Engelli istihdamı: Sosyal sorumluluk değil, sosyal adalet meselesi

Ümit ÖZLALE
Ümit ÖZLALE umit.ozlale@dunya.com

Engelliler Haftası geride kaldı. Belediyeler “farkındayız” afişleri astı, kamu kurum­ları sosyal medya payla­şımları yaptı, bazı işyerleri birkaç sembo­lik video yayınladı. Ama so­ralım: Kaç engelli birey bu hafta iş bulabildi? Kaç kişi iş yerinde eşit koşullarda çalışmaya devam edebildi?

Gerçeklerle başlayalım. Avrupa Birliği’nde engelli bireylerin yalnızca %29’u yoksulluk ve sosyal dış­lanma riski altındayken, bu oran Türkiye’de %77. OECD ülkelerinde engelli­lerin istihdam oranı %44, işsizlik oranı %14; Türki­ye’de işgücüne katılım ora­nı ise yalnızca %22. Türki­ye, engelli istihdamı için milli gelirinin yalnızca %0,1’ini ayırıyor. Bu oran Norveç’te %4, Hollanda’da %5. Bu istatistikler engelli bireylere yönelik bakış açı­mızı fazlasıyla gösteriyor.

Son yıllarda 50 bin­den fazla engelli birey E-KPSS’ye girdi ama sade­ce 2 bini kamuya yerleşti­rildi. Kamu kontenjanı ise sadece 9 kişi artırıldı. Adı­nı koyalım: Bu ülkede hem kamu hem de özel sektör engelli istihdamını bir yük olarak görüyor. Çözüm ise belli: Kamu öncülük etme­li, özel sektör teşvik edil­meli.

Yukarıda verdiğim ista­tistiklerden daha düşün­dürücü olan ise engelli va­tandaşa bakış açısı. Bu bi­reyler şefkat değil, adalet istiyor. Bir engelli vatan­daşımızın şu sözünü unut­muyorum: “Sadaka istemi­yorum, alnımın teriyle hak ettiğim ücreti kazanaca­ğım bir iş istiyorum.” Yani mesele, sosyal sorumluluk projesi değil; hakkaniyetli bir istihdam politikası ol­malıdır.

Peki ne yapmalıyız?

İlk adım, engelli birey­lerin istihdamını sağlayan Destekli İstihdam Mo­delini ülke çapında yay­gınlaştırmak olmalı. Bu modelde engelli birey, il­gi alanlarına ve becerile­rine göre bir işe yönlendi­riliyor, hem işçi hem işve­ren sürekli destekleniyor. En önemli aktörlerden biri de “iş koçları.” Bu uzman­lar, bireyin işe yerleşme­si ve işte kalması için reh­berlik ediyor. Türkiye’de bu meslek hâlâ resmî ola­rak tanınmıyor. Öncelik­le iş koçluğu için yasal dü­zenleme yapılmalı, eğitim ve sertifikasyon süreçleri devlet desteğiyle güçlendi­rilmelidir.

İş koçlarının niteliği ve sayısı arttırılmadan des­tekli istihdam başarılı ola­maz. Koç başına düşen da­nışan sayısı makul sevi­yelerde tutulmalı; düzenli eğitimler, mesleki güncel­lemeler ve saha deneyim­leriyle desteklenmelidir. Ayrıca engelli bireyin ça­lıştığı kurumlarla düzen­li geri bildirim mekaniz­maları kurulmalı, sorunlar tespit edildiğinde hızlıca müdahale edilmelidir.

Destekli istihdam yal­nızca bireye değil, işverene de destek olmalıdır. Bu ne­denle engelli dostu işyerle­ri için vergi indirimi, SGK teşviki ve kamu alımların­da öncelik gibi somut fay­dalar sağlanmalıdır. En­gellilerin iş hayatında kar­şılaştığı erişim zorlukları, mobbing, dışlanma gibi so­runlara karşı da firmalar farkındalık eğitimleriyle donatılmalıdır.

Yeni dönemin yükselen sektörü

Tüm bunların ötesin­de, 21. yüzyılda engelli is­tihdamını konuşurken ar­tık teknolojik çözümle­ri merkezimize almalıyız. Engelli bireylerin eğitim ve istihdamında dijitalleş­me çok büyük fırsatlar su­nuyor. Yazılım, kodlama, veri analitiği, e-ticaret gi­bi alanlar; fiziksel engelle­ri en aza indiren ama ye­tenek gerektiren meslek­ler. Bugün dijital araçlarla otizmli, down sendromlu ya da fiziksel engelleri olan bir bireyi iş hayatına ka­zandırmak mümkün.

Ama ne yazık ki Türki­ye bu alanda çok geride. Engellilere yönelik dijital mesleki eğitim projeleri neredeyse yok. Dijital be­ceri kazandırmaya yöne­lik kamu fonları yetersiz. Oysa bu alan, yalnızca bir sosyal politika değil; aynı zamanda bir teknoloji po­litikasıdır. Türkiye, bu ko­nuda bir irade göstermek istiyorsa engelli bireyle­rin kullanabileceği ya­zılımlar, donanımlar, ci­hazlar ve yapay zekâ ta­banlı çözümleri stratejik sektör olarak tanımalı ve teşvik etmelidir.

Bu doğrultuda engelli bi­reylerin kullanımı için ge­liştirilen teknolojiler (ör­neğin ekran okuyucular, sesli komut sistemleri, ha­reketle kontrol edilen ya­zılımlar) hem yerlileşti­rilmeli hem de kamu iha­lelerinde öncelikli ürün statüsü kazanmalıdır. En­gelli bireylerin istihdamı için gerekli olan ekipman ve donanımın maliyeti devlet destekleriyle düşü­rülmeli, yerel girişimciler bu alanda inovasyona teş­vik edilmelidir.

Çalışma imkanı değil çalışma hakkı

Engelli bireylerin istih­dama katılması için sos­yal yardım sistemimizde de bir dönüşüm gerekiyor. Çoğu birey, aldığı sosyal desteği kaybetme korku­suyla çalışmak istemiyor. Bu nedenle sosyal yardım­lar çalışmaya başlandığın­da kesilmemeli; aksine is­tihdam sürecinin sürdü­rülebilirliği için yeniden yapılandırılmalıdır.

Anlayacağınız, Engel­liler Haftası bitti ama so­runlar bitmedi. Bu konuyu yalnızca yılda bir kez de­ğil, her gün konuşmak zo­rundayız. Çünkü bir en­gelli bireyin işe gitmesi, onun sadece maaş alma­sı değil; hayata katılması, topluma karışması, kendi­ne güven duyması demek­tir.

Bu ülkede engelli birey­lerin çalışması hâlâ bir lü­tuf gibi görülüyorsa, orada hâlâ eşitlik yok demektir. Eşitliği sağlamanın, engel­li bireylerin sosyal haya­tın bir parçası yapmanın yolu da istihdamdan geçi­yor. Unutmayalım: Engelli bireyler “çalışma imkânı” sunulmasını değil, çalış­ma hakkının teslim edil­mesini istiyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Hegemonya üzerine… 23 Nisan 2025
ABD ve Çin… 16 Nisan 2025