KKM'nin zararı enflasyondur
HİKMET KURNAZ / Eski KGF Genel Müdürü
Felsefi İktisatçı
İktidarlardan enflasyona karşı mücadelede beklenilen, ekonominin özgül durumuna ve enflasyonun özelliklerine göre yeni bir kıta keşfetmeden hedeflenen enflasyon tercihi de dikkate alınarak ve ekonominin temel yasalarını ihmal etmeden belirlenecek öncelikler doğrultusunda bir program yürütülmesidir. KKM gibi para ve vergi politikalarını çok yakından etkileyen mevduat türü uygulamalar, iktisadi bir modele dayanmalıdır.
Türk milleti, Osmanlı’nın son yüzyılı dahil tarihin belli periyodlarında özellikle 1970’lerden itibaren her türden enflasyonu ve enflasyona karşı mücadele araçlarını bazı TV ekranlarında yapılan “akademik” tartışmalarda da söz söyleyecek kadar, tecrübeleriyle yaşayarak öğrendi.
Enflasyon üzerine pazar yerlerinde söylenen sözlerden daha fazla söylenecek söz de yok.
Miktar kuramı çerçevesinde enflasyonu her ekonomide parasal bir olgu olarak gören ve enflasyonun da deflasyonun da sorumlusunun merkez bankaları olduğunu söyleyen Eduardo Galeano’nun deyişinden esinle kendisine Nobel’i kazandıran ama Şili, Türkiye gibi ülkelere askeri darbelerle diktatörlük getiren ünlü iktisatçı Milton Friedman’dan sonra Phillips Eğrisi ile enflasyon beklentilerini birleştiren birkaç akademik çalışma dışında enflasyona dair mevcut görüşlere teorik veya iktisat politikaları açısından yenilik katan herhangi bir gelişme de olmamıştır.
Gelişmiş birçok ülkedeki gibi Türkiye’de de özerk statüleriyle merkez bankaları enflasyonla mücadeleyi yürütmede para arzından ve para politikalarından sorumludurlar. Para arzının esas belirleyicisi olarak bankacılık sisteminin yarattığı kaydi para miktarı ekonominin likiditesinde önemli olduğundan merkez bankalarının para politikası araçlarıyla piyasalara müdahalesi daha bir önem kazanmıştır. Son yıllarda dünyada olduğu gibi Türkiye’de de enflasyonla mücadele enflasyon hedeflemesi çerçevesinde yürütüldüğünden para hacmi de enflasyon hedeflemesine göre belirlenmeye çalışılmaktadır.
Gerçekten de 1980’lerin hemen başında ‘24 Ocak kararları’ olarak Türkiye iktisat tarihine geçen istikrar programı ve sonrasında enflasyonla mücadelede piyasaları düzenleyen “Bağımsız Kurumlar”, çokça tartışılan özelleştirmeler ile enflasyonla mücadelede enflasyon hedeflemesi doğrultusunda Merkez Bankası’nın artan önemi dışında kayda değer bir gelişme olmamıştır. Dolayısıyla iktidarlardan enflasyona karşı mücadelede beklenilen, nasıl ki kuşların türlerine göre uçuş stilleri farklıysa; ekonominin özgül durumuna ve enflasyonun özelliklerine göre yeni bir kıta keşfetmeden hedeflenen enflasyon tercihi de dikkate alınarak ve ekonominin temel yasalarını ihmal etmeden belirlenecek öncelikler doğrultusunda bir program yürütülmesidir.
İktisadi gerçeklikler ortadayken “neo klasik ekonomi düşüncesinden epistemolojik bir kopuş” ile “Nas var Nas” söylemlerinin yarattığı kaosun ardından aşağı yukarı benzeri geçmişte uygulanan DÇM (Dövize Çevrilebilir Mevduat)’den hiç ders alınmamış gibi tam bir “öğrenilmiş bilgisizlik” içinde mahir bir algı yönetimiyle sanki Nobel’e aday gibi döviz talebini keseceği, kurları stabilize edeceği, tasarrufların TL varlıklara yöneleceği gibi gerekçelerle heterodoks politika olarak topluma sunulan yalnızca Kur Korumalı Mevduat (KKM) oldu.
Nihayetinde Türkiye’nin “70 Cent’e muhtaç olduğu” 70’li yıllarda tamamen masumane bir şekilde yurtdışı vatandaşlarımızın yabancı bankalardaki dövizlerini Türkiye’ye getirebilmek için başlatılan DÇM’nin kötü bir kopyası olan KKM hesap uygulamasına, yurtdışı yerleşik kişilerce açılan YUVAM hesabı hariç her türden hesap açılışına son verildi. 2021 yılının aralık ayı son haftasında başlayan KKM uygulamasında, önce 30.03.2023’de Hazine’nin sorumluluğunda olan Kur Korumalı TL Vadeli Mevduat hesapları için TCMB’nin haftalık repo fiyatlarının üzerine konulan üst sınırlama bir karar ile serbest bırakıldı ve devamında 7456 Sayılı Kanun ile bu hesaplar 15.07.2023’te TCMB’ye devredildi. 2023 yılının sonunda ise tamamen kaldırıldı ve sadece TCMB’nin yükümlülüğünde olan KKM hesapları devam etti. TCMB’de önce tüzel kişilerin KKM hesabı açmalarına 15 02.2025 tarihinde son vererek uygulamanın kaldırılacağını haber vermiş oldu.
