Demografik fırsattan demografik felakete...
Önceki hafta BBC’de Güney Kore'de hiç çalışanı olmayan mağazaların sayısındaki artış ile ilgili ilgi çekici bir haber vardı.
Çalışanı olmayan mağaza haberlerine alışkınız. Kasiyeri ve hatta self-servis kasaları bile olmayan Amazon Go mağazalarının ilki 2018’de açılmıştı. Teknolojiyle donatılmış bu mağazalar, ister istemez, robotların ve yapay zekânın işlerimizi elimizden alacağı korkularını besliyor.
Ama Güney Kore’deki çalışansız mağazaların nedeni biraz daha farklı. Nüfus yaşlanması, çalışan bulmaktaki sorunlar ve çalışan maliyeti, bazı dükkanları ve hatta barları bile sürekli çalışan olmadan faaliyet sürdürmeye yöneltmiş.
Güney Kore, dünyada nüfus yaşlanmasının en şiddetli yaşandığı iki ülkeden biri. Diğeri de Çin. BM Nüfus verilerine göre Kore’de kadın başına çocuk sayısı 0.72. Kadın başına çocuk sayısının 2.1’in altına düşmesi durumunda nüfusun kendini yenileyemeyeceği kabul edilir. Kore’de bu sınır çoktan aşılmış . Yüzyıl sonunda Kore nüfusun şimdiki seviyenin yaklaşık yarısına ineceği tahmin ediliyor.
Köklü değişimlerden biri de nüfus
İçinde yaşadığımız dönemi kaotik kılan şey birçok alanda köklü değişikliklerin üst üste yaşanması. Bu değişikliklerden biri de nüfus. Dünya nüfusu ilk kez 1800’lerin başında 1 milyar sınırını aştı. Aradan geçen 225 yılda eşi benzeri görülmemiş bir olay yaşandı ve nüfus 8 katına çıktı. Bugün ise son 225 yıldır bildiğimiz dünyanın en temel parametresi olan nüfus artışının sonuna geliniyor.
Yüzyılın ikinci yarısından itibaren dünya nüfusu artık durma ve hatta azalma ihtimali ile karşı karşıya. Bununla beraber, çalışma yaşındaki nüfus da duraklıyor. 65 yaş üstü nüfusun oranı ise sürekli olarak artmaya başlıyor. Bu durum, ele aldığımız tüm alanlarda alt-üst oluşları getirecek.
Nüfusun duraklaması ve nüfus yaşlanması tüm dünyayı etkiliyor. Türkiye de dahil. Aslında Türkiye, nüfus yaşlanmasının en hızlandığı bölgelerden biri. 2024'te 1,48 olan toplam doğurganlık hızı ile Türkiye, AB üyesi ülkeler arasında 9. sırada yer aldı. Bu oran bundan sadece 10 yıl önce 2.2 idi. 25-64 yaş arası kabul edilen çalışma yaşındaki nüfusun toplam nüfus içindeki payı önümüzdeki 10 yılda zirveyi görecek. Çalışma yaşındaki nüfusun toplam nüfus içindeki payı azalırken genç nüfusun payı da gerileyecek.
Bugün 0-14 yaş arasında 2 kişiye 65 yaş üstünde 1 kişi düşüyor. Bir jenerasyon, yani 35 sene sonra 0-14 yaş arasında 2 kişiye 65 yaş üstünde 2.8 kişi düşecek. Bu çok radikal bir değişim.
Biliyorsunuz Türkiye’de bu sene aile yılı ilan edildi. Yeni evlenenler ve doğumlar için kısa süre önce ilave teşvikler açıklandı. Dünyadaki örnekler, nüfus artışı için verilen parasal teşviklerin toplumsal değişimin etkisini ortadan kaldıramadığını gösteriyor. Cinsiyet eşitliğinin önündeki engeller, çocuk bakımının mali olarak erişilebilir olmaması, çocuklu kadınların kariyerlerinde karşılaştığı ek zorluklar, istikrarlı olmayan ekonomik koşullar, iş güvencesi yokluğu, eğitim ücretlerinin yüksekliği gibi çok sayıda faktör çocuk tercihini etkiliyor. Bu nedenle belediye kreşleri gibi çocuk bakımındaki kamusal hizmetlerin artırılması ve kadının çalışması konusundaki toplumsal önyargılar ile mücadele gibi politikalar, en az finansal teşvikler kadar önemli.
Ne gerekiyorsa hemen yapılmalı
Nüfusun artmaması ve nüfus yaşlanması, eğitim sisteminin, emeklilik sisteminin ve göç politikalarının en kısa süre içinde bu doğrultuda yeniden yapılandırılmasını gerektiriyor. Her ne yapılması gerekiyorsa hemen yapılmalı.
Fakat bu noktada TÜSİAD’ın 1999'da yayınlamış olduğu Türkiye’nin Fırsat Penceresi: Demografik Dönüşüm ve İzdüşümleri adlı çalışmasının başına gelenleri hatırlamakta fayda var. Türkiye Cumhuriyetinin 100. Yılı perspektifiyle hazırlanmış çalışmada, çalışabilir yaştaki nüfusun hâlâ artmakta olduğu buna karşılık yaşlı nüfusun oranının henüz yükselmeyeceği bir 25-30 yıllık dönemde doğru politikalar izlenmesinin yaratacağı fırsata dikkat çekilmişti. Bu süre sonunda nüfusun yaşlanacağı ve bu fırsat penceresinin sadece kısa süre için açık kalacağı bilinmesine rağmen, fırsat heba oldu. Bugün ise artık fırsattan yararlanmak değil, tehdide karşı önlem almak gerekiyor. Yoksa iş işten geçmiş olacak.
Geçmişten farklı olarak bugün bir de teknolojinin getirdiği yeni imkanlar ve tehditler var.
Bu imkan ve tehditlerin dikkatle değerlendirilmesi, yaratıcı ve esnek politikaların uygulamaya sokulması mutlaka gerekiyor. Aksi halde demografik fırsat penceresinin kapanırken bir demografik felaket dehlizinin açılmasına şaşırmamak lazım.