliliği ne boyuttadır?
Bu kararın diğer zeytin alanları için emsal teşkil etme riski var mı?
Yukarıdakiler gibi hayati derecede önemli soruların cevaplarını maalesef kanun teklifinde göremiyorsunuz. Bu durum da bize ülkenin en önemli sorunlarından birinin yasama kalitesindeki bozulma olduğunu söylüyor.
Tabii bir de işin “adil dönüşüm” tarafı var. Zaman içinde madencilik faaliyetlerinin yapıldığı bölgelerde rezervler tükendiği ya da net sıfır emisyon hedefine uyum sağlamak için ekonomik ve toplumsal bir dönüşümü başlatmamız gerekiyor.
Örneğin kömürden çıkınca Zonguldak için kalkınma ve dönüşüm stratejimiz ne olacak? Yıllardır filtre sistemlerindeki problemden dolayı havayı zehirlerken, halk sağlığını tehdit ederken, belki de çevresinde zeytinlik olmadığı için yeterince haber olmayan Afşin-Elbistan termik santrali faaliyetlerine son verince bu bölgede çalışanlar için nasıl bir istihdam programı izleyeceğiz?
Burada çevre kirliliğinden dolayı büyük hasar görmüş tarım arazilerini nasıl kazanıp tarımı canlandıracağız? Bu sorular, gelecekte kömürden çıktıktan sonra enerji ihtiyacımızı nasıl karşılayacağımız kadar önemli. Bu sorulara herkesi ikna eden cevaplar üretilmediği sürece çevre dostu geçiş sadece kağıt üzerinde kalır. Ekonomi politikasının başarısı da bu iki ayrı probleme aynı anda çözüm üretmeye bağlı…
Son söz: Zeytinlikte çalışan kadınla santralde çalışan emekçi, bu ülkenin iki aydınlık yüzüdür. Tarım ve maden sektörü birbirine tercih edilmesi gereken değil, beraber ele alınınca ülkenin kalkınmasına yardımcı olan iki sektördür. Toplumun bu kesimlerini ise birbirine düşüren kanun yapılırken eksik kalan planlama aklıdır.