Orta vadeli program

Hafta başı itibariyle orta va­deli program (OVP) yayım­landı. Fakat yaşanan yoğun siya­si tartışmaların içinde çok fazla dikkatini çekmedi.

OVP’ler iktidarların yıllık büt­çe çalışmalarının en önemli gir­dilerini içeren çalışmadır ve büt­çe çalışmaları başlamadan önce kamuoyuna ilan edilmesi gerekir. Aynı zamanda özel sektör için de gelecek yıla ilişkin ekonomik ön­görüler kümesine kamu tarafın­dan sağlanan önemli girdilerden biridir. Buradaki sayısal ekono­mik öngörülerin özel sektörün geleceğe yönelik belirleyeceği beklentileri ve planlamaları yön­lendirmesi beklenir.

OVP’nin özel sektörü yönlendir­me bakımından etkili olabilmesi de OVP’deki hedeflerin tutturul­masına bağlıdır. OVP’deki tahmin­lerin gerçekleşmesi yapılan öngö­rülerin kamuoyu nezdinde güveni­lirliğinin artmasını sağlar.

Bu istenen bir şeydir. Ama çok uzun zamandır OVP’deki hedef­ler tutturulamamaktadır. Bu ne­denle özel sektörün geleceğe yö­nelik beklentilerinin oluşturul­masında, OVP’ler etkinliklerini büyük ölçüde yitirmişlerdir. An­cak bu hedeflerden bağımsız ola­rak, siyasi iktidarın geleceğe yö­nelik nasıl bir iktisadi yönetim göstereceğini, bu yönetimin so­nucunda olması beklenen pa­rametre değerlerine bakarak anlayabilmek mümkündür.

Orta vadede tahminlerin tutturulabilmesi son derecede zor

OVP’de önemli gördüğüm bazı noktaları ele almadan önce, bu tarz öngörülerin za­man boyutu hakkında da bir noktaya dikkat çekmek gere­kiyor. İktisatçılar için üç yıllık bir zaman boyutu “orta vade” olarak nitelendirilebilir. Ama Türkiye gibi belirsizliklerin yüksek, siya­si tartışmaların ekonomi üzerin­de belirleyici olduğu bir ekono­mik yapıda orta vadede yapılan tahminlerin tutturulabilmesi son derecede zordur. Bu yüzden, biz­de 2026 sonrası yıllara ilişkin sa­yısal hedef belirleyip, ilan etmek bir nevi kâhinlikten öte gitmiyor.

Şimdi açıklanan OVP’nin te­mel hedeflerine bir bakalım.

Öncelikle OVP’deki ekonomik büyüme öngörüsüne bakıldığında, Türkiye’nin artık o yüksek büyü­me dönemlerinin uzağında oldu­ğu söylenebilir. 2025 yılı için yıllık büyümenin, 2024’de olduğu gibi %3,3 seviyesinde kalacağı tahmin ediliyor. Ama çarpıcı olan, 2026 yılı için öngörülen büyüme değeri­nin %3,8’ çıkmasının öngörülmesi. Ardından da 2028 yılında bu ora­nın %4’ü açacağı düşünülüyor.

Açıklanan OVP’nin çarpıcı ta­rafı ise, ağırlıklı olarak bu büyü­meye kamu tüketimin kaynaklık edeceğinin öngörülmesidir. Di­ğer bir deyişle, 2025 yılında top­lam tüketimdeki artış %2,5 olarak tahmin edilirken, bu tüketimin 2026 yılında %3,8’e çıkacağı dü­şünülmüş. Bu artışa %4,8’lık ar­tış oranı ile kamunun liderlik ede­ceği öngörülmüş. Aynı dönemde özel kesim tüketiminin ise %3,2 artacağı varsayılmış. 2027 ve 2028’deki tüketim daha da arttırı­larak sırasıyla %5,5 ve %6 olacağı öngörülmüş. Bu her iki yılda görü­len artışlarda ise, %3,6 ve %4,1 ar­tış oranlarıyla bu kez özel kesimin liderlik edeceği düşünülmüş.

Gelir artacak ama nasıl bölüşülecek?

