İstanbul’da bir ‘Gastronomi Diplomasisi’ festivali Türkiye’nin sofrasından dünyaya köprü oluyor

BİLGE KEYKUBAT / Tarım ve Gıda Yazarı-Ziraat Mühendisi

Gastronomi, artık yalnız­ca bir yemek kültürü de­ğil; ülkelerin yumuşak gü­cü, turizm stratejisi, kültürel mi­rası ve hatta diplomatik söylem biçimi. Bu alan, son yıllarda Tür­kiye’de de hiç olmadığı kadar bü­yüyor, gelişiyor ve evriliyor. Bu dönüşümün arkasında ise vizyo­ner isimlerin katkısı büyük. Bu yazıda, gastronomi sahnesini şe­killendiren iki güçlü organizasyo­nu, Gastromasa ve dünyaca ünlü rehber Gault & Millau’nun Türki­ye yolculuğunu ve bu başarılı giri­şimlerin mimarı Gökmen Sözen’i mercek altına almak istiyorum.

Gastronomi vitrini: Gastromasa

2015’te ilk adımını attığında, bu etkinliğin böylesine büyüyeceği­ni kimse tahmin edemezdi. Bugün geldiğimiz noktada ise Gastroma­sa, yalnızca Türkiye’nin değil, Av­rupa’nın en prestijli gastronomi buluşmalarından biri haline geldi. Gökmen Sözen’in liderliğinde; şef­leri, restoran sahiplerini, yatırım­cıları, üreticileri, medya mensup­larını ve akademisyenleri bir araya getiren bu dev organizasyon, her yıl İstanbul’da adeta bir ‘gastrono­mi diplomasisi’ festivali yaratıyor.

Kendi alanlarında dünyaca ta­nınmış Michelin yıldızlı şefle­ri ağırlayarak, Gastromasa ülke­mizin gastronomik potansiyeli­ni hem içeride hem de dışarıda en etkili şekilde tanıtıyor. Özellikle 2023 ve 2024’te Londra’da düzen­lenen Gastromasa London ile bu organizasyon, uluslararası arena­da çok daha görünür bir hale geldi. Böylece Türkiye, sadece lezzet su­nan değil, gastronomi üzerinden kültürel köprüler kuran ve iş bir­likleri geliştiren bir ülke kimliğine doğru sağlam adımlarla ilerliyor.

Gastromasa’nın 10. edisyo­nu, 6-7 Kasım 2025 tarihlerinde İstanbul Haliç Kongre Merkezi’n­de ‘10 Yılın Hikayeleri’ temasıyla gerçekleşecek. Dünyanın en bü­yük ikinci gastronomi konferansı olarak anılan bu etkinlik, Türk ve küresel gastronomi arasında kri­tik bir köprü olma misyonunu sür­dürüyor. Gastronomiye ilgi duyan herkesin bu önemli buluşmayı ka­çırmamasını tavsiye ederim.

1969’da Paris'te gazeteci ve ye­mek eleştirmenleri Henri Gault ve Christian Millau tarafından ku­rulan Gault & Millau, gastronomi dünyasının en saygın rehberlerin­den biri olarak kabul edilir. Miche­lin rehberinin ardından en prestij­li ikinci gastronomi rehberi olarak bilinen bu sistem, şeflerin yaratı­cılığına, lezzet odaklı performan­sına ve sürdürülebilirliğe verdiği önemle öne çıkıyor.

Gault & Millau: Fransa’dan Türkiye’ye bir lezzet mirası

Türkiye macerasına 2022’de saha çalışmalarıyla başlayan Ga­ult & Millau, ilk Türkçe rehberini 2023’te yayımladı. İstanbul, İzmir, Bodrum gibi gastronomi merkez­lerindeki seçkin restoranlar, şefler ve mekanlar, rehberin titiz ‘puan­lama’ ve ‘tanıtım’ ağında yerleri­ni aldı. Türkiye’de bu sürecin kilit ismi yine Gökmen Sözen oldu. Ya­pılan saha çalışmaları, değerlen­dirme sistemi ve yerel lezzetlerle dünya mutfağı arasında kurulan bağlar sayesinde, Türkiye artık Gault & Millau’nun dünya harita­sında kendine özgü ve parlak bir noktada yer alıyor. Sözen, aynı za­manda Türkiye’de Gault & Millau ile ilgili etkinlikler düzenleyerek bu markanın yerel ekosisteme en­tegrasyonunu güçlendiriyor.

Bir sektörü dönüştürmek için yalnızca bilgi değil; derin bir viz­yon, sabır ve sağlam bir strateji ge­rekir. Gökmen Sözen vizyonerli­ği ile bu alandaki pek çok girişim­ciden farklı olarak, gastronomiyi bir kültürel kalkınma ve diploma­si alanı olarak görüyor. Onun ön­cülük ettiği etkinliklerde yalnızca şefler değil; üreticiler, zanaatkâr­lar, küçük ölçekli markalar, coğrafi işaretli ürünler ve yerel yönetim­ler de önemli bir yer buluyor. Hat­ta ben de bu değerli platformlar­da konuşmacı olarak yer almanın mutluluğunu yaşıyorum.

Sözen’in çalışmaları, gastrono­miyi sadece ‘yemek’ ile sınırlı tut­muyor; yerel ekonomi, sürdürüle­bilir tarım, turizm ve küresel ile­tişimin merkezine yerleştiriyor. Özellikle Ege, Akdeniz, Doğu Ana­dolu ve Güneydoğu mutfaklarının ulusal ve uluslararası arenada da­ha görünür hale gelmesi, bu kap­sayıcı vizyonun doğrudan bir so­nucu.

Artık bir şefin tabağındaki ürü­nün kökeni, üretim biçimi ve ait olduğu kültürel miras daha fazla önemseniyor. İşte tam bu nokta­da Gastromasa, Anadolu’nun ben­zersiz ürünlerini ve emektar üre­ticilerini dünyanın önde gelen şef­lerinin dikkatine sunarken; Gault & Millau da Türkiye'nin yetenek­li şeflerine, özgün restoranlarına ve zengin gastronomik mirasına uluslararası geçerliliği olan pres­tijli bir etiket kazandırıyor.

Etkili bir küresel iletişim kanalı

Tüm bu çabalar, Türkiye’nin artık sadece tüketen değil, üre­ten, yön veren ve küresel gastro­nomi söylemine katkıda bulu­nan bir ülke olduğunun kanıtı. Bu alandaki emek, strateji ve ya­ratıcı iş birlikleri sayesinde ülke­miz, sofralar üzerinden dünyaya anlatılabilecek en etkileyici hikâ­yelerden birini yazıyor. Bu etkin­liklerle sofradan dünyaya net bir mesaj veriliyor: Gastronominin yeni diplomasisinde Türkiye, ar­tık vazgeçilmez bir merkez üssü.

Günümüzde gastronomi yalnız­ca bir ‘tat’ meselesi değil. Güçlü bir hikâye anlatıcılığı, köklü bir kültü­rel kimlik, dinamik bir ekonomik kalkınma aracı ve etkili bir küresel iletişim kanalı. Sofralarımızdan yükselen bu güçlü hikâye, Türki­ye'nin hem köklü geçmişine hem de parlak geleceğine ışık tutuyor. Artık gastronomi ile geleceğe daha güvenle yürüyoruz.

Yazara Ait Diğer Yazılar