Bilindiği üzere temelde dört farklı KKM hesap tipi söz konusuydu. Bunlardan biri ilk başlarda kur artışlarının Hazine tarafından karşılanması öngörülen Kur Korumalı TL Vadeli Mevduat ve Katılım Hesaplarıydı. İkincisi DTH’den (Döviz Tevdiat Hesabı) TL Vadeli Mevduat ve döviz cinsinden Katılım Fonları ile açılan KKM hesabı. Üçüncüsü Altın Hesaplarından TL Mevduat ve Katılım hesaplarına dönüşen KKM ve sonuncusu da yurt dışı bankalardan aktarılan dövizlere dayalı Yurt Dışında Yerleşik Vatandaşlarca açılan TL Mevduat ve Katılım Sistemi (YUVAM) hesapları oldu.
Yapılan güzellemeler hafizalarda
Her biri para ve politikası konularında otorite olan başta Fatih Özatay ve Mahfi Eğilmez ile isimleri belli birkaç iktisatçı dışında daha başta söylediğim KKM’nin ekonomide yol açacağı felaketleri öngören olmadığı gibi pek çok iktisatçının ve hatta çoğu bankacının da “KKM sayesinde kurda ve faizde stabilize sağlandı” diyecek kadar risk körlüğünde KKM üzerine “müthiş buluş” diye güzellemeler yaptığı da henüz hafızalardadır.
Bilgisayarımda bekleyen taslak yazıma geçmişlerde kalan Dünya’daki bir yazımda “…çift taraflı muhasebe sisteminin 14. yüzyıl Floransa’sında bankacılığın doğuşu ve gelişmesinde önemli rol oynadığını fakat bir tarafın kazancını öbür tarafın zararını varlıklarının altına saklayan kapitalizmin sıfır toplamlı bir oyunu” dediğimi ve ünlü iktisatçı J. K. Galbraith’in kapitalizmde “bir kimsenin karı başkasının zararı ya da zararı başkasının karıdır” deyişinden hareketle enflasyonda kamunun kazancının da toplumun zararından başka bir şey olmayacağını Ege Cansen’e ithafen söyleyerek başlamıştım.
Dostoyevski’nin “…kumar oynamak için önce insanın parası olması lazım” dediği gibi KKM’de kur artışlarını karşılamak için Hazine’de ya da TCMB’de para olması gerekir. Herhalde böyle bir para olduğunda KKM’ye de ihtiyaç olmazdı. Bir ekonomide ulusal para cinsinden tasarrufunu ve eğilimini dövize endekslemenin ifadesi olan KKM’nin para piyasalarında kaos ve ulusal paranın değer kaybından, dolayısıyla zararın yeniden üretilmesinden başka bir sonuç doğurmayacağı DÇM tecrübelerinden de bilinmeliydi.
Gerek geleneksel bankacılık anlayışında gerekse günümüzün dijitalleşen teknolojik bankacılık anlayışında bankacılık, öngörülebilir ve kontrol edilebilir riskleri almak ve yönetmek becerisi ister. Risk algısını ve yönetimini bozucu karakter gösteren bu tür uygulamalara bankacılıkta yer vermemek gerekir.
‘Dövize endeksli kredi’nin mevduat hali
Gerçekten bakıldığında geleneksel bankacılığın karakterine uymayan KKM öyle mucizevi bir keşif olmayıp, 1990’lı yıllardan beri uygulanan “Dövize Endeksli Kredi” türünün mevduata uygulanan halidir.
Eski bankacılar hatırlarlar, o yıllarda dövize endeksli meselesi mevduat bakımından da tartışılmış devlet garantisi olmadan bankaların döviz pozisyonunu mevzuata aykırı olarak kur riskine açık hale getireceğinden hayata geçirilememişti. Bankacılığın döviz riski yönetimi anlayışını ve pratiğini bozan KKM uygulamasının bankacılıkta yeri olmadığından Türkiye dışında paralarını güçlü para birimlerine karşı dalgalanmaya bırakan başka ülkelerde bu türden bir uygulama yoktur.
