Tarım ve gıdada kriz çağı iklim değişikliği gölgesinde gelecek

BİLGE KEYKUBAT / Tarım ve Gıda Yazarı / Ziraat Mühendisi

Günümüzün ve yakın ge­leceğimizin en zorlu sı­navlarından biri kuşku­suz iklim krizidir. Bu kriz, yal­nızca çevreyi değil, ekonomik, sosyal ve kültürel tüm yapıları derinden sarsmakta.

Kuraklık, aşırı hava olayları, tarım alanlarının daralması, bi­yoçeşitliliğin kaybı, gıda arzın­daki dengesizlikler, tüm insanlı­ğı tehdit eden bir kırılmanın eşi­ğinde olduğumuzu gösteriyor.

Bugün tarımsal üretim ve gıda sistemleri ciddi bir sürdürülebi­lirlik testi ile karşı karşıya.

Bu yazıda iklim değişikliği, ku­raklık, sürdürülebilir tarım ve gıda sistemleri odağında hem günümüz verilerini hem de ge­leceğin olası senaryolarını ele al­maya çalışacağım.

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verilerine göre, dünya genelinde 2030 yı­lına kadar 600 milyon insanın yetersiz beslenme riskiyle kar­şı karşıya kalacağı öngörülüyor.

IPCC 2023 raporu ise duru­mun vahametini gözler önüne seriyor: 1,5 santigrat derecelik sıcaklık artışı dahi tarım alanla­rının yüzde 10'a yakınını verim­siz hale gelmesine neden olabi­lir. Bu tablo, yalnızca geleceği de­ğil, bugünü de tehdit ediyor.

Verilere göre küresel sıcaklık artışı 1,5°C sınırına hızla yaklaş­makta. Bu artışın tarım üzerin­deki etkileri; verim kaybı, eko­lojik dengenin bozulması, su kaynaklarının tükenmesi ve ta­rım arazilerinin tuzlanması gi­bi riskleri beraberinde getiriyor.

Farklı raporlara göre, 2050 yılına kadar tarımsal üretimin yüzde 20 düşmesi öngörülüyor.

Bu düşüş, özellikle Akdeniz Havzası gibi iklim değişikliğin­den en fazla etkilenecek bölge­lerde şimdiden alarm zillerinin çalmasına neden oluyor.

Kuraklık artık belirli coğrafya­ların değil, tüm dünyanın ortak sorunu.

Türkiye'nin Ege ve İç Anado­lu bölgeleri, İspanya'nın güne­yi, İtalya'nın Po Ovası gibi ta­rım merkezleri, yıldan yıla daha uzun ve sert kuraklıklarla boğu­şuyor.

Yeraltı sularının hızla tüken­mesi, geleneksel tarım pratikle­rini sürdürülemez hale getiriyor.

Kuraklık aynı zamanda göç ha­reketlerini, sosyal huzursuzluk­ları ve ekonomik kayıpları da te­tikliyor.

Sürdürülebilirlik: Tarımın ve gıdanın yeni parolası

Sürdürülebilir tarım artık bir tercih değil, zorunluluk.

İklim dostu üretim teknikleri, doğru su ve toprak yönetimi, kar­bon ayak izinin azaltılması, dön­güsel tarım sistemleri, agro-eko­loji gibi kavramlar, geleceğin ta­rımsal modelini şekillendiriyor.

Kooperatifleşme, yerel tohum­lar, agro-turizm, gıda topluluk­ları gibi yerel bazlı çözümler ise hem çiftçiyi hem tüketiciyi bu ye­ni modele adapte etmekte kilit rol oynuyor.

Gelecek senaryolarına bakacak olursak…

İklim göçleri: FAO, 2050'ye kadar 200 milyon insanın iklim kaynaklı göç riski altında olacağı­nı öngörüyor. Bu göçler tarımsal üretim bölgelerini, iş gücünü ve gıda tedarik zincirlerini etkileye­bilir. Tarımda iş gücü krizi artık günümüzün en önemli sorunla­rından.

Yeni nesil üretim: İklim di­rençli bitki türlerinin genetik ge­liştirilmesi, tuzlu su tarımı, dikey tarım ve hidroponik sistemler gi­bi yenilikçi modeller önümüzde­ki 10 yılın tarımsal trendlerini belirleyecek.

Su yönetimi: Akıllı sulama, su hasadı ve mikro yağmurlama sis­temleri gibi teknolojiler, kurak­lıkla mücadelede vazgeçilmez olacak.

Gıda hukuku: AB Yeşil Muta­bakatı gibi yeni düzenlemeler, gı­da üretiminden paketlemeye ka­dar karbon nötr süreçleri zorunlu kılacak. Gıda sistemlerinde kar­bon nötr hedefleri yasal zorunlu­luk haline gelecek.

Tarımsal dijitalleşme: Ya­pay zekâ destekli tarım uygula­maları, robotik hasat sistemleri ve sensör tabanlı üretim model­leri, verimlilik ve kaynak yöneti­minde devrim yaratacak. Yapay zekâ ve tarım teknolojilerinin tarladan sofraya entegrasyonu her geçen gün daha önemli hale gelecek.

Krizi fırsata çevirebilir miyiz?

Tarım ve gıdanın geleceği, bu­gün aldığımız kararlarla şekille­necek. İçinde bulunduğumuz ko­şullarda geleceği bugünden plan­lamak zorundayız.

İklim krizini yok sayan her po­litika, yarının gıda krizinin teme­lini atıyor.

Tarım ve gıda sektörü, artık yalnızca üretim odaklı değil; çev­re, ekonomi, toplum üçgeninde bütüncül bir dönüşüm zorunlu­luğu içinde. Bu kriz aklınıza gelen her şeyi dönüştürecek.

Türkiye gibi tarımın coğrafi ve kültürel miras olduğu ülkeler için bu süreç risklerle olduğu kadar fırsatlarla da dolu.

Sürdürülebilirlik ekseninde kurulan yeni tarım ve gıda model­leri, yalnızca iklim değişikliğine karşı değil; adil, güvenilir, sağlıklı ve yerel bir gıda geleceği inşa et­mek için de yolumuzu aydınlata­cak. Yerel üretim modelleri, koo­peratifleşme, agro-turizm, yerel tohumlar ve iyi tarım uygulama­ları; bir yandan üreticiyi güçlen­dirirken, diğer yandan tüketiciyi daha adil ve sağlıklı gıdayla bu­luşturacak.

Geleceğin tarım ve gıda siste­mini kurgulamak için elimizde hâlâ zaman var. Ama bu zama­nı planlı, bilimsel ve sürdürüle­bilir politikalarla yönetmezsek, sofralarımızdaki krizler yalnızca manşetlerde değil, hayatlarımı­zın tam ortasında olacak.

Yazara Ait Diğer Yazılar