Ünlü insanlar bizi neden bu kadar etkiliyor?
PROF. DR. UĞUR BATI
ugur.bati@dunya.com
Televizyoncular, magazin figürleri, influencerlar… Ve diğer ünlü, yarı ünlü kişiler… Hayatımızda ne kadar çok yer tutuyorlar ve bizi ne kadar çok etkiliyorlar. Neden ünlülerin yaptıklarını yapmak ister, onlar gibi olmak isteriz? Cevabı bir maymundan alacağız...
Ünlü insanlar bizi neden bu kadar etkiliyor?
“İptilanın her türlüsü kötüdür; narkotik ister alkol, ister morfin, ister idealizm, ister hayranlık olsun.”
-Carl Jung, 1960
Yaşamımız, sanat, kültür, televizyonlar; siyasetçiler, iş insanları, magazin figürleri, influencerlar… Ve diğer ünlü, yarı ünlü kişiler. Hayatımızda ne kadar çok yer tutuyorlar ve bizi ne kadar çok etkiliyorlar. Etrafı izlerken New York’tan aklıma bu geldi. Bu soruya cevap bulmak istedim. Önce şununla başlayayım, özet olsun: Baraccio’nun dediği gibi midir? “Zihinde kelimeler değil, onları konuşan ağızları önemlidir…”
İletilerin beyindeki etkililiği için kaynağın güvenilirliği, niteliği, sevilip sevilmemesi zihinde her daim bir faktördür, bunu biliyoruz. İletilerin hedef kitle tarafından güvenilir bulunmasında, kaynağın özellikleri birincil derecede belirleyicidir. İletişim ve ikna araştırmacısı Seth Godin, About Beliefs (İnançlar Hakkında) adlı kitabında bu duruma ilişkin şiirsel bir saptama yapar: “İnsanlar onlara söylediğiniz şeylere inanmazlar. Onlara söylediğiniz şeylere nadiren inanırlar. Arkadaşlarının söylediklerine genelde inanırlar. Kendi kendilerine söylediklerine her zaman inanırlar. Gerçek liderlerin yaptığı ise onlara kendilerini anlatacakları hikâyeler vermektir. Gelecek ve değişimle ilgili hikâyeler…”
Yüksek derecede inanılırlığa sahip bir kaynak, iletinin tamamını vermeden önce alıcıya tanıtılırsa ikna edicilik oranı en yüksek düzeyde olacaktır. Araştırmacılar Sternthal, Phillips ve Dholakia iletişimde kaynağın etkililiği konusundaki eserlerinde, güvenilir bir kaynaktan çıkan iletinin, ileti çıkmadan önce kaynak tanıtılırsa insan beyninde ikna konusunda sistematik bir fayda sağlamayacağını belirtirler.

Antropololojik durum
London School of Economics’ten psikolog Satoshi Kanazawa, bu konuda antropolojik bir yoruma gitmiş ve insanoğlunun onaylanmaya karşı bir zaafı bulunduğunu belirtip bunun insanoğlunun avcı-toplayıcı olduğu dönemlere kadar uzandığını dile getirmiştir. Kanazawa’nın buna verdiği örnek, ‘ilk insanların gördüğü kişinin ona saldırabilecek bir yabancı değil, tanıdık olduğunu anlayınca rahatlaması’ durumudur. Ünlülerin zihinde bıraktığı etki de büyük oranda bu paralelde bir etki durumudur.
Burada kaynağın çekiciliği durumundan söz ediyoruz. Bu, iletiyi gönderenin tanınması, sevilmesi ve özdeşliği olarak ifade edilebilir. Kaynağın benzerliği yaklaşımına göre, insanların kendilerine çeşitli yönlerden benzeyen kaynakların iletileri, benzemeyenlerinkine göre çok daha etkili olduğu kabul edilmektedir. Benzerliğin iki yönü bulunmaktadır: Demografik benzerlik ve ideolojik benzerlik. İnsanlar kendileriyle din, ırk, eğitim, yaş bakımından özdeş buldukları insanlar aracılığıyla daha kolay ikna edilebilmektedir. İnsanlar doğal olarak, paylaşımlarının ortak olduğunu düşündükleri insanları daha iyi anlayabilmekte ve onlara inanma eğilimleri daha fazla olmaktadır. Kaynağa ilişkin ne söylersek söyleyelim, ünlü insanlar söz konusu olduğunda empati ve sempati kavramlarından bahsetmeliyiz.
