Orta Vadeli Programa orta karar ilgi
Gündemde yok yok. Ülkemizde siyaset hareketli, ekonomide sular dinmiyor, altın fiyatı uçtu gidiyor, dünyada savaşlar hızını kesmiyor, ülkeler arası ticaret savaşları da şekil değiştirerek devam ediyor.
Beklemediğimiz gelişmeler oluyor; Çin ile Hindistan güç birliği oluşturuyor. Trump gümrük vergilerini arttırıyor, federal mahkeme iptal ediyor. Tam da bu sırada hafta başı ekonominin üç yıllık yol haritası niteliğindeki Orta Vadeli Program (OVP) Resmi Gazete’de yayımlandı. Önceleri uzun vadeli yayınlanan programlar artık orta vadeli ve üç yıllık programlara dönüşürken, Türkiye ekonomisinin gelecek üç yılına ilişkin ekonomik hedef ve politikaları kamuoyuna sunuldu.
Makroekonomik istikrarı güçlendirmek, büyümeyi sürdürülebilir hale getirmek ve yapısal dönüşümü teşvik etmek gibi stratejik amaçları bünyesinde barındıran OVP’ye ilgi de ancak orta karar idi. Nedeni bahsettiğim gibi böylesi yoğun bir dünya ve ülke gündemi midir, duyulan güven eksilmesi midir, bunu kestirmek zor, ancak ilginin yüksek olmadığını görmezden gelemeyiz.
Makroekonomik çerçeve ve temel hedefler
Ben OVP’yi inceleyerek anlamaya çalışmayı düşünenlerdenim. Programda yer alan her bir başlığın geleceğe dair hükümet politikalarını anlamak açısından bize net işaretler vereceğini söylemek mümkün. Hedefler ne denli tutar, bunu bilmesek de ana hatları ile resmi görebilmek önemli.
-OVP’de öne çıkan makro hedeflere bir göz atalım.
-Büyüme hedefi; 2025’te %3,3, 2026’da %3,8 ve 2027’de %4,3
-Enflasyon hedefi; 2025 sonunda %28,5, 2026’da %16, 2027’de tek haneli seviyeye yani yaklaşık %8 seviyesine düşmesi bekleniyor.
-İşsizlik oranının 2025 için %8,5, 2026’da %8,4 ve 2027’de %8,2 olması hedeflenmiş.
-Bütçe dengesinde; merkezi yönetim bütçe açığının GSYH oranı 2025’te %3,1, dönem sonunda yaklaşık %2,5 seviyesine düşmesi planlanıyor.
İhracatçıların umutları üç yıl sonraya kalabilir
Program ihracata özel bir önem atfetmekte ve hedefleri çok net biçimde ortaya koymuş gibi görünse de, bana göre büyüme üzerindeki etkisi çok da radikal değil. İhracat 2025 yılında 273,8 milyar dolar, 2026’da 282 milyar dolar, 2027’de ise 294 milyar dolar seviyelerinde gerçekleşmesi öngörülürken; ithalat ise 2025’de yaklaşık 369 milyar dolar, 2026’da 390,6 milyar dolar, 2027’de ise 417,5 milyar dolar olarak hedeflenmiş. Bu çerçevede dış ticaret dengesine ilişkin net rakamlar da verilmekte. Program döneminde ihracat artışıyla birlikte cari işlemler açığının gerilemesi hedeflenmekte. OVP’nin detaylı makro çerçevesinde bu dengenin sağlanması öncelikli bir politika alanı olarak yer alıyor.
OVP belge ve analizlerinde net ihracatın büyümeye katkısına dair öngörüler yer almakta. 2025’te net ihracatın büyümeye katkısının negatif seyrettiği, 2026’da sıfıra yaklaştığı, 2027 itibarıyla ise pozitif katkıya geçeceği ifade edilmekte. Yani hedefler net ifade edilmiş, ama öngörülen rakamlar ne yazık ki ümit verici değil. Büyümede ihracatın payı geçen hafta köşemde yazdığım gibi, neredeyse yok demek de abartılı olmaz.
İhracat odağında, yüksek katma değerli üretim kapasitesinin artırılması, Ar-Ge ve yenilik ekosisteminin güçlendirilmesi, yeşil ve dijital dönüşüm gibi yapısal politikalar ön plana çıkıyor. Bu yaklaşımlar ihracat sepetini daha teknolojik ve sürdürülebilir bir düzeye taşımayı hedeflerken, beşeri sermayenin güçlendirilmesi ve altyapı yatırımlarının etkinleştirilmesi de bu vizyonun tamamlayıcı unsurları olarak değerlendirilmiş.
OVP’de ihracata dair belirlenen hedefler ve büyüme katkısı vurgusu bir fırsat olarak görülse de, döviz kurunun ilk aşamada değerli kalması, ihracatı baskı altına alabilir. Dolayısıyla ihracatçıların bu süreci yönetebilmeleri için programda döviz kuruna dair stratejiler, destek mekanizmaları ve uluslararası ticaret alanındaki engellerin kaldırılması gibi unsurlar kritik öneme sahip.
İhracatla ilgili tedbirler ve stratejiler oldukça detaylı. Dâhilde İşleme Rejimi, öncelikli hedef ürün ve sektörlere odaklanacak, Türkiye Kritik ve Stratejik Hammaddeler Stratejisi hazırlanarak ithalat bağımlılığı azaltılacak, AB müktesebatına uyum programı güncellenecek, piyasa gözetim ve denetim için yeni kurumlar kurulacak.
İhracatta yurt içi katma değerin artırılması için Ar-Ge destekleri, yüksek teknolojili imalat sanayinde KOBİ kapasite geliştirme ve küresel rekabetçilik hedefleri ön planda. Ayrıca, etkin ticaret diplomasisiyle AB Yeşil Mutabakatı etkileri değerlendirilecek ve düşük karbonlu sektörel yol haritaları oluşturulacak. Bu politikalar, ihracatın teknolojik seviyesini yükselterek sürdürülebilir büyümeye katkı sağlayacak. Önümüzdeki üç yılın da ihracatçılarımız için çok parlak görünmediğini, umutları karartmayı istemesem de OVP’den de anlamak pek zor olmasa gerek.