Kaynak üreten değil, kaynak tüketen büyüme

Öner GÜNÇAVDI
Öner GÜNÇAVDI Öner GÜNÇAVDI [email protected]

Son zamanlarda ülke gündemi o kadar yoğun ki…Resmi ma­kamların açıkladığı birçok eko­nomik veriyi bu gündem yoğun­luğu içinde ister istemez sağlıklı bir şekilde yorumlayacak zama­nı bulamıyoruz. Bunlardan biri de Şubat ayı sonunda açıklanan büyüme rakamlarıydı.

Ekonomi yönetimi, belki bi­linçli olarak, konuyla ilgili dik­katleri, bir başarı ölçüsü olarak düşündükleri 15 bin dolara çı­kan kişi başı gelire çekmeye ça­lıştı. Ancak 2024 yılı büyüme­sinin işaret ettiği önemli bir ger­çeği ise kamuoyu dikkatlerinden kaçırdı.

Tarım ve sanayinin önemi

Elbette mevcut gelir dağılımı sorunları varken, elde edilen bü­yüme sıradan vatandaş için bir şey ifade etmiyor. Ülkenin bu­günkü şartlarında kişi başına ge­lirin 15 bin dolara çıkması büyük bir kesim için anlamsızlaşırken, büyümenin “kapsayıcılığı” soru­nu hepimiz için daha önemli bir konu haline geliyor.

Kapsayıcılığı son de­recede düşük bir büyü­meden, kamuoyunun memnuniyet duyması­nı beklemek ise, en hafif ifadeyle “naiflik” olarak nitelenebilir.

Maalesef Türkiye ekonomisi çok uzun za­mandır hizmet-tica­ret-ve-inşaat çekişli büyüyor. Yani elde edilen büyü­menin kaynağını bu iktisadi faa­liyetler oluşturuyor. Tarım ve sa­nayinin büyümedeki önemi ise giderek azalıyor.

Hizmet-ticaret-ve-inşaat çe­kişli büyüme ise Türkiye gibi bir ülkede döviz cinsinden çok fazla kaynak kullanımına ihtiyaç du­yan bir büyüme şeklidir. Zira bu sektörlerin dövize bağımlılıkları yüksektir. Hizmet-ticaret-ve-in­şaat faaliyetlerinin sürdürülebi­lir bir şekilde ülke ekonomisine döviz sağlama kabiliyetleri dü­şüktür. O yüzden bu faaliyetlere dayalı büyüme aşırı kaynak tü­ketimini gerekli kılar.

Öte yandan tarım ve sanayinin sahip olduğu ihracat potansiye­linden ötürü, bu faaliyetlere da­yanarak elde edilen büyüme ile ülke ekonomisine döviz kazan­dırmak mümkündür. Dolayısıyla bu iktisadi faaliyetler ülke eko­nomisinin döviz yükümlülüğünü değil, aksine döviz varlıklarını arttırıcı etki yapma potansiyeli­ne sahiptir.

Bir ülkedeki büyüme giderek daha çok hizmet-ticaret-ve-in­şaata dayalı olarak elde ediliyor­sa, büyümeyle artan döviz ih­tiyacının karşılanabilmesi için dışarıdan borçlanmak zorun­lu olur. Dolayısıyla hizmet-ti­caret-ve-inşaat çekişli büyüme büyük ölçüde ülkenin döviz yü­kümlülüklerini arttıran bir bü­yümedir. Böyle bir durumda, ekonomi yönetiminin bir şekil­de ihtiyaç duyulan bu dövizleri bir yerlerden bulmaları gerekir. Bu özelliği nedeniyle hizmet-ti­caret-ve-inşaat çekişli büyüme Türkiye gibi gelişme yolundaki bir ülke için pahalı bir büyüme şeklidir.

Türkiye gibi döviz bulmakta zorlanan, ülkeye yeterli yaban­cı yatırımcı çekemeyen bir ülke­de, var olan dövizleri bahsi geçen sektörlerde kullanmak ise tek ke­limeyle sıkıntılı.

Büyük ölçüde siyasi rekabetin yol açtığı böyle bir durum, eko­nominin istihdam sağlama ka­biliyetini yüksek tutmak, vatan­daşın gelir akımlarının sürekli­liğini güvenceye alabilmek için tercih edilir. Ancak bu sürdürü­lebilir bir yol değildir. Aksine bu şekilde elde edilen büyüme hiz­met-ticaret-ve-inşaat gibi iktisa­di faaliyetlerin mevcut ekonomik yapımızın üreteceği döviz kapasi­tesinin çok ötesinde büyümesine, hatta ekonominin “kof” bir şekil­de şişmesine yol açacaktır.

%3,2’lik büyümenin yarısı hizmetlerden

Son açıklanan verilere bakıl­dığında sanayideki büyümenin %0,5 düzeyinde kaldığı görülü­yor. İnşaattaki büyüme ise %9,3 seviyesinde olmuş. Finans ve si­gorta faaliyetlerdeki büyüme ise neredeyse %5 seviyelerine ulaş­mış. Hizmetlerdeki büyüme %3,1 gerçekleşirken, bilgi ve iletişim faaliyetlerindeki büyüme %3,4’e ulaşmış.

Değerli iktisatçı ve eski bir planlama uzmanı olan Dr. Osman Berke Duvan’ın hesaplamalarına göre 2024 yılındaki %3,2’lik bü­yümenin yarısının hizmetlerden geldiği görülüyor. Buna inşaatın katkısının 0,4 puan olduğu he­saplanıyor. Tarımın bu büyümeye katkısı 0,2 puan olurken, sanayi­nin yaptığı katkı ise 0,1 puan sevi­yesinde kalıyor.

Sanayi ve tarımı dışlayarak, sırf kısa dönemde istihdam sağlamak ve mevcut gelir akımlarının sü­rekliliğini güvence altına almak amacıyla girişilen hizmet-tica­ret-ve-inşaata dayalı büyüme, uzun dönemde Türkiye ekonomi­sinde istikrar sağlamak için ye­terli değildir.

Bugünkü ekonomi yönetimi­nin içinde bulunduğu sıkıntıları düşündüğümüzde, bu durumun 2025 yılı içinde değişmesi pek mümkün görünmüyor. Siyasi re­kabetin diretmesinin sonucunda, 2025 yılındaki büyümenin de yi­ne hizmet-ticaret-ve-inşaata da­yalı olarak elde edileceğini söyle­mek pek de sürpriz olmaz.

Ama bu büyüme şeklinin uzun dönemde sürdürülebilirliği şüp­helidir. İhtiyaç duyacağı kaynak­ların varlığı bu şekilde büyüme­nin sınırlarını belirler. Bu ko­şullar altında, istikrarlı döviz kaynakları olmayan bir ekonomi­de ise kalıcı bir istikrarın temini zordur.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Fahiş fiyat 09 Ocak 2025