Gençliğin enerjisiyle yeşeren daha iyi bir gelecek
Sürdürülebilirlik üzerine yazdığım her yazıda ister istemez rakamlara, grafiklere, karbon ayak izlerine dönüyorum. Çoğu zaman tablo karanlık: artan sıcaklıklar, azalan su kaynakları, geri dönüşü olmayan kültürel, insani ya da tarihsel kayıplar…
Ama geçen hafta İzmir’in Ödemiş ilçesindeki Birgi köyünde Enerjisa Enerji önderliğinde; Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP), Sabancı Üniversitesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı’nın (TGA) katkılarıyla yürütülen Sürdürülebilir Enerji Temelli Turizm Uygulama Merkezi (SENTRUM) projesi kapsamında düzenlenen Genç Gönüllü Buluşması’na yaşadığım deneyim, bütün o rakamların arasından karanlık bulutları aralayan bir ışık gibi doğdu.
Turizmin yeni yönü: Sorumluluk ve dönüşüm
UNESCO tarafından “dünyanın en iyi turizm köylerinden biri” seçilen Birgi, yalnızca geçmişin izlerini taşıyan bir köy değil; bugünlerde geleceğin nasıl kurulabileceğini de bize hatırlatan bir yer. Çünkü yaklaşık 15 aydır devam eden SENTRUM projesi, bu tarihî köyün dokusunu sürdürülebilir turizm dönüşümüyle buluşturuyor; geleneksel dokunun, yerel yaşamın ve doğal çevrenin korunduğu bir kalkınma modeli ortaya koyuyor. Birgi bugün, taş sokaklarında geçmişin hikâyelerini fısıldarken, aynı zamanda sürdürülebilir bir geleceğin adımlarını atan yaşayan bir örnek olarak karşımızda duruyor.
Sürdürülebilir dönüşüm kolay bir süreç değil; yalnızca çevreyle ilgili değil, kültürden eğitime, insana dair her alanı kapsayan bir yeniden yapılanmayı gerektiriyor.
Birgi’de yürütülen bu projenin çalışmaları da bu çok katmanlı dönüşümün somut bir örneğini sunuyor.
Proje kapsamında bugüne kadar kadınlara, gençlere ve yerel işletmelere yönelik geniş bir eğitim programı hayata geçirilmiş. Enerji verimliliği, atık yönetimi, iklim değişikliği, sürdürülebilir üretim ve turizm uygulamaları gibi konularda verilen bu eğitimlerle hem bireysel farkındalık hem de toplumsal kapasite artmış. Yörenin gastronomisini destekleyen atölyeler hala devam ediyor. Köyde düzenlenen tiyatro etkinlikleri, teknoloji kampları ve yaz okulları, çevre ve enerji bilinci kazandırmayı mümkün kılarak en çok yatırım yapmamız gereken çocuklara sürdürülebilirlik bilinci aşılıyor.
Birgi’deki meslek lisesinde yürütülen enerji verimliliği çalışmalarıyla okulun kendi enerjisini üreten bir yapıya kavuşması planlanıyor. Ve duyduğumda beni çok şaşırtan bir gelişme olarak da köye Eşarj’ın elektrikli araç şarj istasyon altyapısı kuruluyor.
Birgi’nin turizm işletmeleri için düzenlenen eğitimlerle köyün yerel işletmeleri uluslararası düzeyde geçerli sürdürülebilir turizm sertifikaları almaya hak kazanmış durumdalar.
Bütün bunlar niye mi önemli? Çünkü sürdürülebilir turizm artık yalnızca bir tercih değil, gezegenin geleceği için olması gereken bir yön değişimi.
Turizm, küresel ekonominin en güçlü sektörlerinden biri olmasına rağmen, doğa ve lokal sistemler üzerindeki baskının da başlıca kaynaklarından biri. Kitle turizmiyle birlikte artan karbon salımı, su kullanımı ve kültürel aşınma, yıllar boyunca bu sektörün görünmeyen maliyeti oldu. Bugün geldiğimiz noktada, turizmin kendini yeniden tanımlaması gerekiyor. Artık mesele yalnızca seyahat etmek değil, seyahat ettiğimiz yerleri yaşatabilmek, kültürünü, doğasını ve insana dair değerlerini yaşatabilen yerlere seyahat etmek.
Sürdürülebilir turizm; çevresel, sosyal ve ekonomik boyutlarıyla bir bütün. Çevre açısından bakıldığında doğal kaynakların korunmasını, karbon ayak izinin azaltılmasını ve biyoçeşitliliğin sürdürülmesini hedefliyor. Sosyal boyutta, yerel halkın güçlenmesi, kadınların üretime katılması, gençlerin sürecin parçası olması ve topluluk temelli kalkınmanın sağlanması demek. Ekonomik açıdan ise turizm gelirinin sadece birkaç işletmede değil, tüm değer zincirinde paylaşıldığı, mevsimsellikten bağımsız, kapsayıcı bir modelin kurulmasını gerektiriyor. Ve küresel ölçekte sürdürülebilir turizm pazarı 2022’de 3,3 trilyon dolar seviyesindeydi; 2032’de 11,4 trilyona ulaşacağı öngörülüyor.
Yani işin özeti şu: Sürdürülebilir turizm artık sadece bir çevre politikası değil, bir gelecek vizyonu.
Sürdürülebilirlik yanlızca çevre ilgili değildir
Bu gelecek vizyonunun en önemli taşıyıcısı da gençlik. O gün, 250’den fazla genç Birgi’nin dönüşümünün bir parçası olmak için oradaydı.
Köyün çocukları özgürce binebilsin diye bisikletler monte ettiler, köy parklarını yenilediler, duvarlarını boyadılar, yollarını renklendirdiler.
Ve başka çocuklar gölgesinde oynayabilsin diye zeytin ağaçları diktiler.
O an, sürdürülebilirliğin yalnızca çevreyle değil, insanla ve umutla ilgili bir kavram olduğunu yeniden hissettim.
Genç Gönüllü Buluşması, Birgi’nin taş sokaklarında geleceğe dair sessiz ama kararlı bir hikâye yazıyordu. Her bir genç, emeğiyle, neşesiyle, dayanışmasıyla bu hikâyenin bir satırına dokunuyordu. Birgi’nin tarihi dokusu, gençlerin enerjisiyle yeniden nefes alıyor, geçmişin taşları geleceğin ayak sesleriyle buluşuyordu.
Bugün dünyada yükselen “voluntourism” – gönüllü turizmi – kavramı, tam da bu anlayışı tanımlıyor. Seyahat etmek artık yalnızca görmek değil; bir yere dokunmak, o yerin hikâyesine katkı vermek demek. Birgi’deki gençler bunu içselleştirmişti. Onlar gezmediler, katıldılar. Bir köyü güzelleştirirken aslında dünyanın geleceğine dair en güçlü mesajı verdiler: Gerçek dönüşüm, insanın eliyle, kalbiyle ve emeğiyle mümkün.
Enerjisa Enerji CEO’su Murat Pınar’ın o gün kurduğu cümle, Birgi’nin hikâyesini özetliyordu aslında: “Sürdürülebilirlik yalnızca enerjiyle değil; gençlerin, kadınların, yerel üreticilerin enerjisini topluma kazandırmakla mümkün…”
Benim de Birgi’den ayrılırken aklımda aynı düşünce dönüp duruyordu:
Gerçek enerji, insanın içindeki iyilikten doğuyor.
Ve o enerji, bu gençlik oldukça, hep yenilenebilir kalacak.