New York’ta bir müslüman sosyalistin zaferi: Dünyanın denge arayışı
Belki de dünya, aşırılıklardan bıkmış durumda. Sağdan sola, inançtan kimliğe, ideolojiden ekonomiye her şeyin keskinleştiği bir dönemin ardından, insanlar yeniden “merhametli bir akıl” arıyor. Bu tablo içinde New York gibi bir küresel metropolde Mamdani’nin seçilmesi, dünyanın da hikâyesine yeni bir paragraf ekliyor. Bu, dünyanın kendini dengeleme biçiminin bir örneği.
Dünya siyaseti bir sarkaç gibi salınıyor. Bir uçta yükselen milliyetçilik, göçmen karşıtlığı, güvenlik fetişizmi; diğer uçta ise dayanışma, eşitlik, adalet arayışı. Son yıllarda sarkaç, özellikle Batı’da sağa doğru sertçe savrulmuştu.
Avrupa’da aşırı sağ partilerin yükselişi, ABD’de Trumpizm’in kalıcı etkileri, Fransa’dan Hollanda’ya kadar “yerli” kimliğin yeniden tanımlanması… Bu tablo içinde New York gibi bir küresel metropolün, üstelik ABD’nin kalbinde, Hint kökenli Müslüman bir sosyalisti belediye başkanı seçmesi yalnız yerel bir politik olay değil — dünyanın kendini yeniden dengeleme çabasıdır.
Zohran Mamdani: Bir kuşağın sesi
Zohran Mamdani, Uganda kökenli Hintli bir Müslüman ailenin çocuğu. Ekonomist bir baba, film yapımcısı bir anne — yani kültürle, kimlikle, fikirle yoğrulmuş bir hayat. Onu seçtiren şey yalnızca kimliği değil; o kimliği politik bir dil haline getirme yeteneğiydi. “Birlikte yaşamayı değil, birlikte onarılmayı öğrenmeliyiz” diyordu kampanya süresince. New York’un eşitsizlik, barınma krizi, polis şiddeti gibi kronik sorunlarını, göçmenlerin ve alt sınıfların hikâyeleriyle birleştirdi. Bu onu salt bir “azınlık adayı” olmaktan çıkarıp kent vicdanının sesine dönüştürdü.
Mamdani’nin iletişim kampanyası klasik Amerikan siyasetinden radikal biçimde ayrılıyordu. Büyük bütçeli medya bombardımanları yerine, hikaye anlatıcılığına dayalı mahalle mitingleri, sosyal medyada mikro anlatılar, kapı kapı gezerek kurulan doğrudan ilişkiler öne çıktı. Kampanyanın ana fikri basitti: “Biz buradayız ve birlikteyiz.”
Fotoğraflarda ya da videolarda pahalı sahne düzenleri yoktu; bir sokağın köşesinde, bir bakkalın önünde, bir otobüs durağında halkla yan yana duruyordu. Bu gerçeklik hissi, “profesyonel politikacıdan" bunalmış seçmen için güçlü bir karşılık buldu.
Kimliğin politik dönüştürücülüğü
New York’un yeni belediye başkanı kimliğiyle de sembolik bir kırılma yarattı. Müslüman, göçmen kökenli, sosyalist ve genç. Bu dört özellik, uzun süredir küresel siyasette “risk faktörü” olarak kodlanıyordu. Mamdani bu kodları tersine çevirdi. Artık “Müslüman” kelimesi güvenlik tehdidiyle değil, adalet talebiyle; “sosyalist” kelimesi ideolojik katılıkla değil, insani eşitlikle; “göçmen” kavramı yükle değil, üretimle; “genç” tanımı deneyimsizlikle değil, cesaretle anılmaya başladı. Bu anlamda Mamdani bir figür değil, bir paradigma kırılmasıdır.
Küresel sağ dalganın ters yankısı
Son yıllarda Avrupa’da Le Pen, Wilders, Meloni gibi liderler toplumun korkularına tercüman olarak yükseldi. Bu korkular, ekonomik güvencesizlikle kültürel kaygının birleşiminden doğdu. Mamdani’nin başarısı tam tersinden bir denklem kuruyor: Korkuya karşı dayanışma, güvencesizliğe karşı ortaklaşma.
Bu sadece politik bir zafer değil; söylemsel bir devrim. Çünkü modern siyaset, duygular üzerinden şekilleniyor. Mamdani’nin duygusal kodu, empati ve onarım üzerine kurulu. “Korkmayın” diyen değil, “gelin birlikte iyileşelim” diyen bir lider.
New York’un aynası: Dünyanın laboratuvarı
New York her zaman dünyanın küçük bir modeli olmuştur. Burada başarıya ulaşan siyasi fikirler, genellikle bir süre sonra başka coğrafyalara da sıçrar. 20. yüzyılın sonundaki liberal metropol hayali nasıl küreselleşmenin yüzü olduysa, şimdi de kapsayıcı, sosyal adalet temelli bir kent yönetimi anlayışı yeni çağın habercisi olabilir.
Mamdani’nin seçilmesi, ABD’deki Demokrat Parti içi dengeleri de etkileyebilir. Parti içindeki ilerici kanadın güçlenmesi, AOC (Alexandria Ocasio-Cortez) kuşağının genişlemesi anlamına geliyor. Bu kuşak, iklim adaletinden sağlık reformuna kadar yapısal dönüşümler talep eden bir çizgiyi temsil ediyor.
Dünya nereye gidiyor?
Belki de dünya, aşırılıklardan bıkmış durumda. Sağdan sola, inançtan kimliğe, ideolojiden ekonomiye her şeyin keskinleştiği bir dönemin ardından, insanlar yeniden “merhametli bir akıl” arıyor.
Mamdani’nin başarısı, bu arayışın ifadesi. Çünkü o ne sistemi tamamen reddediyor ne de ona teslim oluyor. Sistemin içinden değişimi örgütlemeye çalışıyor. Tıpkı bir şehrin kalabalığında sessizce büyüyen bir umut gibi. Mamdani’nin seçilmesi, sadece New York’un değil, dünyanın da hikâyesine yeni bir paragraf ekliyor. Bu, dünyanın kendini dengeleme biçiminin bir örneği. Bir yanda sınırları yükselten, ötekini suçlayan bir dünya; diğer yanda bir kentin kalbinden yükselen dayanışma sesi. Belki de insanlık, bütün çalkantılara rağmen hâlâ dengeyi bulmaya çalışıyor.
Ve belki de bu denge, sandığımız kadar uzak değil