Ekonomist ve iktisatçı
Sıradan vatandaş için önemli görülmeyebilir. Ama benim gibi Türkiye ekonomisi ile ilgilenen akademisyenlerin kamuoyuna tanıtımında kullanılan unvanların önemi büyüktür. Bu önem kavramlara verdiğimiz anlamlarla ilgilidir. Kullandığımız unvanların yaptığınız işin niteliğini doğru tanımlanmasını isteriz.
Kullanılan unvan kavramsal olarak kamuoyunun zihninde farklı anlamlar taşıyorsa, anlaşmazlıklarımızın ilk tohumu atılmış olur. Bu yüzden unvanlarınızla bizlerin yaptığı işi doğru tanımlaması ve bu tanımın herkesin aklında yanlış anlamalara yol açmaması beklenir.
Lütfen bunu bir bilim insanının gereksiz detaylarla uğraşması olarak düşünmeyin.
Doğrudur. Doktora sahibi akademisyenler sıradan insanlara göre detaya çok önem verirler. Zaten doktora çalışmalarını diğer akademik derecelerden ayrıştıran da bu detayların araştırmalara konu edilmesidir. Doktora araştırmalarının amacı gerçek yaşamdan ve/veya kurgulanmış deneylerden toplanan verilerde sıradan insanların göremeyeceği detayları görebilmektir. O detaylara dayanarak tezler oluşturulur, buluşlar yapılır.
Bu çok zor bir süreçtir ve bir noktadan sonra yaşamın her alanında ister istemez detaycı olunur.
Detay önemli
Öğrenimleri sırasında öğrencilerimiz hocalarının maruz kaldıkları detaycılığa bir anlam vermezler. Bunun en güzel örneklerine sınav kâğıtlarının değerlendirilmesinde rastlanır. Öğrenci için detay olarak görülen noktalar konunun uzmanı için konunun “püf noktasını” oluşturabilir. Bu notayı yakalayamayan öğrencilerin alamadıkları noktalar için hocalarını suçlamalarına çok rastlanır bizim meslekte. Onun için öğrencilerimizin sorulan sorulardaki detayı görmeleri istenir.
Bu yüzden akademisyenler yaptıkları işi tanımlayan unvanların kullanımında da hassasiyet gösterirler. Yaptıkları işe kamuoyunun yanlış anlamlar yüklemelerini istemezler. Özellikle benim gibi, gündelik ekonomik gelişmeleri medyada kamuoyuna yorumlanması istenilen uzmanların takdiminde kullanılan unvanlar önemlidir. Zira günümüz medyasında benzer konularda görüşlerine başvurulan ve birbirinden farklı mesleki formasyona ve deneyim sahip birçok uzman. Tek bir unvanla hepsini birada takdim etmek, hem onların yaptıkları işe, hem de sahip oldukları formasyonel farklılıkları göz ardı etmek anlamına gelir.
Bunu Türkiye ekonomisin önemli bir problemine yönelik olarak ortaya çıkan yaklaşım farkını gösteren bir örnek üzerinden açıklığa kavuşturmakta yarar var.
Soru şu: Bugün Türkiye’de olduğu gibi, bir ülkenin ekonomik sorunları tartışılırken ve buna bağlı olarak ekonomi politikaları oluşturulurken, neden finans kesiminin sesi daha çok çıkar?
“Şeytan ayrıntıda gizlidir”
Eğer bir ülkenin döviz cinsinden harcamaları fazla ise ve bu dövizin daha çok borçlanarak temin edilmesi tercih edildiyse, a zaman bu borçlanmalara aracılık eden kesimin ekonomik politikalara yön vermesi kaçınılmazdır. Elde edilen finansman olanaklarının nerede, nasıl kullanıldığı önemsenmez. Sadece alınan borçların geri ödenmesinde risk oluşturabilecek kısıtlar ve alınacak faiz kazancı böyle bir bakış açısının ilgi odağındadır. Borç vermenin kendilerine sağlayacağı kazancın büyüklüğü ve bunun geriye ödenmesinde karşılaşılabilecek risklerin en aza indirilmesini amaçlayan politikalar onlar açısından kabul görür.