Kaldı ki KKM hesaplarının açılmasını düzenleyen TCMB’nin 2021/14 sayılı Tebliğ’e kadar mevzuat gereği TL mevduatların dövize veya kıymetli madenlere endeksli şekilde faiz verilmesi yanı sıra uygulanacak faiz oranı haricinde bu oranın üzerinde munzam menfaat sağlamak anlamına gelecek şekilde dövize endeksli hesap açılması da kanunen yasaktı. Nitekim iktisat ve bankacılık literatüründe geçmişin DÇM’si dahil KKM ya da benzeri hakkında Türkiye dışında bir uygulama olmadığı gibi bu konuda yabancı ülkelerde yapılmış birkaç akademik çalışma ya da başka veri de yoktur.
KKM’de özellikle YP hesaplardan TL’ye dönüşümle açılan hesaplar bankaların döviz kazandırıcı faaliyetlerin finansmanı için aktif ve pasif kompozisyonunu bozacağından kompozisyonunu korumak isteyen bankaların döviz talebini artıracaktır.
KKM, esasen enflasyon karşısında korumasız kalan ve her geçen gün satın alma gücünü kaybeden TL tasarrufların hiç değilse enflasyon düzeyinde değerlerini koruyacak alternatif tasarruf araçları arayışlarında dövize yönelmelerine çare olmak üzere faize faiz dememek için bankalarda açılan yeni bir mevduat ya da katılım fonları hesap türü olarak ortaya çıkmıştır.
Ancak mevduat ve katılım hesaplarının niteliklerine göre tayin yetkisi kanunen TCMB’de olmasına karşın, kur ve faiz kıskacına sıkışan çelişkili yapısıyla asıl görevi enflasyona karşı ulusal paranın itibarını korumak olan TCMB’nin para politikası araçlarını yerine göre kullanması da kısıtlanmıştır.
Türkiye gibi tasarruf yetersizliği ve açığı içinde olan ülkelerde paranın enflasyona karşı değerini korumada en önemli para politikası aracı olacak olan faiz politikasında TCMB hareket edemez duruma düşmüş ve piyasalar faizin yerini arkasından dolanmak suretiyle KKM’nin almasıyla kur ve faiz beklentisi sarmalına iyice itilmiş ve TL’ye olan güven hepten sarsılmıştır.
KKM gibi para ve vergi politikalarını çok yakından etkileyen mevduat türü uygulamalar, iktisadi bir modele dayanmalıdır. KKM’nin çıkış gerekçesinin saç ayaklarını oluşturan faiz, enflasyon ve kur sarmalından hangisinin merkez alındığı ya da hangisinin etrafında dönmesinin, kurların mı faizleri, faizlerin mi kurları aşağı çekmesinin hedeflendiği bile belli değil.
Başlarda Kur Korumalı TL Vadeli Mevduat ve Katılım Hesaplarına ilişkin faiz getirisinin üzerindeki kur artışlarının Hazinece karşılanması öngörülmüş fakat çok geçmeden Hazine hesapları üzerinden zararların görünürlülüğünü saklamak için 7456 sayılı bir “Torba” kanunun içine saklanarak her türden KKM hesaplarındaki kur artışlarının TCMB kaynaklarından karşılanmasına karar verildi.
Böylece kur artışından kaynaklanan zararlar bir torbada TCMB’nin analitik bilanço tekniği ve gösterimi içinde evalüasyon işlemleri sonucu mahsuplaşmış halde Değerleme Hesabı içine aktarılarak yok sayıldığı gibi, zararların karşılığında döviz olmasa bile kur artışlarını karşılamak için Diğer Kalemler üzerinden para arzının genişletilmesinin daha önemlisinin satın alınan dövizler karşılığı yurtiçi bankalar mevduatı hesabı üzerinden dolayısıyla enflasyonu tetikleyen para politikasının da önü açılmış oldu.
Nitekim yakın zamanda TCMB Başkanı Fatih Karahan, KKM ödemelerinin ciddi anlamda likidite fazlasına sebep olduğunu söylemişti. Ayrıca konu hesap için sağlanacak Hazine desteği uygulamasının TCMB’ye devriyle birlikte banka nezdinde bu destekler için açılması gereken destek hesabı uygulaması da kalktığından kur artışlarından kaynaklı yapılacak ödemeleri banka bilançoları üzerinden görmek için şeffaflık ve kamuoyunun bilgilendirilmesi bakımından TCMB’nin DTH ve döviz cinsinden Katılım Fonlarından açılan TL hesaplar ile Kur Korumalı TL Mevduat için bankalara ödeyeceği kur artışından doğan tutarları Değerleme Hesabına aktarmadan önce ayrıştırarak izlemesi icap eder.
Birkaç söz de muhalefete
Burada belki bir söz de muhalefete söylemek lazımdır. Muhalefetin, KKM’yi faiz lobisinin bir oyunu gibi bir avuç zengine servet transferi olarak gören bir söylem içinde olması düşündürücüdür. Oysa enflasyon karşısında korumasız kalan az ya da çok tasarruf mevduatını koruyan bir faiz politikasının nasıl olması gerektiğini ortaya koyması ve savunması daha doğru olacaktır.
Haftaya bu konuyu ele almaya devam edeceğiz…