Uzak olmayan doğu
Uzak Doğu denilince çoğunlukla Çin, Japonya, Güney Kore, Tayvan, Hong Kong ve Güneydoğu Asya ülkeleri (özellikle Singapur, Malezya, Endonezya, Vietnam, Tayland) kastedilir. Bu bölge, hem ekonomik büyüklüğü hem de üretim-tedarik zincirindeki merkezi rolü nedeniyle son 30 yılda küresel ekonominin en stratejik coğrafyası haline geldi.
Çin’in başlattığı ve ticaretin yönünü kalıcı olarak değiştiren, aynı zamanda stratejik hamle olan “Kuşak ve Yol Girişimi” ile, kara ve deniz yolları üzerinden Avrupa, Afrika ve Asya’nın birbirine bağlandığı da düşünüldüğünde artık adına Uzakdoğu yerine sadece “doğu” demek çok daha yerinde olsa gerek.
Doğu ülkelerini de içine alan Asya, yüzölçümü ve nüfus bakımından dünyanın en büyük kıtası. Yaklaşık 44.391.000 km2lik alanı ile dünya topraklarının neredeyse yüzde 30’unu kapsarken, dünya nüfusunun da beşte üçünü barındırıyor.
Ve son yıllarda dünya ekonomisinde dikkat çeken bir gerçek var: Asya yükseliyor. Hem ekonomik göstergelerde hem de ticaret hacmindeki artışla birlikte Asya ülkeleri, artık sadece “üreten” değil, aynı zamanda “yön veren” bir konuma geliyor. Trump’lı ABD halen dünyaya hükmettiğini ve en önemli ekonomik güç olduğunu düşünerek yön vermeye çalışsa da, Asya artık küresel ticaretin geçiş noktası haline gelmiş durumda.
Baş aktör Çin
Bu dönüşümün baş aktörü şüphesiz Çin. 1980’lerde reformlarla başlayan dönüşüm, bugün onu dünyanın en büyük ihracatçısı haline getirdi. Ancak Çin yalnız değil. Hindistan, Güney Kore, Endonezya, Vietnam gibi ülkeler de kendi alanlarında küresel arenada ciddi bir yer edinmiş durumda. Eskiden dünya ticaretinin merkezi Batı olarak görülürdü. Avrupa’nın sanayisi, ABD’nin finans gücü belirleyiciydi. Bugün ise tablo değişti. Asya’nın küresel GSYH’den aldığı pay yüzde 35’in üzerine çıkmış durumda. Üretim artık Asya’da yoğunlaştı, tedarik zincirlerinin kalbi burada atıyor.
Bir diğer önemli gelişme ise bölgesel iş birlikleri. RCEP (Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık Anlaşması) gibi girişimler, Asya ülkeleri arasında ticareti kolaylaştırıyor. Bu blok, dünya nüfusunun yaklaşık yarısını ve küresel ticaretin büyük bir kısmını kapsıyor. Üstelik bu ülkeler sadece birbirleriyle değil, Avrupa ve Amerika ile de güçlü ilişkiler kuruyor.
Gelecekte neler olacak
Asya’daki bu büyük dönüşüm sürecine baktığımızda, gelecekte bölgenin sadece ekonomik değil jeopolitik, teknolojik ve kültürel olarak da küresel sistemin merkezine yerleşeceği net bir şekilde görülüyor. Bugün Çin, Japonya, Hindistan, Güney Kore ve ASEAN ülkeleri toplamda dünya ekonomisinin yaklaşık %35-40’ını oluşturuyor. 2040 yılına gelindiğinde bu oranın %50’yi geçmesi bekleniyor. Çin, ABD’yi nominal GSYH açısından geçebilir, Hindistan, genç nüfusu ve dijitalleşme hamlesiyle 3. büyük ekonomi olabilir, Güneydoğu Asya, yeni üretim üssü olarak daha fazla doğrudan yabancı yatırım çekebilir.
Tüm bunların yanı sıra Asya, yalnızca “üreten” değil, artık “icad eden” bir kıtaya dönüşmüş durumda. Yarı iletkenler, yapay zeka, yeşil enerji, dijital ödeme sistemleri gibi alanlarda Tayvan, Güney Kore, Çin ve Japonya büyük yatırımlar yapıyor. Öte yandan Asya’daki patent başvuruları ve Ar-Ge harcamaları Batı’yı yakaladı, hatta bazı alanlarda geçti. Çin öncülüğünde kurulan Asya Altyapı Yatırım Bankası (AIIB) ve Yeni Kalkınma Bankası, Batı’nın hâkim olduğu IMF ve Dünya Bankası’na alternatifler sunarken, Yuan’ın uluslararasılaşmasıyla doların egemenliğine karşı bir ekonomik denge unsuru oluşabilir. Diğer yandan ABD’nin Pasifik stratejisine karşı Çin’in artan askerî ve diplomatik gücü, bölgeyi yeni bir soğuk savaş alanına çevirebilir.
Tarihte birçok kez Batı merkezli ekonomik sistemlerin egemenliğine tanık olduk. Ancak artık Asya, yalnızca bir “üretim üssü” değil, bir küresel vizyon sunan aktör haline geliyor. Teknolojide, finansmanda, altyapıda ve hatta kültürde dünyanın yönünü belirleyecek bir kapasiteye sahip. Bu dönüşümün adı artık sadece “Asya’nın yükselişi” değil, “Asya’nın liderliği” olmaya aday. Eğer iç sorunlarını yönetebilir, bölgesel barışı sürdürebilir ve teknolojik dönüşümünü hız kesmeden devam ettirebilirse, 21. yüzyıl tartışmasız Asya’nın yüzyılı olacak.