Kısa vadeli başarıların uzun vadeli riskleri

Bu hafta açıklanan iktisadi göstergeler bakı­mından oldukça zengin bir hafta oldu. Önce dönemsel gayri safi yurtiçi hâsıla (GSYİH) veri­lerinin 3. çeyrek sonuçları açıklandı. Ardından TÜİK hesapladığı Kasım ayı enflasyon verisi ka­muoyu ile paylaşıldı.

İktidarın uzun zamandır uy­gulamaya çalıştığı ekonomik programın sonuç­larını değerlendirebilmek açısından her iki veri­nin de aynı zamana denk düşmesi önemli. Zira bu verilerden birinde kötüleşme olmadan diğerinde iyileşme yaşanması, ilgili verilerin detaylarına ba­kılmadan önemli bir gelişme olarak düşünülebilir.

Kasım ayı enflasyonunun düşün çıkacağı bekle­niyordu zaten. Ekonomi yönetiminin geçtiğimiz aylarda karşılaştığı beklenmedik artışların ardın­dan, ekonomik koşulları rahatlatmak için baha­ne arayan yönetimin yılsonuna kadar enflasyonu kontrol altında tutmaya ihtiyacı vardı. Bunun için faizlerdeki indirim döngüsünü sürdüreceğinin sinyallerini veren ekonomi yönetiminin, ivedilikle enflasyon üzerindeki kontrollerini tekrar kurmaya ihtiyaçları vardı. Bunu da kurları gereğinden faz­la baskılayarak gerçekleştirdiler.

Enflasyon üze­rindeki bu kontrolü büyük ölçüde sağlamalarına rağmen, bu kontrolün ülkenin reel sektöründeki sorunlar veriyken sürdürülebileceği konusu ha­la şüpheli. Şirketlerin kendi yaptıkları harcamala­rı dikkate alarak yaptıkları hesaplamalarda, Kasım ayı enflasyonunun büyük olasılıkla %2’nin altında çıkacağı tahmin etmekteydiler. Zaten bu beklenti İTO’nun İstanbul için hesapladığı %1,2’li oranla da uyumluydu. Ancak TÜİK bu ay da yeni bir sürpri­ze imza attı ve TÜFE enflasyonunu %0,87 açıkladı.

Açık söyleyeyim, bu benim de beklentilerimin altında bir oran. Kasım ayı enflasyonun kaynakla­rına bakıldığında, yine iki önemli harcama kalemi enflasyona en fazla katkıyı yapmış görülüyor. Hepi­mizin tahmin edeceği gibi, bunlar konut ve ulaşım harcamaları. Hanehalkı harcamalarının neredey­se %30’unu oluşturan gıda harcamaları ise, bu ay enflasyondaki düşüşün ana nedenini oluşturmuş. Gıda enflasyonu Kasım ayında %0,69 azalarak, ay­lık enflasyona azaltıcı yönde etkide bulunmuş. Sa­nırım ülke kamuoyu bir süre, TÜİK rakamlarında ortaya çıkan gıda enflasyonundaki gerilemenin ne­denlerini tartışacak.

Açıklanan Kasım ayı enflas­yonu ile birlikte yıllık enflasyon da %31 seviyesine gerilemiş oldu. Neredeyse TCMB’nin beklentisini doğrulamak amacıyla, Aralık ayı enflasyonun da düşük çıkacağını düşünüyorum. Ama bu oranlarda sürdürülebilirliğin temin edilmesinde de oldukça zorlanılacağı Kanaat’ındayım. Zira kurlar üzeri­ne baskı oluşturularak sağlanan bu kontrolün reel sektör üzerinde yarattığı olumsuz etkiler, siyasile­rin bu politikaları sürdürme kararlılığını olumsuz yönde etkilediğini düşünmekteyim.

Kalitesiz ekonomik büyümeye devam Şimdi gelelim büyüme rakamlarına.

Ekonomi yönetimine göre, Temmuz-Eylül döne­mini kapsayan büyüme oranının %3,7 çıkması olum­lu. Ancak bu büyümenin nasıl elde edilmiş olduğu pek sorgulanmıyor. Öncelikle büyüyen bir ekono­mide enflasyonla mücadele zor bir iştir. Genellikle enflasyonda kalıcı bir iyileşme elde etmek isteni­yorsa, büyüme bakımından bazı maliyetlere kat­lanmak gerekmektedir. Oysa bizim siyasetçileri­miz ve ekonomi yönetimimiz enflasyonu “kalıcı” bir şekilde tek haneli rakamlara getirmeye çalışır­ken, ekonominin büyümeden vazgeçmek istemi­yorlar. Böyle bir politikanın nasıl sonuçlanacağını hep birlikte göreceğiz.

Ancak büyüme konusunda bundan çok daha önemli bir sorunumuz var. O da büyümeye kaynak­lık eden iktisadi faaliyetlerin hangilerinin olduğu­dur. Bu bizim gibi, cari açık verdiği için dış kaynağa bağımlılığı olan bir ekonomide çok daha önemlidir.

Bu hafta başında açıklanan rakamlara bakıl­dığında, ilgili dönem zarfından büyümeye inşa­at, bankacılık, bilgi ve iletişim gibi sektörlerin bü­yük katkıda bulunduğu anlaşılıyor. Toplam olarak hizmet-ticaret-ve-inşaat olarak ifade edilebilecek bu sektörler, elde edilen büyümenin ana kayna­ğı. Bunların ortak özelliği ise, yabancı kaynak ba­ğımlılığının en yüksek olan, ama buna rağmen ül­ke ekonomisine döviz kazandırma kabiliyetinin de düşük olduğu iktisadi faaliyetler olmalarıdır.

Bir süredir Türkiye ekonomisindeki büyüme, bu şe­kilde kaynak üreterek değil, kaynak tüketen bir ya­pı ile elde edilen bir büyüme olarak elde ortaya çık­maktadır. Bunun yanında yaz aylarını kapsayan üç aylık dönemde tarımda görülen daralma çok dik­kat çekicidir. Ancak bunun ardından Kasım ayın TÜFE’deki gıda enflasyonunda yaşanan gerileme de düşünüldüğünde, GSYİH’da tarım sektöründe­ki daralmanın sonbahar aylarında sorun olmaktan çıkmış olabileceği anlaşılmaktadır.

Temkinli duruşa devam

TÜİK’in açıkladığı her iki rakamda ilk bakışta ekonomi yönetimi bakımından olumlu gelişme­ler olarak kabul edilecektir. Ancak bu rakamların detaylarına inildiğinde, uygulanan politikaların ekonomideki üretim yapısında yol açtığı birtakım tahribatların işaretleriyle karşılaşmaktayız. Hatta olumlu karşıladığımız ekonomik gelişmelerin bu­gün olmasa bile, gelecekte sorun haline gelebile­cek birtakım yeni gelişmelerin ipuçlarını taşıdığı görülmektedir.

Bu yüzden, konunun muhatapları bakımından bu rakamlar ele alınıp yorumlanırken, konuyu çok dar çerçeveden bakmayıp, daha kap­samlı bir çerçevenden bakmakta yarar olacaktır. Ancak tüm bunlardan daha önemlisi, siyasilerin kısa vadede elde edilmiş “başarıları” parlatıcı söy­lemlerinin etkisine kapılmadan, bu sonuçlara tem­kinli bir duruş sergilenmeli; dahası iktisadi karar­larda sağduyuyu elden bırakılmamalıdır.

Yazara Ait Diğer Yazılar