Marka ve öncelikler

Semih YALMAN
Semih YALMAN BUGÜN MARKANIZA BİR BAKIN semih.yalman@dunya.com

Zekeriyaköy İstanbul Sarıyer ilçesine bağlı 1500 + hanelik bir yerleşim birimi. Dikkati çeken; bahçe içerisinde evler, küçük bir çarşı, doğa ile iç içe bir yaşam tarzı, mütevazı bir duruş, sokaklarda serbestçe dolaşan inekler, ailelerin alıp bakamayıp sokağa bıraktıkları köpekler, çocuklu ailelerin oturmasına rağmen sokaklarında çocukların oynamadığı ve üçüncü köprü planları, 2B Yasası ile çevresinde artan hane sayısı...
Zekeriyaköy çarşısında Migros, petshop, emlakçı, eczane, banka, kasap, beyaz eşya bayii, cafe, klinik, berber, kebapçı, mantıcı, pideci, veteriner, hediyelik eşya/oyuncakçı, nalbur gibi dükkânları görmek mümkün. Eskiden kurabiyeci, Meksika restoranı, bakkal, kitapçı, resim atölyesi de vardı. Ancak onlar kapanıp yerlerini emlakçı, cafe, kebapçı, petshoplara bıraktılar.
İlginç olan 4 şey; petshopların sayısı, kebapçıların sayısı, kapanan kitapçı ve sokaklarda oynamayan çocuklar. Aile profiline bakıldığında düşünmeye başlıyor insan.
Zekeriyaköy'de kitapçının ilk açıldığı gün çok sevinmiştim. Hem dışarıda oturup kitap okuyabiliyor hem de bu mekanın getirmiş olduğu nüans Zekeriyaköy'e farklı bir anlam katıyor demiştim. Ancak kitapçı dayanamadı ve restoran oldu. Aynı çok farklı tatları barındıran bakkalın kebapçıya dönüşmesi gibi. Herhalde mağaza sahipleri kapatmak için yer açmazlar? Peki, ne oldu? Zekeriköy neden 1500+ haneye ev sahipliği yapıp bomboş? Neden sokaklarda yaşam yok? Neden hemen içerisindeki at çiftliği hanelerin bir araya geldiği bir mekân olamıyor? Neden gençlere açık alanlarında farklı buluşma noktaları yaratamıyor? Neden kendi festivali, sokak konserleri, hayvan barınağı, mevsim kutlamaları yok? Neden 20 sene evvel ilk oluştuğunda yukarıda sayılanlara daha yakın mekanlar varmış ve zaman içerisinde bu mekanlar kaybolmuş?
Aslında hepsi birey ve yaşam içerisindeki öncelikleri ile alakalı. Birilerinin bu öncelikleri zorlayacak, yaşamdan ihtiyaçların karşılanması şeklinde kurguların öncelik olması yerine hayallerin, keyfin, kültürün, kucaklaşmanın gelişimine katkıda bulunacak hamleleri yapması, yapanların yaşatılması gerekiyor. Gerekiyor ama karar verici çoğunluğun öncelikleri. Çoğunluğun yapısı mekânı da etkiliyor.
Türkiye'de ki şehirleşmeyi Zekeriyaköy ölçeği modeliyle düşündüğümde bu topraklardan neden dünya markaları çıkamadığını daha da net anlıyorum. Toplumun buluşamadığı, şehrin anı yaşamadığı, odağın dışarıda ya da mide de olduğu, kültürün sokağa taşınmadığı bir modelde kalıcı markalaşmadan söz etmek çok zor.
O zaman kitapçı kebapçı olunca buna pek şaşırmamak lazım. Bu kadar yazacaksan da belki oradan da taşınmak lazım. Peki taşına taşına nereye kadar gideceksin? Mücadele içinde aynı hislerde olanların aksiyon alması lazım. Ama ne yazık ki hepimiz bir erteleme, bir kabulleniş içerisinde yaşamaya devam ediyoruz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Marka ve arayışlar 11 Mayıs 2012
Marka ve sorumluluk 04 Mayıs 2012
Marka ve sosyal girişim 27 Nisan 2012
Marka ve kalite 20 Nisan 2012
Marka ve Fast-Fashion 13 Nisan 2012
Marka ve patates cipsi 16 Mart 2012
Marka ve saygı 01 Mart 2012