Enflasyon: Sosyolojik ve psikolojik bir fenomen
Türkiye ekonomisinin iki tane majör ve akut problemi var. Biri düşürülemeyen enflasyon diğeri de dizginlenemeyen dolarizasyon. Bu iki problemin de ilacı aynı; yüksek faiz. Bu yüksek faiz uzun süredir hayatımızda ve saydığım iki problem yüksek faize rağmen bir türlü çözülemiyor. Bu da iki probleme yüksek faizin getirdiği diğer problemleri ekliyor. Böylece olunca da yüksek faizden nemalanan kesimler dışında ekonomik olarak kimsenin memnun olmadığı bir durumla karşı karşıya kalıyoruz.
Yüksek enflasyon bir küresel fenomen değil. Ev yapımı bir ekonomik mesele. Dünyada çok az ülkenin bizim kadar yüksek enflasyonu var. Zaten küresel koşullar da enflasyonun düşmesine ilişkin her türlü yardımı sağlıyor. Düşen petrol fiyatları, küresel durgunluk, Çin’in dezenflasyon ihraç etmesi gibi birçok enflasyonu düşürücü faktör bir süre daha hayatımızda olacak gibi görünüyor. İçerideyse ekonomi yönetimi ve Merkez bankası kararlarına ilişkin uzun zamandır görmediğimiz bir serbesti var. Sayın Erdoğan’ın “Biliyorsunuz ben yüksek faize karşıyım, faizlerin düşmesiyle beraber enflasyon da düşecek!” açıklamasını bir süredir duymuyoruz. Ki bu serbestinin de reel faizlerin tarihi yüksek seviyelerde(beklenen enflasyona göre) olduğu bir dönemde gerçekleştiğini unutmayalım. Hal böyle olunca da iç tüketimin kısılması için yüksek faiz, kredi büyümelerinin sınırlanması gibi birçok önlem eskisine göre çok rahatlıkla alınabiliyor.
Heyhat, bu kadar destekleyici faktöre rağmen hala aylık enflasyonumuz %3 seviyesinde geliyor. Bu enflasyon denen illet Türkiye’de üreticisinden tüketicisine herkesin iliklerine kadar işlemiş durumda. Mesele, ekonomi biliminin sınırlarını aşmış sosyolojik ve psikolojik bir boyut almış durumda. Bu da ileriye dönük olarak enflasyonun kalıcı olarak düşürüleceğine ilişkin umutları azaltıyor.
Küresel emtia raporu
Petrol başta olmak üzere emtia tarafında enflasyon adına olumlu sürprizlerin devam edebileceğini Dünya Bankası’nın geçen hafta yayımlanan “Emtia Piyasaları Görünümü” raporundan da anlayabiliyoruz. Rapora göre; küresel emtia fiyatları 2025'te %12 ve 2026'da %5 oranında düşerek 2020'li yılların en düşük seviyelerine gerileyebilir. Ayrıca raporda, enerji fiyatlarının 2025'te %17 oranında düşerek son beş yılın en düşük seviyesine gerileyeceği belirtiliyor. Brent petrol fiyatlarının 2025'te ortalama 64 dolar/varil seviyesine düşmesi bekleniyor. Bu düşüş, elektrikli araçların artan kullanımı ve Çin'deki talep yavaşlaması gibi faktörlerle ilişkilendiriliyor.
Talepteki bu potansiyel düşüşe ilaveten bir de, OPEC+ grubunun son dönemde aldığı üretim artırma kararları var. OPEC+, Nisan ayında günlük 2,2 milyon varillik gönüllü üretim kesintisini kademeli olarak sonlandırma kararı alarak, Mayıs ve Haziran aylarında günlük 411 bin varillik üretim artışına gitmeyi planladı. Bu da petrol fiyatları üzerinde aşağı yönlü bir etki yarattı. Zaman zaman İran ve Yemen’deki gerilimler petrol fiyatlarını hafif yukarı atsa da bu tepkiler cılız kalıyor. Hareketin aşağı yönlü olduğuna ilişkin genel bir konsensüs var.
Güçsüz dolar dönemi
Son olarak doların gelişmekte olan para birimleri başta olmak üzere diğer paralara karşı değer kaybettiğini gözlemliyoruz. Özellikle son haftada Tayvan dolarının ABD doları karşısındaki yükselişi büyük yankı uyandırdı. ABD’nin dış ticaret fazlası vermeye dayalı stratejisinin bir ayağı gümrük vergileriyken diğer ayağı da değersiz dolarmış gibi gözüküyor. Bu da bizim için iyi haber olarak okunabilir. Hem ithalat fiyatlarımız üzerindeki etki hem de dolar cinsinden borçlarımız dikkate alındığında TL üstündeki baskıyı azaltacak bu durum bir nebze olsun ekonomi yönetimine nefes aldıracaktır.
Bu saydığım küresel olumlu gelişmelerin enflasyonumuz üzerindeki etkisi maalesef yukarıda bahsettiğim bize özgü sosyolojik ve psikolojik sorunlar nedeniyle sınırlı kalıyor.