En son açıklanan ekonomik büyümenin gizlediği gerçekler
Geçtiğimiz cuma günü TÜİK, 2025 yılının ilk çeyreğinin büyüme rakamlarını açıkladı.
Anlaşılan, her şeye rağmen ekonomimiz geçen yılın aynı dönemine göre %2 oranında büyümüş. Çeyrekten çeyreğe büyüme oranı ise %1’de kalmış.
Ekonomi yönetimi bu büyümeyi bir başarı olarak görürken, uygulanmakta olan enflasyonla mücadele programının sorunsuz bir şekilde yürüdüğünün bir göstergesi olarak kamuoyuna sundu. Ama bu büyümenin nasıl elde edildiğinin üzerinde hiç durulmadı.
Öncelikle ortaya çıkan %2’lik büyümeyi değerlendirmek için geçmiş yılların aynı döneminde elde edilen büyüme oranlarına bakmakta yarar var. Buna göre 2023 yılının birinci çeyreğinde ekonomi %4,5 büyümüşken, izleyen yıl bu oran %5’e çıkışmıştı. Aslında mevcut büyüme oranını bunlarla karşılaştırdığımızda, ortada bir başarıdan bahsedebilmek çok mümkün değil.
Ancak bu iki yılda elde edilen yüksek büyüme oranlarının da, iktidar için son derecede önemli iki seçimin yaşandığı yıllar olduğu gerçeğinin göz ardı edilmemesi lazım. Bu iki yılda malum “seçim ekonomisi” uygulamaların bir sonucu olarak ekonomi, kaynakların ötesinde bir büyüme performansı gerçekleştirilmiş ola gerek. Aslında o günlerde yaşanılan yüksek enflasyon gerçeği bunun böyle olduğunun en önemli göstergesi. Bu yüzden büyüme açısından 2025’in ilk çeyreği, ortaya çıkan %2’lik büyüme oranı ile ülke ekonomisinin mali kaynak kısıt sıkıntısının geçmişe göre daha fazla hissedildiği bir yıl olarak ortaya çıkmış.
Bu açıklamalarımızın ardından elbette şöyle bir soru sormak da son derecede anlamlı.
Maliyetine tüm ülke katlanıyor
Acaba 2023 ve 2024 yıllarında seçim olmasa ve seçim ekonomisi kullanılmamış olsaydı, o günlerdeki büyüme oranlarına ulaşabilir miydi?
Bence iktidar o günlerde ekonominin imkânlarını aşırı derecede zorladı bu yüksek büyüme oranlarına ulaşabilmek için. Bu zorlamanın sonucu olarak enflasyon yükseldi; 2023 seçimlerinin sonuna doğru ekonominin neredeyse bir ödemeler dengesi krizinin eşiğine geldi. Zaten ekonomi yönetiminin değiştirilmesi ve siyasetin ekonomik politikalarında yol açtığı kredibilite açığını, göreve yeni gelen bu ekipteki liyakat sahibi isimlerle kapatılması bu nedenle yapılmadı mı?
Bugünkü ekonomi yönetiminin göreve gelme nedenlerinden diğeri ise 2028 yılına kadar iktidarda kalma olanağı elde etmiş AKP iktidarının o güne kadar uygulayacağı politikaların finansmanına yarayacak mali kaynakları ne pahasına olursa olsun bulmaktı. Bu yüzden ekonomi yönetiminde tüm ilgi para ve maliyenin gelirler politikasına yöneltilmişti. Ancak büyümenin şeklini değiştirebilecek yapısal reformları yapmakta ise bu ekip ihtiyaç duyduğu siyasi destekten mahrum kalmıştır.
Tüm bu gerekçelerden dolayı bugün elde edilen %2’lik büyümenin önceki yıllara göre ekonominin mevcut mali kaynaklarıyla çok daha uyumlu olan bir oran olduğu iddia edilebilir. Aksine geçmişte ulaşılan %4,5-%5 gibi oranların ekonominin imkânlarıyla uyumsuz olduklarını iddia etmek çok daha gerçekçidir.
Kısaca geçmiş iki yıl ekonomi imkânlarının ötesinde büyümüştür. Zaten bunun da maliyetlerine tüm ülke katlanmaktadır.
Sanayi ve tarımda daralma
Şimdi gelelim bugün ve geçmişte elde edilen büyümenin niteliği mevzuuna.
Zira büyümemizin nasıl elde edildiği bu büyümenin sürdürülebilirliği bakımından birtakım endişelerin doğmasına neden olmaktadır. Endişemizin ana sebebi ise, büyümenin ağırlıklı olarak hizmet-ticaret-ve-inşaat faaliyetlerine dayanması ve bu alanlardaki iktisadi faaliyetlerin de döviz cinsinden kaynak tüketen faaliyetler olmalarıdır.
Döviz geliri kazanma kabiliyeti düşük olan bu faaliyetler ülke ekonomisinin döviz bağımlılığını kaçınılmaz olarak arttırmaktadır. Dahası bu faaliyetlere dayanarak büyümeye çalışmak, hâlihazırda maruz kaldığımız döviz kısıtlarının şiddetini daha fazla hissetmemize yol açmaktadır. Yapılması gereken bu döviz tüketen faaliyetler yerine, ülkenin maruz kaldığı bu döviz kısıtlarını azaltacak iktisadi faaliyetlere dayanarak büyüyebilmektir. Bu faaliyetler ağırlıklı olarak sanayi, sonra da tarımdır.
Maalesef son açıklanan verilerde bu iki sektör bırakın büyümeyi, daralma eğilimi göstermiştir. Tarım %2 daralırken, sanayideki daralma %1,8 olarak gerçekleşmiştir. Bu da ülkemizdeki büyümenin sürdürülebilirliğini tehlikeye sokan en önemli nedendir.