Geleceğin en büyük güç odağı tarım ve gıda
BİLGE KEYKUBAT / Tarım ve Gıda Yazarı-Ziraat Mühendisi
Dünyanın en eski ama bugün yeniden en güncel trendi: Tarım ve gıda.
Artık herkes hemfikir ki bu iki kelime sadece üretim ve tüketimden ibaret değil; aynı zamanda ekonomik, politik ve stratejik bir savunma mekanizması. Gücü elinde tutan ayakta kalıyor. Tarım ve gıdada güçlü olan, yeni nesil savaşların kazananı oluyor.
Bugün dünyayı yönetenlerin masasında mutlaka bir dosya var: Tarım ve gıda güvenliği. Çünkü tarım yalnızca bir geçim kaynağı değil; halkın refahını doğrudan etkileyen, ekonomiyi canlı tutan, krizlere kalkan bir güç odağı. Pandemi döneminde market raflarının bir gecede nasıl boşaldığını gördüğümüzde bu gerçeği bir kez daha idrak ettik. Ne kadar teknoloji gelişirse gelişsin, sofraya gelen ekmeğin, zeytinin, üzümün, peynirin kaynağı yine toprağın kendisi.
Savaşlar, iklim krizleri, kuraklık… Hepsi önce tarımı vuruyor, sonra sofraları. Bu yüzden tarım, artık yalnızca çiftçinin meselesi değil, şehirdeki tüketicinin de birincil gündemi.
Ortak gündem
Bugün televizyonlarda, gazetelerde, radyolarda, panellerde, fuarlarda, kahve köşelerinde, restoranlarda, dost sohbetlerinde her yerde tarım ve gıda konuşuluyor. Çünkü artık kimse karnını nasıl doyuracağını düşünmeden yaşayamaz hale geldi. Tarım; şehirde de köyde de metropolde de kasabada da ortak gündem. Sofraya gelen her lokmanın ardında toprak, çiftçi, emek, bilgi, sabır ve iklim var.
Ancak tam da bu noktada büyük bir tehlike var: Tarım ve gıdanın bu kadar konuşulur olması, konuyu hiç bilmeyen, sahaya hiç adım atmamış kişilerin de fikir beyan etmesine, yön vermesine zemin hazırlıyor. Bugün herkes sosyal medyada bir gıda uzmanı, herkes tarım politikası yorumcusu! Tarlaya adım atmadan, çiftçinin nasıl üretim yaptığını, hangi zorluklarla boğuştuğunu, hangi riskleri üstlendiğini bilmeden ahkâm kesmek kolay. Ama sonuçları tehlikeli. Çünkü yanlış bilgi sadece tüketiciyi değil, üreticiyi de yönlendirir; tohumdan sofraya kadar uzanan zinciri zayıflatır.
Bugün sosyal medya fenomenlerinden köşe yazarlarına, televizyon ekranlarından dijital platformlara kadar pek çok kişi tarım ve gıdayı konuşuyor. Ama soruyorum: Kaçı toprağa bastı? Kaçı bir çiftçiyle sabah ezanıyla birlikte tarlaya indi? Kaçı iklim değişikliğinin gerçek yüzünü arazide gördü? Kaçı güneşin alnında, 50 derece sıcakta budama yaptı? Kaçı yağmurda, rüzgarda, doluda mahsulünü korumak için sabahladı? Kaçı “Sen çiftçisin” diye hor görüldü? Kaçı yıllık kazancını bir gecede dolu yağışına, kuraklığa, don riskine kurban verdi?
Toprağı koklayanların sesi
Tarım kâğıt üstünde plan yapmaya benzemez. Tarım; iklim, toprak, hastalık, zararlı, bürokrasi, girdi maliyetleri, döviz kuru, ithalat baskısı ve verimlilikle iç içe karmaşık bir sistemdir. Bu alanı, sadece birkaç slogan ve popüler içerikle yönetmek mümkün değildir. O yüzden tarımın sesi; yıllarını sahada geçirmiş, üreticinin sofrasına oturmuş, traktörün üstüne çıkmış, toprağı eline alıp koklamış insanların sesi olmalıdır.
Bugün yanlış bir haber, yanlış bir sosyal medya paylaşımı, yanlış yönlendirilmiş bir televizyon tartışması, sadece tüketicinin cebini değil, üreticinin yıl boyu verdiği emeği de çöpe atabilir. Bir anda fiyat dengeleri bozulur, pazarlar altüst olur, tüketici yanlış bilgiyle tedirgin olur, üretici ve köylü suçlanır, ülkenin tarımsal itibarı zarar görür. Ülke çıkarları etkilenir!
Oysa tarım, bir ülkenin en stratejik gücüdür. Bizi krizlere, savaşlara, açlığa, küresel belirsizliklere karşı korur. Tarımı ve gıdayı konuşurken, sahadan kopuk masa başı cümlelerle değil; bilim, mühendislik, gerçek veriler ve tecrübeyle konuşmalıyız. Ziraat mühendisleri, gıda mühendisleri, veteriner hekimler, akademisyenler, kooperatif liderleri, çiftçiler… Bu ülkenin gerçek üreticileri… Tarımın sesi bu insanlardan çıkmalı.
Soframızın bereketi kurban edilemez
Unutmayalım: Soframızın bereketi, toprağımızın gücü, köylümüzün emeği; yanlış bilgiye, masa başı laflara, popüler akımlara kurban edilemez. Tarımı bilmeyenlerin rehberliğinde yol alınmaz. Üretici üretimden soğursa, genç çiftçi toprağa küserse, ülke dışa bağımlı hale gelir. Ve bağımlı hale gelmiş bir ülkenin ne refahı kalır ne özgürlüğü.
Bugün tarımı konuşacaksak önce bilen konuşmalı. Toprağa basan, sabahın ayazında çiftçiyle çay içen, kriz zamanında yanında duran, akşam hasadın yükünü birlikte paylaşanlar konuşmalı. Bilgi, bilim, saha, gerçeklik… Bunlar olmadan tarım, sadece bir sosyal medya postudur. O post bir gün trendlere girer, ertesi gün unutulur. Ama yanlış bilgi toprağa işlenirse bedeli yıllarca silinmez.
Bu yüzden diyoruz ki, tarım ve gıda bu ülkenin geleceğidir. Soframızı, tarlamızı, üreticimizi korumak hepimizin görevi. Bilgi kirliliğine teslim olmayalım. Geleceğimizi bilmeyenlerin yönlendirmesine izin vermeyelim.
Bu toprağın sesi bilenin olsun!