Bu OVP’de dikkat çeken bir hu­sus da, kamunun uzun süre tasar­ruftan kaçınacağı yönünde veri­len mesajlardır. Toplamda %30’lar seviyesinde öngörü­len tasarrufun GSYİH’ya ora­nında, kamu tasarruflarının GSYİH’ya oranı %1’in altında kaması öngörülüyor. Diğer bir deyişle ülkenin tasarruf açığı­nın özel kesim üzerinden kar­şılanacağı düşünülüyor. El­bette bu mali kaynak bakımın­dan özel kesimin net kaynak harcayıcı olamayacağı, bunun yerine daha çok mali kaynak üreti­ci bir pozisyonda kalacağı düşünü­lüyor. Bu biz iktisatçıların, özellik­le 1990’ların Türkiye’sinde alışık olduğumuz “dışlama” etkisini do­ğuracak bir düşüncedir.

Tasarruf açığının (tasarruf-ya­tırım) GSYİH’ya oranı plan dö­nemi sonuna kadar “eksi” (açık) olarak öngörülüyor. Ancak cari açığı işaret eden bu tahmin de­ğerlerinin nedeninin ise kamu kesiminin bu süre zarfında ger­çekleştireceği harcamalar olaca­ğı anlaşılıyor. Bu öngörülere göre özel kesimin cari dengeye pozi­tif yönde etki sağlayacağı tahmin ediliyor. Geleceğe yönelik olarak bu da, özel kesim harcamaların­da ve büyümesinde karşılaşılan sıkıntıların gelecekte de devam edeceğini ima ediyor.

Nüfus öngörülerine bakıldığın­da ülkemizin önemli bir gerçe­ği olmaya başlamış göçmenlerin hala ekonomik manada dikkate alınmadığı görülüyor. Özellikle kişi başı GSYİH hesabında, göç­men nüfusun gelire katkıları dik­kate alınırken, bu gelirden alma­ları gereken pay alınmıyormuş gibi davranılıyor.

Bu bağlamda ciddi bir başka sorunumuzun da bu yılki OVP’de de dikkate alınmadığını görüyo­ruz. Ekonomide kişi başına ge­lirde 2025’deki 17 bin dolardan 2028’de 21 bin dolara ulaşacağı öngörüyor ama bu artışın nasıl bölüşüleceği konusunda herhan­gi bir bilgi ve hedef içermiyor. Bu haliyle kişi başı gelirimizin sayı­sal olarak artışının ülkemizde ya­şayanlar bakımından tek başına önemi kalmıyor. Çok daha önem­li olan bu gelirin nasıl paylaşıldı­ğıdır.

Kur artışı ile enflasyon arasında bir uyum gözetilmiş

Son olarak OVP’deki enflasyon ve kur ile ilgili öngörüleri ele al­mak gerekiyor. OVP’lerde kur açık bir şekilde ilan edilmiyor. Ancak yıllık ortalama değer ola­rak, TL ve dolar cinsinden GS­YİH verileri kullanılmak suretiy­le dolaylı yoldan elde edilebilme­si mümkün.

Açıklanan OVP’ye göre, bu yıl­sonunda 2025 yılı ortalama do­lar kurun 39,6 olması bekleniyor. Aslında yılın kalan üç ayında do­ların aylık olarak %1,5 değer ka­zanması durumunda, bu ortala­mayı yakalamak mümkün. Bu büyük ölçüde enflasyonun nasıl seyredeceğine de bağlı. Ama yi­ne de bu açıklanan seviyeden çok büyük bir sapma yaşanacağını düşünmüyorum.

Enflasyon konusunda ise OVP’nin oldukça iyimser olduğu bir nokta. Özellikle bu yıla iliş­kin enflasyonun %28,5 olacağına inanmak benim için çok zor. Zira yılsonu itibarıyla enflasyonun bu seviyeye inmesi için, kalan aylar­da fiyat artışlarının %1,3 düze­yinde kalması gerekiyor. Anlaşı­lan OVP hazırlanırken, kur artışı ile enflasyon arasında bir uyum gözetilmiş. Bu şekilde TL’nin enflasyonun bir iki puan üstünde bir oranda değer kaybedeceği dü­şünülmüş.

Son olarak işsizlik bakımından sadece dar kapsamlı işsizliğin dikkate alındığı görülüyor. Ay­rıca bu oranın zaman içinde dü­şeceği varsayılıyor. Ancak ülke­mizdeki geniş tabanlı işsizlik çok kritik seviyeler ulaştı. Özellikle ekonomide özel sektörün tasar­ruf edici bir konumda kaldığı bir durumda, dar kapsamlı işsizliğin sınırlı düzeylerde de olsa nasıl azalacağı cevap verilmesi gere­ken bir soru.

Yazara Ait Diğer Yazılar