Trafik yoğunluğuna bakıp ekonomik krizin olmadığını söyleyebilir miyiz?

Zaman zaman sokak röpor­tajlarında gördüğümüz bir soru bu hafta verdiğim mikroekonomi dersinde kar­şıma çıktı.

Ekonomik durum hakkın­da kamuoyunun düşüncele­rini öğrenmeye çalışan gaze­teciler sıradan vatandaşlara “ekonomide bir krizin olup olmadığını” sorarlar bazen. İnsanlar da, çoğunlukla siya­si yelpazedeki konumlarına bağlı olarak bu soruya cevap verirler. İktidar karşıtları ge­nellikle “ekonomik kriz var” derken, iktidarı destekleyen­ler de “ekonomik krizin olma­dığını” söylerler.

Hatta ikinci grupta yere alan sıradan vatandaşlarla birlikte bazı siyasi yorumcu­lar da, son zamanlarda İstan­bul trafiğinde görülen artış­ları kanıt olarak göstererek, “millette para olmasaydı, bu kadar araba kullanılmazdı” diyerek, krizin olmadığına hükmetmederler.

Ancak bu noktada sorul­ması gereken so­ru şu: Gerçekten araba kullanımı­nın artması ve İs­tanbul trafiğinde görülen artış eko­nomide işlerin iyi gidip gitmediği­ne yorumlanabi­lir mi?

Bu soruya be­nim cevabım “ha­yır” olacaktır.

Aksine araba kullanımında­ki artış doğrudan ekonomik durum göstergesi olarak gö­rülemez. Zira İstanbulluların petrol fiyatlarındaki artışa rağmen, araba kullanımından vaz geçmiyor olmaları ekono­mide daha öncelerden yapıl­mış başka “yanlışların” sonu­cundadır.

Ulaşım talebinden vazgeçmek çok zor

TÜİK’e göre ülkemizde­ki hanehalkı bütçe verilerin­deki harcamalara göre, ulaş­tırmaya yapılan harcamalar bütçenin yaklaşık %15,3’üne tekabül etmektedir. Bunu %15,2 ile konut harcamala­rı izlemektedir. Hanehalkla­rının harcamalarından aslan payını ise %24,9’lık pay ile gı­da almaktadır. Dolayısıyla bu üç kalemde yapılan harcama­lar, 2025 yılı itibariyle toplam harcamaların %55’inden faz­lasını teşkil etmektedir.

Nominal gelirlerin çok fazla değişmediği bir ortamda pet­rol fiyatlarındaki artışın ha­nehalklarını ulaşım için har­camalarında tasarruf yap­maya iteceği varsayılarak, İstanbul’daki trafik üzerinde azaltıcı etki yapacağı düşün­mek doğru değil. Zira bu har­cama kalemi artık zorlu bir harcama haline gelmiştir.

Bunun kanımca tek bir ne­deni olabilir. O da büyük şe­hirlerde yaşayanların araba kullanımı yolluyla, petrole ba­ğımlılığının artmış olmasıdır.

Kentleşmedeki yanlışlıklar petrole bağımlılığımızı arttırdı

Özellikle son yıllarda ül­kemizde görülen kentleşme pratikleriyle birlikte, daha önceleri şehir merkezlerin­de yaşama olanağına sahip dar gelirliler ve beyaz yaka­lıların artık bu yaşam tarzı­nı sürdürmeleri mümkün de­ğildir. Artan kiralar ve azalan reel gelirler artık böyle bir yaşam biçimini onlara sağla­yamıyor. Bunun neticesinde bu kesim kentlerin çeperle­rinde yaşamaya zorlanıyor ve her gün kent merkezlerinde­ki işlerine gelmeye zorunlu oluyor.

Geçmişte şehir merkezle­rinde yaşayıp, araç kullanı­mına ihtiyaç duymadan işe gidenlerin, bu yeni koşulla­rın zorlamasıyla bireysel ve/ veya toplu ulaşım araçların­dan yararlanmalarını zorun­lu hale getiriyor. Neticede or­taya çıkan böyle bir kentleş­me tarzı ülkenin petrole olan bağımlılığını azaltacak yerde, artmasına neden oluyor.

Ortaya çıkan bu durum ha­nehalklarının ulaşım talebi­nin petrol fiyatlarındaki de­ğişime duyarlılığın azalma­sıyla sonuçlanmıştır.

Diğer bir deyişle, büyük şe­hirlerde görülen trafik artı­şı ve petrole olan bağımlılık yanlış kentleşme ve yetersiz ulaşım altyapısının sonuç­larındandır. O yüzden petrol fiyatları artsa da vatandaşın böyle bir talepten vazgeçebil­me olanağı yoktur.

Bu yüzen sadece trafik yo­ğunluğuna bakılarak eko­nomide işlerin iyi veya kö­tü gittiğine karar verebilmek mümkün değildir.

Yazara Ait Diğer Yazılar