Erişimin ertelenemez bir anayasal yükümlülük olarak tescili
Av. M.İHSAN SEÇKİN
T.C. Anayasası’nın 10. ve 2. maddeleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin sosyal bir hukuk devleti olduğunu ve tüm bireylerin eşit haklara sahip bulunduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bu bağlamda, engellilerin kamusal ve özel hizmetlere, kamuya açık olan tüm fiziksel mekânlara, bilgi ve iletişim teknolojilerine erişimi yalnızca teknik bir düzenleme değil, doğrudan anayasal eşitlik ve insan onuruna dayanan temel bir insan hakkı meselesidir.
Türkiye, 2005 yılında kabul ettiği 5378 sayılı Engelliler Hakkında Kanun ve 2009 yılında onayladığı Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi ile bu alandaki yükümlülüklerini uzun yıllar önce iç hukukuna taşımıştır. Ne var ki uygulamada erişilebilirliğe yönelik yükümlülükler sürekli ertelenmiş, ilgili kurum ve kuruluşlara tanınan geçiş süreleri defalarca ileri tarihlere ötelenmiştir. Bu durum, hukuki yükümlülüklerin askıya alınmasına ve erişilebilirliğin toplumsal bir kültür haline gelmesinin gecikmesine yol açmıştır.
Gerekçe: Eşitlik ilkesiyle bağdaşmaması
Anayasa Mahkemesi, 22.06.2023 tarih ve E.2022/110 2023/115 K. sayılı iptal kararıyla, bu gecikmeci yaklaşıma son vererek erişilebilirliğin ertelenemez niteliğini açık biçimde tescillemiştir. Söz konusu kararda, kamu kurumları ile özel sektör ayrımı gözetilmeksizin erişilebilirlik düzenlemeleri için tanınan sürenin yeniden uzatılmasını öngören kanun hükmü, hukuk devleti ve eşitlik ilkeleriyle bağdaşmadığı gerekçesiyle iptal edilmiştir. Yüksek Mahkeme, erişilebilirliğin temel bir hak olduğunu ve bu hakkın makul gerekçeye dayanmaksızın ertelenemeyeceğini açıkça ortaya koymuş; erişilebilirliği, zorunlu ve ertelenemez bir yükümlülük olarak belirlemiştir.
Anayasa Mahkemesi’nin bu yaklaşımı, erişilebilirliğin insan hakları hukuku kapsamında bir zorunluluk olduğunu ortaya koyarken, karar uygulamada da etkisini göstermeye başlamıştır. Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK) engellilere yönelik ayrımcılık vakalarını izlemeye devam etmekte; tespit edilen ihlallerde idari yaptırımlar uygulamaktadır. Anayasa Mahkemesi ise bireysel başvuru yoluyla önüne gelen benzer nitelikteki başvurularda hak ihlali kararları vererek içtihat oluşturmakta, erişilebilirlik hakkını yargısal düzeyde koruma altına almaktadır.
İdari alanda da Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından 19/03/2025 tarihli ve 2025/4 sayılı Erişilebilirlik İzleme ve Denetleme Planı Genelgesi yayımlanmış, erişilebilirlik komisyonları daha etkin hâle gelmiş, denetimler sıklaştırılmış, erişilebilirlik standartlarına uymayan kurumlara idari para cezaları uygulanmıştır. 15/05/2025 tarihli ve 2025/8 sayılı Ulusal Erişilebilirlik Günü konulu Cumhurbaşkanlığı Genelgesi ile erişilebilirlik alanındaki kurumsal farkındalık daha da artırılmış; kamu ve özel sektörde erişilebilirlik yükümlülüklerinin kapsamı genişletilmiştir.
Özel sektörü de kapsıyor
Şu hususu da önemle vurgulamalıyız ki erişilebilirliğe ilişkin yükümlülükler yalnızca kamu idarelerini değil, özel sektörü de doğrudan kapsamaktadır. Mevzuat gereği başta bankalar, medya kuruluşları, özel eğitim kurumları, hastaneler ve dijital hizmet sağlayıcıları olmak üzere tüm özel sektör hizmet sunucularının erişilebilirliği hizmet sunumlarının ayrılmaz bir parçası olarak değerlendirmesi zorunlu hale gelmiştir. Erişilebilirlik artık hizmetin niteliğine göre isteğe bağlı bir tercih değil, mevzuatla tanımlanmış ve uygulanması zorunlu bir yükümlülük halini almıştır.
Ancak anayasal güvence altındaki erişilebilirlik hakkının gerçek anlamda yaşama geçirilmesi yalnızca yargı kararlarıyla sınırlı kalamaz. Toplumun bilinç düzeyi ve katılımı da bu sürecin belirleyici unsurlarıdır. Bu noktada engelli bireylerin daha fazla hak araması, eleştiri ve katkı yoluyla sürece dâhil olması büyük önem taşımaktadır. Hakların verilmediği, mücadeleyle alındığı gerçeği erişilebilirlik mücadelesi için de geçerlidir. Engelli bireylerin gösterdiği bu duyarlılık, erişilebilirliğin bir “standart” olmanın ötesine geçerek, toplumsal yaşamın ayrılmaz bir “kültürü” haline gelmesine katkı sunacaktır.
Sonuç olarak, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı erişilebilirlik alanında bir dönüm noktasıdır. Karar, kamu ve özel sektörün engellilere yönelik sorumluluklarını belirginleştirirken, toplumsal eşitlik anlayışı ve kamusal alanın kapsayıcılığı açısından da önemli etkiler yaratacaktır. Erişilebilirlik artık ertelenemez bir hak ve ortak bir toplumsal sorumluluk olarak karşımızda durmaktadır.