Türkiye’ye vize yok

Vize meselesi, artık pasaportlara vurulan bir mühürden çok daha fazlası halini aldı. Tür­kiye Cumhuriyeti vatandaşlarının AB ülkeleri­ne yönelik seyahat planları, son dönemde artan ret oranları, randevu alınamaması ve uzun bek­leme süreleri nedeniyle neredeyse bir diploma­tik krize dönüşmüş durumda.

Gerek bireysel ge­rekse kurumsal ölçekte yaşanan mağduriyetler; iş dünyasından akademiye, hasta transferlerin­den kültürel etkinliklere kadar geniş bir yelpa­zeyi etkiliyor. 2023 yılında Schengen ülkeleri­ne yapılan Türk vize başvurularında ret oranı %20’nin üzerine çıkarken, bu oran aynı yıl Rus­ya için %10, Hindistan için %13 civarında kaldı. 2024’te ise Türk vatandaşlarına yönelik ret ora­nının bazı ülkelerde %30’u aştığı görülüyor.

Sa­dece ret oranları değil, başvuru randevularına erişim de ciddi sorun haline geldi. İstanbul, An­kara ve İzmir gibi büyük şehirlerde aylar sonra­sına randevu alınabilmekte veya randevu sis­temleri tamamen kapanabilmekte. Bu rakamlar, Avrupa ülkelerinin Türkiye’ye yönelik vize uy­gulamalarında daha seçici, daha temkinli ve za­man zaman da keyfi bir politika izlediğine dair güçlü göstergeler. 2025 yılına ilişkin rakamlar henüz açıklanmamış olsa da, tablonun bundan daha iyi olması mümkün değil.

Peki neden kriz yaşanıyor?

Avrupalı yetkililer bu durumu üç gerekçeye dayandırıyor:

1- Düzensiz Göç Korkusu: Türkiye’den Av­rupa’ya yönelik iltica başvurularının son yıllarda artması, özellikle Almanya, Hollanda ve Belçika gibi ülkelerde vize politikalarını sert­leştirdi.

2- Siyasi Gerilimler: Türkiye-AB ilişkile­rinde yaşanan inişli çıkışlı diplomatik sü­reç, özellikle yargı bağımsızlığı, ifade özgürlüğü ve göçmen politikaları gibi başlıklarda güveni zedeledi.

3- Pandemi Sonrası Yığılma: Pandemi dö­neminde biriken başvuruların hâlâ eri­tilemediği iddia edilse de bu gerekçe artık ka­muoyunda geçerliliğini yitirmiş durumda. Bu işten en çok etkilenenler kimler diye baktığı­mızda liste epey uzun.

Uluslararası fuarlara, iş görüşmelerine veya toplantılara katılacak olan iş insanları, sanayiciler, ihracatçılar, akademik iş birlikleri kapsamında Avrupa’ya gitmek iste­yen yüksek lisans ve doktora öğrencileri, aile­lerini ziyaret etmek isteyen Türk vatandaşları, tıbbi tedavi amacıyla Avrupa’ya gitmek isteyen hastalar, üniversite kazanan öğrenciler, Türk nakliye sektörünün neferleri, yani şoförler.

Bu grupların tümü, uzun randevu bekleme süreleri, yüksek ret oranları ve artan mali yüklerle karşı karşıya. Üstelik şoför vizelerindeki sorun taşı­macılık sektörümüzü, ihracatımızı ve ekonomi­mizi derinden zarara uğratmakta. Avrupa Kon­seyi’nin 2023’te yayımladığı bir raporda, bazı Schengen ülkelerinin Türk başvurularında ay­rımcı tutumlar sergilediği açıkça belirtilmiş, vi­ze sürecinin şeffaf, öngörülebilir ve nesnel kri­terlere dayanması gerektiği, aksi halde Avru­pa’nın kendi demokratik değerlerini inkâr ettiği vurgulanmıştı.

Türkiye ne yapıyor?

2024 başında Türkiye, AB’ye vize süreçleri­nin adil ve hızlı yürütülmesi konusunda resmi nota verdi. Ancak bu girişimlerin sahada somut bir iyileşmeye dönüşmediği açık. Bazı çevreler, Türkiye’nin de “karşılıklılık ilkesi” gereği ba­zı AB ülkelerine vize uygulamasına geçmesini savunuyor. Ancak bu yaklaşımın ticaret, turizm ve diplomatik ilişkilere zarar verme ihtimali ne­deniyle geniş destek bulmuş değil. Çözüm adına vize kolaylaştırma anlaşmaları yeniden masa­ya yatırılmalı, Türkiye ile AB arasında 2013’te imzalanan Geri Kabul Anlaşması’nın yükümlü­lükleri karşılıklı olarak yeniden değerlendiril­meli. Yanı sıra erasmus, iş dünyası, sanat ve kül­tür alanında kısa süreli vizelerde kolaylaştırıcı sistemler getirilmeli.

Şeffaflık ve gerekçeli ret zorunluluğu yasal bir çerçeveye bağlanmalı. Av­rupa Birliği’nin Türk vatandaşlarına yönelik vi­ze uygulamaları, salt bir güvenlik veya göç me­selesinden öte, bir değerler testi hâline gelmiş durumda. İnsan hakları, özgürlük ve hukukun üstünlüğü gibi ilkeleri savunduğunu iddia eden bir yapının, milyonlarca Türk vatandaşını bu şe­kilde kapıdan çevirmesi, Avrupa’nın inandırıcı­lığını da sorgular hale getiriyor. Bu kriz yalnız­ca Türk halkını değil, aynı zamanda Avrupa’nın gelecekteki çok kültürlü yapısını ve karşılıklı iş birliğini de ilgilendiriyor. Vize duvarları, iletişi­mi değil, kopuşu besliyor.

Vize meselesi, sadece bir konsolosluk sorunu değildir. Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin geleceği için sembolik an­lamlar taşıyan bu konu, karşılıklı güvenin ye­niden tesisi açısından kritik önemdedir. Avru­pa’nın vize kapılarında bekleyen Türkiye, sade­ce bir ülkenin halkı değil; aynı zamanda doğuya açılan köprüsü, stratejik ortağı ve ortak değerle­rin potansiyel taşıyıcısıdır. Hiç şüphesiz o kapı­lar açıldığında kazanan yalnızca Türk vatandaş­ları değil, Avrupa’nın kendisi olacaktır.

Yazara Ait Diğer Yazılar