Bu “kısmı” bir bakış açısıdır ve ekonominin bütününü dikkate almadığı gibi, ekonomiyi sadece finansmancıların gözünden değerlendirmenin ekonominin diğer kesimlerinde doğuracağı tehlikeleri göz ardı eder. Hatta ilgilenmez.
Biz akademik iktisatçıların analiz yöntemlerinde, ekonomiye sadece mali piyasalardaki finansal işlemlerin oluşturduğu deneyimler dikkate alınarak, borç-alacak işlemlerinin sorunsuz bir şekilde sürdürülebilirliğini sağlamayı amaçlayan bu yaklaşım biçimi, ekonominin geri kalanındaki yaşananların hiçbir şekilde değişmediği, hatta “veri” kaldığı düşünülür. Ardından alınan finansal kararların her birinin de bu veri kabul edilen yapıda hiçbir değişikliğe ve soruna yol açmadığına inanılır. Ancak bu hiçbir şekilde doğru değildir ve Türkiye gibi ülkelerin deneyimleri bunun böyle olmadığını gösteren birçok olaya sahiptir.
Bu bilinçli yapılan bir tercihtir ve amacı borçlanmanın sürekliliği için finansa kesimin menfaatlerini öne çıkarır. Dahası bu bakış açısının sahipleri ekonomiyi yorumlarken, önerilerinin ekonomide yarattığı başka sorunlara dikkat çekenlere karşı “üsten bir bakış açısı” takınarak, onların bu düşüncelerini küçümserler. Kendi bakış açıları ve yorumları dışındakileri önemsiz görürler.
Bu bağlamda ülkenin dövize ve tabi borçlanmaya bağımlılığını azaltacak ihracat gelirlerini arttırmaya yönelik önlemler de yeterince önemsenmez.
Ekonomik politikalara finansal akımların sürekliliğini sağladıkça ve bu süreçten gelir elde edenlerin gelir akımlarında bir kesinti olmadıkça ekonomi “iyi” olarak değerlendirilir.
Bu finansal akım sürecinde yer alarak, bu tarz faaliyetlerdeki uygulamalardan gelir edici işlemleri yapanlar finansal piyasaların “esnaflarıdır”. İşte bu işi yapan ve finansal akım sürecinde görev alan uzmanlara, en azından ben “ekonomist” diyorum.
Aslında ekonomistler tek tanrılı dinlerde insanlara cenneti vaat edip, bu dünyada cefayı öneren din adamlarına benzetirim. Sanki onların dedikleri gibi davranıp, onların önerdikleri uygulamaları yaparsak, uzun dönemde hepimiz bu dünyada cennete kavuşacağız.
Ben neyim?
Bunlara karşılık benimde içinde bulunduğu bir meslek grubu var ki, biz buna “iktisatçılık” diyoruz. Çoğunlukla akademik iktisatçılar bu grup içinde yer alırlar. Ekonomiyi bir bütün olarak gören bu grubun bazı üyeleri elbette kendilerine ilgi alanı olarak finansal piyasaları ve finansal ilişkileri konu edinmiş olurlar. Ancak piyasalardaki uygulamaların ekonominin kalanında yol açtığı etkileri öngörebilecek mesleki donanıma da sahiptirler.
Finansal akımların sürekliliğini sağlayacak politikaları değerlendirilirken, sadece buradaki işlem hacmi ve kazançlarla değil, aynı zamanda ekonominin farklı kesimlerinde yaratacağı etkilerde de ilgilenirler. İktisatçıların önerileri tüm bu fazda ve zararların neticesinde ortaya çıkacak sonuçları dikkate alır.
Bu bağlamda ben bir iktisatçıyım.
Finansal piyasaların ikbali için iyi olan politikaların ülkemizdeki her kesime aynı derecede fayda sağlamayacağına inanıyorum.