Bunlardan sempati ünlü sevilen kişiye dair oluşan refleks bir duygu tipindedir. Empati ise ünlüye ait iyi olan her duyguyu insanın kendinde sahiplenmek istemesidir. Beyinde sempati duygusu oluştuğunda primer motor bölge devreye girer. Bu, insanın başkasının yüz ifadesini gördüğünde kendi yüz ifadesiyle başkasının duygusunu anladığını ifade etmesinin yansıması gibidir. Empati duygusu beynin ön lobundan aşağıya doğru bir işlem halinde başlar. Beyinde tüm dikkat duyguya verilir Bu, duyguyu regüle etmemizi sağlar. Her iki durumda da önemli bir olgudan, ayna nöronlardan söze etmek gerekir.
İtalya’da Parma Üniversitesi’nden Giovanni Rizzolatti, Vittorio Gallese ve ekibi 1996 yılında, makak maymunun beyninin ön lobunda ‘ayna nöron’ adını verdikleri değişik bir motor nöron hücresi keşfettiklerini duyurdu. Ayna nöronlar, bir başka insanın duygularını anladığımızda, onlarla özdeşleşmek istediğimizde devreye girer. Ayna nöronlarının bulunduğu nöron grupları bilincimizin dışındadır. Bir şekilde doğal yapımızın içinde yaratılışımız gereği mevcuttur ve motor nöron adı verilir.
Peki, neden ünlülerin yaptıklarını yapmak ister, onlar gibi olmak isteriz? Cevabı bir maymundan alacağız...
Bir deneyle konuyu anlamak
1996 yılında İtalya’da Parma Üniversitesi’nde bir araştırma laboratuvarında “tesadüfen” önemli bir bilimsel buluş yapılır. Laboratuvarda Giacomo Rizzolatti önderliğindeki ekip, maymunlar üzerinde bir deney sürdürmektedir. Konu, düşünce okuma üzerinedir. Araştırmacılar özellikle maymunların beynindeki f5 bölgesini incelemektedirler. Bu bölge, amaca yönelik hareket bölgesidir. Tanımları tutumları yönlendirir. Bir nevi ateşleme sistemi gibidir. İtalyan araştırmacılar, maymunların önüne farklı türde kesilmiş meyve ve sebzeleri koyduklarında, maymunların f5 bölgelerinin ateşlendiği görülür. Oysaki nesneleri sadece gördüklerinde bölgede bir hareket görülmemektedir.
Maymunun, araştırmacı söz konusu nesneyi alıp uzattığı zaman, ateşlenen nöron ayna nöron olarak adlandırılmış, bunun temelde “aynısını yapmak” üzerine işlev gören özel bir nöron olduğu kabul edilmiştir. Araştırmacılar fark etmişler ki maymun bunları izliyor, izleyince de bu motor nöronlar aktive oluyor. Ayna nöronlar grubu, gözlemlediği diğer eylemleri taklit etmekle sorumludur. Vücut dilini kopyalama, yüz ifadesi-duygusal durumu ‘yansıtma’, ayna nöronun işidir. Sadece anlık taklitler değil, “birisi gibi olma”, onu yansıtma, “onun gibi davranma” isteğinin de oluştuğu yerdir ayna nöronlar.
Ayna nöronlar, işitme ve görmeden başlayarak, bütün duyular aracılığıyla, dış dünyadan gelen sinyalleri alıp, bir nevi onların fotokopisini saklayan hücreler olduğu için ünlüler hakkındaki tüm anlamların, tüm deneyimlerin saklandığı kutucuklardır. Aynı zamanda ayna nöronlara “topluluk psikolojisinin” ortaya çıkmasında aktif rol verildiği anlaşılmaktadır. Bir spor müsabakası seyrederken insanların birbirlerini taklidi, mitinglerde insanların daha sonraları kendilerinin bile hayretle karşıladığı aşırılık ve taşkınlıkları, ayna nöronların rollerine birer örnektir.
Bitirelim. Ünlü insanların yaşadıkları, kararları, ya da stili bize ilham veriyor. Aslında bir nevi aynamız gibi, onların hikayelerinde kendimizden bir parça buluyoruz. Aslında nörobilim açısından baktığımızda, ünlü insanların bizi etkilemesi beynimizin sosyal öğrenme ve taklit mekanizmalarına dayanıyor. Beynimiz, özellikle de ayna nöronlar, başkalarının davranışlarını gözlemleyip bunlardan bir şeyler öğrenmek ve empati kurmak için evrimleşmiş durumda. Dolayısıyla ünlüler gibi toplumda öne çıkan figürler, beynimizde daha fazla dikkat çekiyor ve onların davranışları bizim için önemli birer referans haline gelebiliyor. Durum bundan ibaret.