Enflasyonda eylül sürprizi
Eylül ayı enflasyonu tüm beklentilerin üstünde çıktı. TÜİK’in güvenirliği konusundaki tartışmaların etkisiyle oluşturulan iyimser beklentilerde negatif yönde ciddi bir sapma ortaya çıktı. Aylık %2,5 civarında beklenen TÜFE enflasyonu, tüm beklentilerin aksine %3,23 olarak açıklandı. Bu, itiraf etmeliyim ki, benim için de sürpriz oldu.
Bu enflasyona sebep olan harcama bileşenlerinde ise pek bir değişim yok. Gıda, konut ve ulaştırma Eylül ayının en önemli kaynağını oluştururken, %3,23’lük artışın %76’sı bu harcama kalemlerinden kaynaklanmış. Eylül ayında eğitim yılının başlaması sebebiyle artan eğitim harcamaları fiyatların %17 seviyesinde artmasıyla sonuçlanmış. Bu gerçekten çok yüksek bir oran.
Bu enflasyona kaynaklık eden harcama kalemlerinin hemen hemen hepsinin talep esneklikleri düşük olan mallar. Dolayısıyla para politikasındaki gelişmelere göre tepki vermeleri kolay değil. Yapılmaları zaruri olduğu için bunların her birindeki fiyat artışı mevcut gelirlerin daha büyük kısmının bu harcamaların finansmanına ayrılmasına yol açıyor. Enflasyonun olumsuz etkilerinin kamuoyu tarafından daha fazla hissedilmesine neden oluyor.
Bu harcama kalemlerdeki fiyat artışlarının nedeni daha çok yapısal faktörler. Dolayısıyla bu alanlardaki “politikasızlıklar” bugün tüm ülke olarak maruz kaldığımız enflasyon sorununun da temel sebebini oluşturuyor. Ekonomi yönetiminin enflasyonla mücadelede para politikasının sınırlarını aşarak, biraz da bu alanlara girip, politika eksikliğini gidermesi gerekiyor.
Şimdi gelelim enflasyondaki bu artışın sonuçlarına… Daha önce TCMB 2025 yılı enflasyonunun %25 ile %29 aralığında gerçekleşmesini beklediğini açıklamıştı. Kamuoyuna ilan edilen Eylül ayı enflasyonu ile 2025 yılının ilk sekiz ayında birikimli enflasyon %26’a ulaştı bile. Bu yılın beklenen enflasyonunu %30 kabul edersek, bu beklentinin gerçekleşmesi için kalan üç ayda aylık enflasyonun %1,1 civarında gerçekleşmesi gerekiyor. Bunun gerçekleşme ihtimali maalesef çok zayıf. Bundan sonraki aylarda enflasyon aylık %1,5 üzerinde bir oranda seyretse bile 2025 yılı enflasyonunun %32-%34 arasında çıkma ihtimali ise çok yüksek.
Enflasyon hususunda böylesine karamsar bir tablo oluştuktan sonra kamuoyu, TCMB’nin Ekim ayı toplantısında alacağı faiz kararına odaklandı. Banka’nın Eylülde başladığı indirimlere Ekim ayında devam edip etmeyeceği merak konusu.
Enflasyon hedeflemesi
Bu merakın karşılanabilmesi için TCMB’nin faiz kararını oluşturmak için kamuoyuna açıkladığı “enflasyon hedeflemesi” modelinin işleyişine bakmak yeterli olacak mı? Pek sanmam.
Aslında enflasyon hedeflemesi kural temelli bir para politikası aracıdır. Bu aracın esas aldığı modele bakıldığında Ekim ayında para politikası kurulunun faiz kararının ne olacağı kolay bir şekilde anlaşılabilir. Beklentileri aşan düzeyde çıkan Eylül enflasyonu en azından TCMB’nin faiz indirimlerine ara vermesine yol açması beklenir. Ama TCMB’nin hala kendi uygulayacağını ileri modelin yol göstericiliğine göre davranıp davranamayacağı kamuoyunda merak uyandırıyor.
Enflasyon hedeflemesi piyasa beklentilerini kontrol edebilme gücüne sahip merkez bankalarının enflasyonla mücadelelerinde sonuç alınabilecek bir modeldir. Bu modele kural temelli olduğu için, yönetimde şeffaflık ve hesapverirlik gibi özelliklerin öne çıkarılması beklenir. İtiraf etmek gerekirse, 2018 yılından beri TCMB yaptığı uygulamalarla ve sürekli siyasetin gölgesinde kalmasıyla ciddi bir kredibilite açığıyla karşı karşıyadır. Ekonomi biliminin oturmuş birçok önermesinin bile tartışmaya açan bir siyasetin yarattığı şüphelerin etkisi altında, TCMB nasıl olurda “kural” temelli bir para politikası uygulayabilir ki?
Enflasyon hedeflemesi yolu ile hedeflenen enflasyona erişebilmek kamuoyunun enflasyonist beklentilerini kontrol edilerek, aşamalı bir şekilde hedeflenen düzeylere getirilmesini öngörür. Bu süreçte, beklentilerin yönetimi için beklentilerin bağlanabileceği “siyasi ve ekonomik çapalara” ihtiyaç vardır. Şu anda Türkiye’de bırakın böyle çapaların varlığını, siyasi istikrarsızlık fazlasıyla hâkim. Bu durum ister istemez böyle bir para politikasının kullanımını zora sokmaktadır.
Böyle bir ortamda 2025 yılına ilişkin hedeflerine ulaşamayacak bir merkez bankasıyla karşı karşıyayız. Oysa yılbaşında çok iddialı olan ekonomi yönetimi, asgari ücret ve kamudaki ücret artışlarını 2025 yılı enflasyon beklentisine göre belirlemiş ama bu konuda da başarısız olmuştur. Elbette çalışanlar bakımından bu da ciddi bir güven kaybı anlamına gelmektedir.
Görünen o ki, her şeye rağmen ekonomi yönetimi 2026 yılına ilişkin enflasyon beklentisini %16’da sabit tutmaya kararlıdır. Bu koşullarda ücret artışlarını da beklentileriyle uyumlu bir oranda belirlemeyi isteyecektir. Ancak enflasyon konusunda bunca başarısızlıktan ve tutulmayan sözlerden sonra ekonomi yönetimi çalışanları nasıl ikna edeceğini merakla bekliyoruz.