Rakamlar canlı ekonomi sessiz
“Programımızın temel önceliği olan enflasyonun düşürülmesinde olumlu sonuçlar almaya devam ediyoruz. Dönemsel etkilerin azalmasıyla kasım ayında enflasyon yüzde 0,87 oranında gerçekleşmiştir. Aylık enflasyonun belirgin bir şekilde yavaşlamasıyla birlikte yıllık enflasyon yüzde 31,07 seviyesine inmiştir. Böylece dezenflasyon sürecinin başladığı 2024 yılı haziran ayından bugüne enflasyon oranında düşüş 44 puanı aşmıştır.” Bu sözler Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sn.Cevdet Yılmaz’a ait.
Kasım ayını geride bırakmamızla gündem yine enflasyon oldu. Senenin sonunun yaklaşması ile beraber yıllık enflasyonun ne olacağına dair beklenti de doğal olarak yükseldi. Çalışan da asgari ücretteki artış oranını merak ediyor, işveren de. TÜİK’in açıkladığı veriler enflasyonda 31,07’yi gösterse de ekonomide bazı makro göstergeler, örneğin 2025’in ikinci çeyreğindeki %4,8’lik büyüme, Türkiye’nin resesyondan uzaklaştığını gösteriyor. Ancak bu tabloya rağmen; piyasalar, yatırım kararları ve özellikle gayrimenkul sektörü beklenen canlılığı henüz yakalayamadı.
Yıllık enflasyon %31’i aşarken; enflasyonun belirgin olduğu kalemlerden biri olan konut, kira, bakım-onarım gibi barınma harcamalarında hissedilen artış, hanehalkının bütçesini doğrudan etkiliyor. Yüksek enflasyonun nominal olarak varlık yatırımını cazip kıldığını düşünenler olsa da, reel alım gücündeki kayıp bu dengeleri bozuyor. Özellikle geniş kesimler için, “bugünkü fiyat, gelecekteki gelir istikrar” hesabı olumsuz görünüyor. Bu durum genel tüketimi, yatırım eğilimini ve finansal kararları da gölgeliyor.
Kredi penceresi açılır mı?
Yüksek enflasyonun getirdiği belirsizlik, finansmana erişim koşullarını da zorlu hâle getiriyor. Başta konut kredisi olmak üzere genel manada krediler, halen yatırım açısından ağır maliyet taşıyor. Bu da elbette insanları yatırım düşüncesinden uzaklaştırıyor. Hele ki orta gelirli ve krediye dayalı alım yapacak kesim için, yatırım ihtiyacı ertelenmiş durumda. Geçen gün konuştuğum bir nişanlı çift bu yaz mı evlenmek doğru seçim daha da yaklaşınca diye mi sordu bana ki, artık bu sorulara pek de şaşırmıyorum.
Diğer yandan, yatırımcılar kısa vadeli likidite ve getirisi daha kolay araçlara kayıyor. Mevduat, döviz, finansal enstrümanlar gibi alternatifler, yüksek enflasyon ile kredi belirsizliği birleştiğinde daha cazip hale geliyor.
Gayrimenkulde uzun süredir devam eden fiyat şişkinliği de henüz tam anlamıyla çözülmedi. Kasım ayı enflasyonu açıklanmış olsa da, satıcılar fiyat düşürmek istemiyor, alıcılar mevcut fiyatların sürdürülebilir olduğuna inanmıyor, bu nedenle pazarlık süreçleri sonuçsuz kalıyor. Ekonomide beklenti uyuşmazlığı olarak tanımladığımız bu durum piyasayı kilitleyen en önemli faktörlerden biri. Gayrimenkul fiyatlarının reel olarak gerilemesi ve belli bir dengeye oturması zaman alacağı için, buradaki durgunluk da bir süre daha devam edecektir. Zaten son veriler, Ekim 2025’te ilk el konut satışlarının geçen yıl aynı döneme göre %4,9 azaldığını gösteriyor.
Büyümeye rağmen piyasa neden canlanmıyor
Türkiye ekonomisi üçüncü çeyrekte yıllık bazda %3,7 büyüyerek resesyon riskinden uzak bir performans sergiledi; ancak bu büyümenin alt kırılımlarına baktığımızda tarım sektöründeki %12,7’lik sert daralma ve diğer sektörlerdeki dengesiz durum, ekonomide geniş tabanlı bir canlanma yaşanmadığını gösteriyor.
Büyüme, ağırlıklı olarak hizmetler ve bazı sanayi kolları tarafından taşınırken, geniş halk kesimlerinin gelirini doğrudan etkileyen tarım gibi alanlardaki küçülme, alım gücünün reel olarak zayıflamasına yol açıyor. Reel gelir eridikçe tüketim davranışı temkinleşiyor; kredi koşulları sıkılaştıkça yatırım kararları erteleniyor.
Sonuç olarak makro veriler büyümeyi işaret ederken, piyasa gerçeği perakendeden gayrimenkule, yatırım talebinden hanehalkı tüketimine kadar durgunluğun daha belirgin yaşandığı bir tabloya dönüşüyor. Ekonominin büyümesi ile piyasanın hissiyatı arasındaki bu ayrışma, hem gelir dağılımındaki eşitsizliğin hem de sektörler arası performans farklarının bir yansıması olarak karşımıza çıkıyor.
Geldiğimiz noktada, piyasada bir patlama beklemek gerçekçi görünmüyor. Enflasyonun kalıcı olarak düşmesi, finansmana erişimde faizin ve kredi maliyetinin makul seviyelere gelmesi, özellikle orta vadeli yatırım güveninin tesis edilmesi, reel alım gücünün iyileşmesi, genel makro istikrar ve ekonomik öngörülebilirliğin artması ve güven ortamının güçlenmesi ile ancak normalleşmeden söz etmek mümkün olabilir. Aksi hâlde, yüksek nominal değerlerin gölgesinde hâlâ temkinli bir ekonomi tabloyu şekillendirmeye devam edecek. Ve ben evlilik hazırlıkları yapanlara biraz daha beklemelerinin iyi olacağını tavsiye edeceğim.