Suriye

Çok değil, daha 15 Temmuz Salı günü, diğer bir deyişle İsrail’in Suriye’ye saldırı dü­zenlemesinden sadece bir gün önce, ulusal bir haber kanalımız beni arayarak ana haber bülte­nine davet etti. Konu Suriye idi. Yeniden yapı­lanma sürecine girecek olan Suriye’nin baştan inşa edilmesinde ülkemizin alacağı payın bo­yutu, Türk ekonomisine katkıları ve süreçte­ki rolümüze dair açıklamada bulundum.

2024 yılı itibarıyla Türkiye’nin nominal GSYH’sı­nın yaklaşık 1,32 trilyon dolar olduğunu, bu rakamın %1’e yakın bir pay artışına sebep ola­cağını, 13 milyar dolar yani 430 milyar TL se­viyelerinde ekonomiye katkı sağlayacağını an­lattım. Gelin görün ki Çarşamba günü gelen ha­berle, Suriye’nin Süveyda kentinde Dürzilerle hükümet güçleri arasında süren çatışmaların üçüncü gününde İsrail Şam’a saldırdığını ve Suriye Savunma Bakanlığı’nı üç kez vurduğu­nu öğrendik.

Oysaki 14 Temmuz’da Beyaz Sa­ray’dan gelen açıklamada ABD’nin devreye gir­diği ve Suriye’deki çatışmaları durdurmak için somut adımların atılmak üzere olduğu söyle­nilmişti. Tam da her şey bitti ve artık Suriye’de yeni bir sayfa açılıyor derken, gelen bu haber hepimizi hem üzdü hem de öfkelendirdi. Aca­ba İsrail Türkiye’nin yanı başına kadar sınırla­rını genişletme planları yapıyor ve tüm bu olup bitenler önceden yapılan planlanmış hareket­ler miydi diye düşünmeden edemedik.

Türkiye aynı günün akşamı Resmî Gazeteye de hızlıca giren bir Meclis Kararına imza attı. TBMM Ge­nel Kurulunda, İsrail’in Suriye’deki saldırıları­na karşı hazırlanan tezkere kabul edildi. Tez­kerede “İsrail’in başta Şam olmak üzere Suri­ye’ye yönelik alçak saldırılarını en sert şekilde kınıyoruz. Suriye halkının yanında olduğumu­zu yineliyoruz” ifadelerine yer verildi.

Suriye, on dört yıldır neler yaşadı

Suriye’deki iç savaş, 2011 yılında Tunus ve Mısır’da başlayan Arap Baharı dalgasının et­kisiyle başladı. Ülkenin çeşitli bölgelerinde, özellikle Dera kentinde, gençlerin özgürlük, demokrasi ve reform talepleriyle başlattığı protestolar Esad rejiminin sert müdahalesiy­le büyüdü.

Barışçıl gösteriler zamanla silah­lı çatışmaya dönüştü. 2012–2014 yılları ara­sında rejim güçleri ile muhalifler arasında ül­ke çapında çatışmalar başladı. Muhalif gruplar arasında Özgür Suriye Ordusu öne çıktı, ancak zamanla İslamcı radikal gruplar (El Nusra, Ah­rar’uş Şam, vs.) da sahaya indi. 2014’te sahne­ye çıkan DEAŞ (IŞİD), Suriye’nin doğusunda büyük toprakları ele geçirdi. Aynı yıl halifelik ilan etti. Savaş sadece rejim ve muhalefet ara­sında değil, aynı zamanda çok aktörlü bir veka­let savaşına dönüştü.

Rusya 2015’te doğrudan müdahale ederek rejim güçlerine hava desteği verdi; savaşın gidişatını Esad lehine değiştirdi. İran ve ona bağlı Şii milisler (Hizbullah dahil), Esad’a destek sağladı. ABD öncülüğündeki ko­alisyon, DEAŞ’a karşı hava saldırıları düzenle­di; YPG ile iş birliği yaptı. Türkiye, 2016’dan iti­baren sınır güvenliği ve Suriyeli Kürt grupların güçlenmesini önlemek amacıyla Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı harekâtlarını başlattı.

İsrail, İran’ın Suriye’deki etkisini sınırlamak amacıyla zaman zaman hedefli saldırılar dü­zenledi. Savaşta 500 binden fazla insan hayatı­nı kaybederken, 7 milyonu ülke içinde, 6 milyo­nu ülke dışında olmak üzere 13 milyon Suriyeli yerinden edildi. Sağlık, eğitim, altyapı sistem­leri çöktü; şehirler büyük ölçüde yıkıma uğradı. Kimyasal silah kullanımı, kuşatmalar, toplu in­fazlar gibi savaş suçları işlendi.

Bugün halen Anayasa çalışmaları BM gözeti­minde sürse de somut bir ilerleme sağlanabil­miş değil. Ülke, fiilen bölünmüş bir yapı içinde ve yeniden inşa süreci henüz başlayabilmiş de­ğil. Uluslararası yaptırımlar (özellikle ABD’nin “Sezar Yasası”) nedeniyle ekonomik çöküş de­vam ederken, mültecilerin gönüllü dönüşü, gü­venlik ve insani koşullar sağlanmadıkça da çok mümkün görünmüyor.

Rusya işin neresinde

İsrail medyası haberi "İsrail saldırısı Şam›­daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı ve Genelkurmay Başkanlığı›nı hedef aldı" diye duyururken İsra­illi yetkililerin "Günlerce sürecek savaşa hazı­rız. Suriye›de 160 hedefi vurduk" açıklamala­rına yer verdi. Tüm bunlar olurken, en çok so­rulan sorulardan bir tanesi İsrail’in Suriye’ye saldırı düzenlemesine rağmen, Rusya’nın ne­den henüz müdahil olmadığı.

Oysaki Putin da­ha önce verdiği demeçlerde İsrail’deki yaklaşık 2,5 milyon kişinin Sovyetler Birliği ve Rusya doğumlu olduğunu ve bu durumu göz önünde bulundurduklarını belirtmişti. Yani Rusya ses­siz ve sessizliğini belli ki korumaya devam ede­cek.

Bu süreçte ABD yetkilileri İsrail’in Suri­ye’ye yönelik saldırılarından endişe duyuyo­ruz açıklamasını yapsa da, bana çok da samimi gelmiyor. Gelen haberler, İsrail’in PYD ile giz­li bir anlaşma yaptığı yönünde. Şayet bu doğru ise ve eğer önlem alınmazsa gelişmelerin ülke­mizi de zor duruma sokma ihtimali olduğunu belirterek noktayı koyayım.

Yazara Ait Diğer Yazılar