Sanayi-hizmet ikilemi
Son zamanlarda sanayide yaşanan olumsuzluklar, yetkililerin olmasa da kamuoyunun dikkatini çekmeye başladı. Ekonomi kamuoyunun bir kısmı bu sıkıntıları enflasyonla mücadelede sanayinin katlanması gereken maliyetler olduğuna inanmaktadır.
Bu görüşe göre sabit gelirlilerle birlikte küçük işletmeler, tarım ve sanayi bu ekonomik politikaların maliyetini yüklenen kesimler olarak karşımıza çıkıyor. Bu sektörlerin “ödüllerini” ise enflasyonun tek hanelere düşürülmesinden sonra alabilecekleri söyleniyor. Ama bu ödülleri nasıl alacaklarına hiç kimseler değinmiyor. Bu da programın bütünlüğünü sarsarken, kamuoyunda programa karşı bir güvensizlik yaratıyor.
Ekonomide yaşadığımız sürecin bir özelliği de finans kesiminin sesinin ve sektörden aktörlerin seslerinin daha fazla duyuluyor olmasıdır. Aslında bu çok uzun zamandır böyle. Bunun birincil sebebi ülke ekonomisinin döviz ihtiyacının yüksek olması ve bu dövizi temin edecek birincil kaynağın dışarıdan borçlanma olmasıdır.
Büyüme için cari açığa mecbur bir ülkeyiz
Türkiye, ekonomik yapısından dolayı büyüyebilmek için cari açık vermek ve bu açığı da dışarıdan borçlanarak finanse etmeye mecbur olan bir ülkedir. Maalesef ekonominin bu yapısı uzun süredir bir türlü değiştirilememiştir. Hatta 1990’da 32 numaralı kararnamenin ardından daha fazla borçlanabilme imkânına erişir erişmez, borçlanma Türkiye için dövize erişmenin en önemli yolu olmuştur.
İşte borca yönelik bu bağımlılık, ister istemez Türkiye ekonomisinde uygulanacak politikalarda finans kesiminin ileri süreceği koşulların ve uygulamaların öne geçmesine yol açmıştır. Tarım ve sanayi gibi Türkiye ekonomisinin geleneksel döviz geliri sağlayan kesimlerinin ihtiyaç ve talepleri giderek daha az duyulur olmuştur.
Ana gelir artık hizmetler kesimi
Ama çok daha dramatik gelişme toplumun gelir kaynaklarındaki değişimde yaşanmıştır. Ekonominin borçlanmaya dayalı hale gelmesi ve tarım ve sanayinin ekonomide göreli olarak güç kaybetmesinin ardından ülke nüfusunun ana gelir kaynağı hizmetler kesimi olmuştur. Bu sektörün özellikle döviz geliri sağlam kapasitesinin düşük olması, sektörün net olarak döviz tüketen bir hale gelmesine neden olmuştur. Tarım ve sanayi döviz geliri elde edebilecek özelliğe sahipken, uluslararası pazarların zorlu rekabet koşullarında bir türlü ülke nüfusunun gelirlerinin ana kaynağı olabilecek büyüklüklere ulaşamamışlardır. Önceliği ülke nüfusunu belli bir gelire ve refaha düzeyine eriştirmek olan siyasi iktidarların hizmetlere yönelmesine yol açmıştır.
Başta Çin olmak üzere Uzak Doğu Asya’daki birçok ülkede bunun tam tersi bir durum yaşanmaktadır. Türkiye’nin aksine bu ülkeler tarım ve sanayiyi nüfuslarının ana gelir kaynağını haline getirmişlerdir. İstikrarlı bir şekilde verdikleri cari fazlaları bu ülkelerin ana döviz kaynağının ihracat olduğunu göstermektedir. Bizim gibi ülkelerin aksine tarımla birlikte sanayi üretimi yoluyla kazanılan döviz gelirleri bu ülkelerdeki gelirlerin ana kaynağını oluşturmaktadır. Bu özellikleri Çin ve diğer Uzak Doğu Asya ülkelerini diğer gelişmekte olan ülkelerden ayıran en önemli özelliktir.
