Finansın dijital sesi

Çağrı merkezleri, finans dünyasının se­siydi bir zamanlar. 90’lı yıllarda bir bankanın müşteri hizmetlerine bağlan­mak, dakikalarca klasik müzik dinleyip, “Tüm temsilcilerimiz şu an diğer müşte­rilere hizmet vermektedir” cümlesini ez­berlemek demekti.

O yıllarda çağrı mer­kezi dendiğinde akla, başında kulaklıkla bilgisayar ekranına bakan ve “Size nasıl yardımcı olabilirim?” diye soran yüzlerce çalışan gelirdi. Bu sistem yıllar içinde ge­lişti, büyüdü, dijitalleşti. Şimdi ise yeni bir oyuncu var: yapay zekâ.

Dinleyen, anlayan ve cevap veren bir zekâ

Yapay zekâ, finans kurumları için sade­ce bir verimlilik aracı değil, aynı zaman­da müşteri deneyimini dönüştüren bir araç haline geldi. Özellikle son beş yılda, konuşma tanıma, doğal dil işleme ve sesli yanıt sistemlerindeki gelişmelerle birlik­te, yapay zekâ artık bir müşteri temsilci­sinden ayırt edilemeyecek kadar akıcı ko­nuşmalar yapabiliyor. Bu gelişmenin en dikkat çeken örneklerinden biri, Salesfor­ce’un 2025 ortasında duyurduğu AI des­tekli müşteri hizmetleri çözümü oldu. Şir­ketin CEO’su Marc Benioff, sistemlerinin yüzde 93 doğrulukla müşteri sorularını ce­vapladığını ve insan destek ekiplerinin yü­künün yüzde 50’ye kadar azaldığını belir­tiyor.

Konuşan yapay zekâların bir diğer yük­selen yıldızı da Almanya merkezli Synt­hflow. Geliştirdikleri sistemler, konuş­malarda sadece mantıksal değil, duygusal tonlamaları da algılayabiliyor. Dakikada 400 milisaniye gibi çok düşük bir tepki sü­resiyle insan temposunda sohbet edebi­len bu sistemler, bankaların müşteri hiz­metlerini 7/24 çalışabilen, dil bariyeri ol­mayan bir hale getiriyor. Üstelik bu yapay zekâ sistemleri sadece konuşmakla kal­mıyor, aynı zamanda duyduklarını ana­liz ederek “gerçekten ilgilenen müşteri” ile “sadece bilgi almak isteyen müşteri”yi ayırt edebiliyor.

Yapay zekânın çağrı merkezlerinde kul­lanımı artık sadece Silikon Vadisi’ne ya da Avrupa’ya özgü değil. Hindistan’da Tele­performance ve Sanas iş birliğiyle gelişti­rilen aksan dönüştürücü sistem, Hindis­tan’daki binlerce çağrı merkezi çalışanı­nın sesini anında Amerikan İngilizcesi’ne çeviriyor. Bu teknoloji sayesinde, müşte­riler artık “anlaşılmaz aksan” bahanesiyle temsilciyi değiştirmek istemiyor. Bu sis­tem hem müşteri memnuniyetini artırı­yor, hem de çağrı merkezlerinde çalışanla­rın güvenini.

Rakamlarla yapay zekânın sesi

Yapay zekâ destekli çağrı sistemleri üzerine yapılan araştırmalar bu alanda­ki dönüşümün sadece teknik değil, aynı zamanda ekonomik olduğunu gösteriyor. Zendesk’in 2025 raporuna göre, müşteri deneyimi yöneticilerinin yüzde 70’i yapay zekâ destekli chatbotların kişiselleştirme yeteneğine güvendiklerini belirtiyor. Ay­nı raporda müşterilerin yüzde 50’si, yapay zekâ ile yapılan görüşmelerin “empatik” olduğunu düşünüyor. Bu oldukça çarpıcı. Çünkü uzun yıllar boyunca müşteri hiz­metlerinde empati sadece insana ait bir özellik olarak kabul edildi.

Desk365’in derlediği verilere göre ise YZ temelli otomasyon sistemleri, müşte­ri hizmetleri maliyetlerini yüzde 30 ora­nında azaltıyor. Bu oran, büyük finans ku­ruluşları için yılda milyonlarca dolar ta­sarruf anlamına geliyor. Ayrıca konuşma odaklı yapay zekâ sistemleri, çağrı çözüm süresini yüzde 45, müşteri memnuniyetini ise yüzde 40 oranında artırıyor.

Tüm bu gelişmeler elbette beraberinde bazı etik soruları da getiriyor. Yapay zekâ temsilcileri müşterilerle konuşurken, kar­şı tarafın gerçek bir insanla mı yoksa bir yazılımla mı konuştuğunu bilmeye hakkı var mı? Veri gizliliği nasıl sağlanmalı? Bu sistemler duygusal manipülasyon yapabi­lir mi?

Finans kurumları için bu soruların ya­nıtı sadece teknolojiyle değil, güvenle de ilgili. Yani yapay zekânın sesi artık sade­ce teknoloji değil, aynı zamanda erişim, güven, empati ve eşitlik anlamına geliyor. Ve finans dünyası bu sesi doğru kullanırsa, müşteri deneyiminde yeni bir sayfa açıla­bilir.

Güzel bir gelecek için…

Yazara Ait Diğer Yazılar