Ekonomi istikrarsızlık devam ettikçe işletmelerin çalışma sermayesi ihtiyacı artar

Son zamanlarda ekonominin durumu ile il­gili önemli veriler kamuoyuna açıklandı. Bunlara bakıldığında, kimilerinin dediği gibi 19 Mart’ın etkisi hiç de “hıçkırık” etkisi yaratmışa benzemiyor. Bu etkiler hıçkırık değil ama eko­nomin ciddi sancılar içinde olduğunun ema­relerini gösteriyor bizlere. Bunlardan en son açıklanan büyüme rakamları endişe vericiydi.

Ekonomi hâlâ pozitif büyümeye devam ediyor ama bu büyümenin kaynağı hala hizmet-tica­ret-ve- inşaat sektörleri ve bunların tümü eko­nominin döviz cinsinden kaynak ihtiyacını art­tırıcı nitelikte faaliyetler. Tarım ve sanayiin ise yüzde 2’lere varan oranlarda daraldığı görülü­yor. Kamuoyuna yansımaya başlayan birçok ve­ri de aslında sanayide durumun iyi olmadığına işaret ediyor. Vatandaş da sıkıntı ama hâlâ sa­bır gösteriyor. Elbette bu da ülkemizdeki siya­setçiler için çok önemli bir olanak oluşturuyor.

İşletmeler üretim seviyelerini korumakta zorlanıyor

Daha önceki yıllarda gerçekleşmiş hızlı bü­yümenin sebebiyle işletme sermayeleri yeter­siz kalmış işletmeler, yüksek faizin etkisiy­le artık o eski üretim seviyelerini korumakta zorlanıyorlar. Kimi uzmanlar, bu yüksek faiz­lere rağmen borçlanmakta zorlanan işletme­lerin çalışma sermayelerindeki eksikliklerin varlık satışı ile giderilmesi gerektiğini öneri­yorlar.

Hatta zaman zaman bazıları da işletme­leri suçlayarak geçmişte faizler düşükken, ne­den işletme sermayelerini güçlendirmedikle­rini sorguluyorlar. Şunu kabul edelim ki, Türk işletmelerindeki yetersiz işletme sermayesi sorunu sadece bu döneme özgü bir durum de­ğil. Ekseriyetle Türkiye’deki işletmeler ani ve hızlı ekonomik büyüme eğilimlerinin yaşandı­ğı dönemlerde, bu büyüme eğiliminin kalıcılığı konusunda şüphe duyduklarından, işletme ser­mayelerini arttırmazlar. Konjonktürel bir ge­lişme olarak gördükleri yeni iş fırsatlarından “o an” yararlanabilmek için borçlanarak üretim hacimlerini arttırmaya çalışırlar.

Bu şekilde hem şirketlerin satış hacimleri artmış, hem de ülke ekonomisinin büyümesi sağlanmış olmak­tadır. Ancak bu durumda sermaye yetersizliği olan firmalar kendi büyümelerini borç stokla­rını arttırırken, tüm bunların sonucunda eko­nomide de borç miktarı artar. Bu itibarla ülke ekonomisinde görülen borç stoklarındaki artı­şın nedeninin, yetersiz çalışma sermayeleriyle yüksek büyüme oranlarına kaynak edecek üre­tim seviyelerini gerçekleştirmeye çalışan işlet­melerin kullanmak zorunda oldukları borçlan­manın olduğu düşünülebilir.

Hem işletmelerin, hem de ülkenin sahip oldukları mali olanakla­rının üzerinde büyümeleri işletme sermayesi ihtiyacına neden olmaktadır. Aslında bu dav­ranış sadece Türkiye’deki işletmelerine özgü bir davranış değildir. Birçok ülkedeki işletme­ler, ekonomide maruz kaldıkları ani talep şok­larının kalıcı olmadığına inanırlarsa, sermaye­lerine takviye yapmayı tercih etmezler. Aksine mevcut sermaye miktarıyla borçlanmaya gide­rek talep şoklarının yarattığı nimetlerden ya­rarlanmayı tercih ederler.

İşletmeler neden borç bağımlısı olurlar?

Buradaki kritik soru talep şokunun etkile­rinin kalıcı olup olmadığıdır (temporary ve­ya permanent shocks). Zaten banka borcunun da amacı bu değil midir? Bunun üzerine bir de borçlanma faizlerini ekonominin içinde bulun­duğu koşullarla uyumsuz bir şekilde düşük tu­tarsanız, işletmeler neden kendi paralarını kul­lansınlar ve/veya iş modellerini değiştirsinler ki?

Bu şekilde, ekonomi yönetimlerinin siya­si çıkarlar elde etmek amacıyla yol açtıkları ani talep şoklarıyla ekonomide yarattığı üretim ar­tışlarının sürekliliği konusunda şüpheleri olan işletmeler giderek borç bağımlısı olurlar. Bu yüzden de faizlerdeki ani artışlara karşı çok daha fazla hassas olurlar. Neticede şirketlerle birlikte ekonomi büyür. Ama bu büyüme şirket­lerin kaynaklarının ötesinde bir büyüme olur. Borçlanma zorlaşınca, en iyi ihtimalle bu büyü­me durur. Tekrar etmekte yarar var. Neden şir­ketler ekonomik koşullar elverişliyken işletme sermayelerini arttırıp, güçlendirmezler?

Çünkü ekonomide yaşanan o iyimser koşul­ların kalıcı olduğuna güvenmezler. Aksine o ko­şulları bir fırsat olarak algılayıp, borçlanarak piyasada oluşan fırsatlardan yararlanmak is­terler. Bunlara bir de enflasyon eklenince şir­ketlerin işletme sermayelerini düşük tutmak­tan başka seçenekleri kalmaz. Böyle bir iş mo­delinde, firmalar ve ekonominin geneli için elde edilen büyüme oranlarının ne kadar ger­çekçi olduğu da sorgulanması gereken bir di­ğer sorudur. Bugün yaşananların sebebi büyük ölçüde burada gizlidir. Diğer bir deyişle iş dün­yasını ikna edecek istikrarlı bir büyümeye ikna olmamış bir iş dünyasının varlığıdır.

Yazara Ait Diğer Yazılar