Uzak Doğu Asya’daki bu ülkeler dünya ekonomisinin fiziki üretim merkezleri haline gelirken, dünyanın diğer kesimleri de büyük ölçüde bu üretimin tüketildiği merkezler haline dönüşmüştür.
Bu durum ülkelerin üretim yapılarında da ciddi farklılıklara neden olmuştur. Örneğin Çin ve sanayileşmede başarılı bir gurup Uzak Doğu Asya ülkesinde hizmet katma değerinin imalat sanayi katma değerine oranı 2 civarındayken, birçok gelişmiş ve gelişmekte ülkede bu oran 2’nin çok üzerindedir. Bu oran ilgili ekonomilerde döviz tüketimi yapan hizmetlerin döviz geliri kazanabilme potansiyeli olan imalat sektörüne göre göreli büyüklüğü hakkında bir fikir vermektedir.
Fiyat istikrarının belirleyicisi ihracat gelirleri ve tüketimi
Uzak Doğu Asya ülkeleri döviz geliri düşük olan hizmetler sektörünü ülkelerinin ana döviz kaynağı olan imalatın ancak iki katı oranında genişlemesine izin vermişler. Bu oranın ekonomide dikte ettiği temel fiyatlar üzerinden ekonomilerindeki “fiyat istikrarını” tanımlamışlardır. Yani ekonomilerindeki fiyat istikrarının temel belirleyicisi ihracat gelirleri ile ihracat tüketimi arasında korunan orandır.
Hizmetlerin ikinin üzerinde büyümesi daha fazla hizmet üretimi ve bununla beraber daha fazla insana hizmetlerde istihdam ve gelir elde edebilme olanağı anlamına gelecektir. Ama bunun için bu ülke ekonomilerinde ya göreli fiyatlara müdahale etmek ya da dışarıdan borçlanarak döviz temin etmek gerekecektir.
Yani imalat sektörü katma değerinin büyüklüğü bir bakıma hizmet için “finansal kaldıraç” olarak görülebilir. Bu şekilde ihracat gelirleri de hizmetlerdeki genişlemenin sınırını belirleyen bir kısıt olarak düşünülebilir.
Türkiye’de inşaat dâhil bu oran 4’ler seviyesindedir. Ancak bunun çok üzerinde oranlara sahip ülkeler de vardır. Ama bu ülkelerin Türkiye’den farkları hizmet sektörlerinin döviz geliri sağlayacak niteliğe sahip olmasıdır. Örneğin ABD bunlardan biridir. Ama ABD ekonomisinde, örneğin finans ve bankacılık ana hizmet sektörlerinden biridir ve bizin gibi ekonomilerde döviz olarak görev icra eden finansal araç ihracat eden bir sektördür. Diğer bir örnek İngiltere. Burada da eğitim gibi, bankacılık gibi sektörler hizmetlerde yer almalarına rağmen, ülkeye büyük miktarlarda döviz geliri kazanan sektörlerdir.
Kanımca Türkiye için ekonominin yapısında yapılacak değişimin temel kriteri hizmet ve imalat arasındaki sürdürülebilir bir oran oluşturmaktır. Ardından ekonomideki finansal istikrarı da bu oran etrafında oluşacak göreli fiyatları dikkate alarak oluşturmakta yarar olacaktır.
Elbette böyle bir oran belirlenirken, ekonominin borçlanmaya duyduğu bağımlılığın azaltılması ve ihtiyaç duyulan dövizin daha çok sanayi üretimi yoluyla elde edilmesinin amaçlanması ekonomi yönetiminin öncelikli hedefi olmalı. Bunun için kamuoyundaki iddiaların tersine, sanayiden ziyade öncelikle mevcut hizmet sektörümüzün verimliliğinin arttırılması zaruridir. Daha da önemlisi hizmet sektörümüzün dönüştürülmesi önceliklendirilerek, bu sektörün döviz tüketen değil, aksine ülke ekonomisine döviz kazandıran bir yapıya dönüştürülmesi sağlanmalıdır.