Putin’in denizleri

Sovyetler Birliği’nin dağılmasını tarihin en bü­yük jeopolitik felaketi olarak tanımlayan Pu­tin’in kendi istediği şartlarda bitmemesi halinde Ukrayna savaşını sürdürme ve yaygınlaştırabilme ihtimali, Batı sisteminde ciddi bir çatlak yaratmış görünüyor. Trump yönetimi bu konuya bir nok­ta koyup Çin ile rekabete ve ABD’nin yakın çevre coğrafyasına odaklanmak istediğinden hem Ze­lensky yönetimine, hem de savaşı destekleyen Av­rupa güçlerine oldukça kızgın.

Avrupa güçleri ise Trump yönetimini ikna ede­mediği noktada Putin’in yayılma ihtirasının NA­TO tarafından yatıştırılamayacağını ve sıcak bir savaşın kapıda olduğunu düşünüyor. Nitekim son dönemde geliştirilen SAFE (Security Action/Au­tonomy for Europe) Avrupa’nın savunma ve gü­venlik ihtiyacını başkalarının inayetine bırakma­dan kendi kapasitesini güçlendirerek sağlamayı amaçlıyor. Bu girişimin ne kadar başarılı olabile­ceği tartışmalı olsa da böyle bir mecburiyet oluş­tuğu ortada.

Trump yönetimi açısından Avrupa, kendileriy­le eşit bir ortak falan değil; para ve güvenlik sağla­yarak el altında tuttukları bir paryalar topluluğu. Ciddiye almadıkları gibi saygı duydukları da söy­lenemez. Onların bakışıyla Avrupa’da sergilenen liberal refah ortamı, Disneyland’deki şovlardan daha gerçek değil.

Malum, Disneyland’de yapılar taş veya beton gibi görünse de aslında fiberglass, alüminyum gi­bi hafif malzemelerden yapılır. Ses efektleri, mü­zik ve hikayelerle gerçekmiş hissi veren bu dün­yanın evleri, şatoları, kaleleri, yangın, kasırga gibi afetlerde hızla demonte edilerek kenara kaldırı­lır. Afet geçtikten sonra kenara kaldırılan parçalar tekrar bir araya getirilir. Yeniden inşa sürecinde de hedef dayanıklılık değil, kolayca sökülüp takıla­bilirliktir. Bu yüzden Disneyland yapılarında, şa­hane dekor ve vitrin tasarımlarına rağmen taşıyı­cı iskeletler tek vuruşta yıkılacak hafifliktedir. 20. yüzyılda iki kere yıkılan Avrupa coğrafyası gibi.

Rusya’nın Avrupa algısı

Rusya’nın bir Disneyland ürünü olmadığı tarih­sel derinliği olan bir imparatorluk mirasından bah­settiğimiz aşikar. Lakin büyük güç olma iddiası açı­sından bakıldığında sıcak denizlerle tam kurama­dığı bağlantılar yüzünden hep biraz eksik kalmış bir aktör olduğu da bilinen bir gerçek. Rusya’nın Karadeniz’den Akdeniz’e, Arktik’ten Pasifik’e uza­nan bugünkü deniz siyasetinin ise bir yayılma mı yoksa izolasyonu kırma hedefli olduğu pek anlaşı­lamıyor.

1980’li yıllardan bu yana geriye çekilme halinde­ki bir başat aktörün dişlerini yeniden keskinleştir­me ve ısırabilir olduğunu göstermesi, avcıya yöne­lik bir uyarı niteliğini de taşıyor. Rusya, Avrupalı­ların askeri kapasitesi konusunda Trump’tan çok da farklı düşünmüyor, ancak ABD’nin bu coğrafya üzerindeki koruma kalkanlarını asla tamamen kal­dırmayacağının da farkında. Ukrayna halkı ise Dis­neyland ortamında büyümediği için iyi savaşıyor; kapasitesi tamamen dış destekli ve üstelik lideri Disneyland’den transfer olsa da bu böyle. Yine de Rusya’nın Karadeniz’deki varlığı ve etkinliği Uk­rayna üzerinden durdurulabilecek bir mesele değil.

Rusya’nın deniz stratejisi

Rusların stratejik literatüründe sıkça kullanı­lan tellurokrasi (kara gücü) – thalassokrasi (deniz gücü) ayrımı, Batı’yı bir “Atlantik deniz uygarlı­ğı”, Rusya’yı ise “kara medeniyeti” olarak kodlasa da Ruslar açısından denizler, jeopolitik kuşatmayı yarma, statü üretme ve dışlanmama aracı. Enerji akışı, gıda tedariki, askeri lojistik ve küresel ticare­tin %80’inin döndüğü deniz rotalarına erişimi, tüm başat aktörler açısından vazgeçilmez kılıyor.

21. yüzyıl Rusya’sında sahip olunan karasal ege­menlik hala en büyük varlık olarak görülse de deniz gücünün geliştirilmesi oyun kurabilmenin ön şartı. Bu bakış açısını Putin döneminin güvenlik ve aske­ri doktrinlerinde açıkça görmek mümkün. 2001’de kabul edilen ilk kapsamlı Rus deniz doktrini deniz­leri ikincil alan olmaktan çıkarırken; 2015 ve özel­likle 2022 deniz doktrinlerinde ise stratejik yak­laşım yalnızca askeri amaçlı değil, ekonomik gü­venlik, yaptırımlara dayanıklılık ve özerklik odaklı olarak yapılandırılmış.

Sovyet döneminden kalan yıpranmış bir miras olarak görülen Rus donanmasının restorasyonu bu amaçla hızlandırılırken deniz stratejisi ise üç temel direk üzerinden geliştirilmekte. Bu çerçevede coğ­rafi önceliklerin yeniden sıralanması ilk adım. 21. yüzyılın başlarından Atlantik ve Avrupa merkezli kaygılar, Arktik ve Pasifik stratejisinin öne çıkma­sıyla nispeten geri plana atılmış gibi. Özellikle Ark­tik, iklim değişikliğiyle birlikte ısınan denizlerin kullanılabilir hale gelmesiyle hem enerji nakliya­tı hem de Asya–Avrupa ticareti açısından stratejik bir kaldıraca dönüşmüş bulunuyor.

İkinci adım dış deniz üslerinin yapılandırılması. Rusya, ABD gibi küresel bir üs ağı kuracak kapasi­teye sahip olamasa da jeopolitik önemi yüksek nok­talarda tutunmaya çalışıyor. Suriye’de Tartus, Su­dan’da Port Sudan, Baltık’ta Kaliningrad, Arktik’te Severomorsk ve Karadeniz’de Sivastopol, denizler­de Rus varlığının en azından hatırlanmasını sağla­ma amaçlı. (Dış dünyadaki tüm üslerin kırılgan bir statüde olduğunu ayrıca belirtelim).

Üçüncü başlık ise kapalı(iç) denizlerdeki kont­rol arayışı üzerinden tanımlanabilir. Hazar, Kara­deniz ve Azak denizi Putin’in deniz stratejisinin en önemli uzanımlarından. Rusya okyanusları yönete­mese de okyanusların kendisini oyunun dışına it­mesine izin vermeyecek açılımları bu denizler üze­rinden sağlama arayışında. Tam da bu nedenle tüm bu deniz alanları bugünlerde kaynıyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar