Su sorununu ancak bilim, teknoloji ve siyasi irade ile aşarız
Son haftalarda Türkiye’nin dört bir yanından gelen susuzluk haberleri artık sıradan meteorolojik haberler değil; derinleşen bir krizin habercisi. Barajlar kuruyor, yeraltı suları çekiliyor, çiftçi ürününü tarlada bırakmak zorunda kalıyor. Şehirler, özellikle yaz aylarında içme suyu kesintileriyle karşı karşıya.
Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) verilerine göre 2050’de küresel sıcaklık 2,5–3 derece artacak; yüzyıl sonunda ise 6 dereceye yaklaşacak. Türkiye için yapılan projeksiyonlar daha da çarpıcı: 2070–2100 arasında 3–7 derecelik artış bekleniyor. Bu sadece termometredeki bir sayı değil; tarımsal verimde düşüş, içme suyu krizleri, ekosistemlerin çöküşü ve ekonomik kayıplar anlamına geliyor.
Dünya Kaynaklar Enstitüsü’ne göre Türkiye, su fakirliği listesinde 32. sırada. Üstelik çöl ülkesi diye bildiğimiz bazı ülkeler bile bizden daha iyi durumda. DSİ verileri son 10 yılda ortalama yağışın yarıya yakın azaldığını gösteriyor. Bu azalma yalnızca Güneydoğu Anadolu gibi “kurak” bilinen bölgelerde değil; Ege ve Marmara’da da yaşanıyor. Yani Barak Ovası’nda da Küçük Menderes Ovası’nda da durum aynı…
Bu tablo karşısında “susuzluk kader değil” demek için elimizde güçlü argümanlar var. Çünkü dünyada benzer koşullara sahip ülkeler, doğru politikalar ve teknolojilerle bu krizden çıkmayı başardı.
1- Bütünleşik su yönetimi şart
Türkiye’nin su yönetim anlayışı uzun yıllar büyük baraj projeleri ve sulama kanallarına odaklandı. Oysa artık yüzey suları, yeraltı suları, yağmur suyu ve atık suyun tümünü kapsayan havza bazlı, bütünleşik bir yönetim modeli şart. İspanya’nın Segura Havzası Planı bu konuda örnek alınabilir. Plan, tarım, sanayi ve şehir kullanımını aynı çerçevede ele alıyor, yeraltı suyu çekişine kota koyuyor ve atık suyun %98’ini tarımda geri kullanıyor. Bu sayede hem kurak dönemleri atlatabiliyor hem de tarımsal üretim istikrarını koruyor.
2- Tarımda su verimliliği olmadan olmaz
Türkiye’de suyun yaklaşık %74’ü tarımda kullanılıyor. Bu alanda yapılacak iyileştirmeler, susuzlukla mücadelede en yüksek etkiyi yaratır. Bunun için de basınçlı sulama sistemleri (damla ve yağmurlama) yaygınlaştırılmalı, ürün deseni bölgesel su bütçesine göre planlanmalı, suyun verimli kullanımı primlerle teşvik edilmeli ve aşırı su tüketen ürünler kurak bölgelerde sınırlandırılmalıdır. İsrail bu konuda dünyanın öncüsü. Çöl ikliminde sensör destekli damla sulama sistemleriyle %50’ye varan tasarruf sağladı. Ülkemizde de Konya Ovası’ndan Harran’a kadar geniş alanlarında benzer teknolojiler uygulanabilir.
3-Yeraltı sularını beslemek: Geleceğin sigortası
Kuraklık dönemlerinde en stratejik rezervlerimiz yeraltı akiferleri. Ancak aşırı çekim nedeniyle her yıl daha da derinlere iniyoruz. Bu döngüyü kırmak için, yağmur suyu hasadı şehirlerde zorunlu hale getirilip, çatı ve asfalt yüzeylerden toplanan su filtrelenerek akiferlere sızdırılabilir. Ayrıca, yeraltı barajları ve sızdırma havuzları ile taşkın suları buharlaşmadan yeraltına yönlendirilebilir. Enjeksiyon kuyuları aracılığıyla da ileri arıtılmış atık sular akiferlere basılabilir. Yine yurtdışından örnek verelim. Hindistan’ın Gujarat bölgesinde bu yöntemlerle yeraltı su seviyesi 10 yılda 6 metre yükseltildi.
4-Atık suyu yeniden kullanmak
Dünyada gelişmiş su yönetimi olan ülkelerde atık su, ikinci sınıf bir kaynak olarak değil, geri kazanılabilir bir değer olarak görülüyor. Mesela Singapur, NEWater projesiyle arıtılmış atık suyunu içme suyu standardına getiriyor ve ülkenin ihtiyacının %40’ını buradan sağlıyor. İspanya da tarımsal sulamanın %25’ini geri dönüştürülmüş sudan karşılıyor. Ülkemizde bu oran maalesef %1’in bile altında. 10 yıl içinde %10 hedefi hem teknik hem mali açıdan mümkün.
5- Deniz suyunu arıtmak: Reverse- Osmosis teknolojisi
Kıyı bölgelerimizde, özellikle Ege ve Akdeniz’de, reverse-osmosis (ters ozmoz) yöntemi ile deniz suyundan içme suyu üretmek su fakiri çeken ülkeler için önemli bir seçenek. Bu yöntemde su, yüksek basınç altında özel membranlardan geçirilerek tuz ve minerallerden arındırılıyor. Örneğin İsrail, Sorek II tesisinde yılda 200 milyon m3 tatlı su üretiyor; ülkenin içme suyunun %70’i denizden sağlanıyor. Enerji maliyetlerini azaltmak için de bu tesislerde güneş enerjisi entegrasyonunu tercih ediyor. Burada önemli bir sorun da tuzun nereye deşarj edileceği. Bu önemli problem için de deniz bilimleri çalışan bilim insanlarından görüş alınabilir.
6-Şehirlerde su kaybını azaltmak
Büyükşehirlerde şebeke kayıp-kaçak oranı %30’a varıyor. Bu, barajdan çıkan suyun üçte birinin musluğa ulaşmadan kaybolduğu anlamına geliyor. Almanya ve Danimarka gibi ülkelerde bu oran %7’nin altında. Bu problemi azaltmak için akıllı sayaçlar, basınç yönetim sistemleri ve boru yenileme projeleri düşünülebilir.
7- Halkı bilinçlendirmek
Teknoloji ve altyapı yatırımları kadar önemli bir unsur da toplumsal farkındalık. Örneğin Avustralya’da kuraklık dönemlerinde hane başına günlük su tüketim hedefleri belirlendi. Türkiye’de de benzer kampanyalar, eğitim programları ve su tasarrufu ödülleri ile toplumsal seferberlik oluşturulabilir.
Sonuç: İrade, bilim ve ortak akıl
Sonuç olarak Türkiye’nin su krizini çözmesi teknik olarak mümkün. Elimizde dünya ölçeğinde test edilmiş modeller, uygulanabilir teknolojiler ve yeterli mühendislik kapasitesi var. Eksik olan, bu önlemleri siyasi iradeyle birleştirecek, su sorununu merkezi yönetim ve yerel yönetimin bir güç savaşı olmaktan çıkaracak ve işin içine bu sorunu yıllardan beri çalışmış bilim insanlarını ve uzmanları katacak kararlı bir yönetimdir.
Eğer bugünden bütünleşik su yönetimine geçer, tarımda verimliliği artırır, yeni teknolojileri devreye alır ve toplumsal bilinci yükseltirsek; susuzluğu kontrol altına alabiliriz. Aksi takdirde, önümüzdeki yıllarda “susuzluk” sadece yaz aylarının gündemi değil, ülkenin kalıcı bir gerçeği haline gelir. Son söz: Susuzluk kader değil ama tedbir almazsak, kendi ellerimizle yazdığımız bir senaryonun finali olur.