İhracatla büyümek zorunda mıyız?
TÜİK verilerine göre Türkiye ekonomisi yılın ikinci çeyreğinde bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 4,8 büyümüş. Beklenti ikinci çeyrekte yıllık bazda büyümenin yüzde 3,8 olacağı yönündeydi. TÜİK daha önce yüzde 2 olarak açıkladığı yıllık bazdaki ilk çeyrek büyümesini yüzde 2,3 olarak yukarı yönlü revize etti.
Sektör bazlı bakıldığında ise, inşaat ve sanayide büyüme gerçekleşirken, tarımda daralma gerçekleşmiş. Kişi başına GSYH, 2024 yılında cari fiyatlarla 503 bin 76 TL, dolar cinsinden 15 bin 325 dolar olmuş.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, “Önümüzdeki dönemde finansal koşulların daha elverişli hale gelmesi ve küresel ticarette belirsizliklerin azalmasıyla büyümenin kademeli olarak potansiyel seviyesine ulaşmasını öngörüyoruz” derken Ticaret Bakanı Ömer Bolat’dan “Yıl sonunda 390 milyar dolar olan mal ve hizmet ihracatı hedefimizin üzerinde bir performans yakalamak, büyümede kaydedilen bu başarıyı daha da ileriye taşımak üzere çalışmalarımıza hızla devam edeceğiz” açıklaması geldi.
Sayın Bolat büyümede ihracatın payına ve önemine dikkat çekerken, Sayın Şimşek’e göre büyüme, ancak elverişli hale gelmesini öngördüğü finansal koşullar ile mümkün olabilecek. Şimşek’in açıklamalarında ihracata dair herhangi bir söylem yer almadığı gibi, ucuz finans kaynaklarına erişime dair bir iyileşmeyi kastettiğini söylemek veya geleceğe dair bir ışık görmek de hayli zor. Verilere göre bir büyüme söz konusu olsa da piyasadaki pek çok olumsuz gelişme, sanayici ve ihracatçının veryansınları, reel bir büyümeyi ne yazık ki işaret etmiyor.
İhracatla büyümeyi başaran ülkeleri incelemek gerekiyor
Ekonomik büyüme, bir ülkenin refah seviyesini artırmanın temel yollarından birisi. Bu süreçte ihracat, özellikle gelişmekte olan ekonomiler için hiç şüphesiz kritik bir rol oynamakta. İhracat, dış talebi karşılayarak iç piyasayı genişletir, döviz girdisi sağlar, istihdam yaratır ve teknolojik ilerlemeyi teşvik eder. Birçok ülke, ihracat odaklı büyüme stratejileriyle kalkınma hamleleri gerçekleştirmiştir; örneğin Güney Kore ve Çin gibi Asya ekonomileri bu modelle başarıya ulaşmıştır.
Ülkemiz, coğrafi konumu, genç nüfusu ve çeşitli üretim kapasitesiyle ihracat potansiyeli yüksek bir ülke olsa da, küresel ekonomik dalgalanmalar, döviz kuru volatilitesi ve iç talep baskıları gibi faktörler, ihracatın büyüme üzerindeki etkisini şekillendirmekte. Teorik olarak, ihracat artışı, toplam talebi artırarak GSYİH’yi yükseltir. İthalat düşüldükten sonra kalan net ihracat rakamı ise büyüme hesaplamalarına doğrudan katkı sağlar. Özellikle imalat sektörü ağırlıklı ekonomilerde, ihracat rekabet gücünü artırır ve verimliliği teşvik eder. Dünya Ticaret Örgütü’de küresel ticaret hacmi arttıkça, ihracatın GSYİH’ye katkısının arttığını bilimsel olarak kanıtlamıştır.
Son 5 yılda Türkiye’nin ihracatı önemli bir artış gösterdi. 2020’de yaklaşık 210 milyar dolar olan ihracat, 2021’de 293 milyar dolara yükselerek %39,7’lik bir artış kaydetti. 2023’e gelindiğinde ise bu rakam 265 milyar dolara ulaştı. Ancak, ithalatın da yükselmesi nedeniyle net ihracatın büyümeye katkısı zaman zaman negatif gerçekleşti.
Türkiye’nin büyüme oranlarına ihracatın katkısı
2020’de COVID-19 nedeniyle küresel ekonomiler küçülürken, Türkiye %1,86 oranında büyüme kaydetti. Bu, iç talebin ve hükümet desteklerinin etkisiyle gerçekleşti, ancak ihracatın toparlanması da rol oynadı. 2021’de ise büyüme oranı %11,44’e sıçradı; bu dönemde ihracatın hızlı artışı, döviz kuru avantajıyla desteklendi. İhracatın büyüme üzerindeki etkisi, sektörel bazda incelendiğinde daha net anlaşılmakta. İmalat sektörü, GSYİH’nin önemli bir kısmını oluştururken, ihracatın %90’ından fazlası da imalattan gelmekte.
İhracattaki artış her daim büyümemizi desteklerken, enerji ithalatı ve küresel tedarik zinciri sorunları, net etkiyi sınırladı. Türkiye’nin ihracat odaklı büyüme stratejisinde, yüksek enflasyon, döviz kuru ve jeopolitik gerilimler, ihracatçıları da önemli ölçüde etkilemekte. Yanı sıra küresel yavaşlama ve ticaret savaşları da dış talebi baskılamakta.
Sayın Şimşek’in büyüme stratejisi içerisinde ihracatın önemli bir rolü belli ki yer almıyor, oysa ki ihracatla büyüme, sürdürülebilir kalkınmanın en önemli anahtarı. Son 5 yılda görülen dalgalı büyüme oranları, ihracatın kritik rolünü ortaya koyuyor. İhracat hacmindeki artış, GSYİH’yi desteklese de, net etkiyi maksimize etmek için ithalat bağımlılığını azaltmak ve katma değeri yüksek ürünlere odaklanmak da elbette olmazsa olmazlar arasında. Gelecekte, yapısal reformlarla ihracat odaklı model güçlendirilirse, Türkiye’nin büyüme potansiyeli daha da yükselirken, bu strateji, sadece ekonomik rakamları değil, genel refahı da artıracaktır.