Yapay zekâ anksiyetesi ve nasıl başa çıkarız!

Yapay zekânın hızla yükselişiyle bir­likte hayatımıza yeni bir kavram gir­di: “Yapay Zekâ Anksiyetesi ya da Kay­gısı”. Bu terim, teknolojik değişimin iv­mesinden kaynaklanan endişe, korku ve belirsizlik duygularını tanımlıyor. Baş­ta ChatGPT olmak üzere hayatımıza hız­la giren ve her gün daha da yetenekli ha­le gelen sayısız YZ aracının gelişimi baş döndürücü bir hız kazandı.

Bu yüzden in­sanların üçte biri kaygılı, beşte biri korku ya da ürperti hissediyor. Aynı anda heyecan ve umut duyanlar da var. Yani kolektif ruh hâ­li “büyülenmiş ama tedirgin” de diyebiliriz. İnişli çıkışlı ve oldukça çalkantılı…

Aslında kaygının kökeni son derece an­laşılır: İşimizin geleceği, özel hayatımız, kontrol duygumuz ve toplumun yönü hak­kında soruların artması. İnsanlık tarihin­deki her devrim gibi, yapay zekâ devrimi de önce belirsizlik doğuruyor, kaygılandırıyor. Bu noktada Prof. Chris Mosunic’in (Calm’ın klinik direktörü) önerdiği stratejiler oldukça yol gösterici:

1 Belirsizlikle yaşayabilmek

Bilinmezlik karşısında ilk refleks di­renmek olur. Oysa direnç kaygıyı artırır. Bu­nun yerine, belirsizliği kabul etmek ve onun­la yaşamayı öğrenmek gerekir. Bedenimizde­ki ve zihnimizdeki rahatsızlığı fark ederek, kendi hızımızda adapte olmalıyız. Arkadaş­larla ya da iş arkadaşlarıyla konuşmak, kay­gıyı paylaşarak azaltır ve bu duyguyla başa çıkmaya yardımcı olur.

2 İnsani duyguları hissetmek

Kaygıyı bastırmak ya da inkâr etmek çözüm değil. Aksine, kendi duygularımızı ta­nıyıp hissetmemiz gerekir. Anksiyeteyi ya­zıya dökmek, öz farkındalığımızı artırmak, kendimizi merkeze almak, korkumuzun, hu­zursuzluğumuzun hangi kök problemlerden kaynaklandığını anlamaya yardımcı olur. “Abartıyorum” demek yerine, “kaygım ba­na bir şey anlatıyor” diyebilmek sağlıklı bir adımdır.

3 Felaket senaryolarını yakalamak

Bilinmezlik karşısında en kötü ihti­malleri düşünmek doğaldır. Ama çoğu zaman bu senaryoların gerçekleşeceğine dair kanıt yoktur. Hatırlayın: Telefon, bilgisayar, inter­net çıktığında da benzer korkular vardı, ama adapte olduk. Bugün de aynı dengeyi kura­biliriz. Odaklanmayı “şimdi ve buraya” çek­mek, geleceği daha az korkutucu hale getirir.

4 Siyah-beyaz yerine grileri görmek

“Ya tamamen iyi ya da tamamen kötü” dü­şüncesi, kaygıyı körükler. Yapay zekâ tar­tışmaları da genellikle bu uçlarda yapılıyor. Oysa gerçek, çoğunlukla ortada ve denge­de. Hem büyülenmiş hem tedirgin olabiliriz. Hem endişeli hem heyecanlı… Bu çelişkilere yer açmak zihinsel esnekliği artırır ve daha sağlıklı kararlar almamızı sağlar. Oksimoron kavramını anlamak ve hayatın oksimoron ol­duğunu kabullenmek rahatlamak için bir al­ternatif olabilir.

5 İnsan kalmayı hatırlamak

Yapay zekânın aşırı bağımlılık yara­tabileceği korkusu, “insanlığın sonu” sorula­rını tetikliyor. Bu kaygıya karşı en güçlü pan­zehir, insani olanı kucaklamak. Küçük an­ların farkına varmak (bir kahkaha, bir dost bakışı), yüz yüze bağlantılara zaman ayır­mak, doğada vakit geçirmek, müzik dinler­ken tüylerin diken diken olması… Bunlar bizi insan yapan değerler. Teknolojiye kapılıp gi­den zihinlerimizi, bu sıradan ama mucizevi deneyimler toparlar.

Sonuç: AI anksiyetesi, hayatımıza nüfuz eden en yeni toplumsal kaygı. Ancak unutma­yalım: Kaygı, aynı zamanda adaptasyon sin­yalidir. Onu bastırmadan, insanî kapasitemi­zi hatırlayarak ve belirsizlikle barışarak bu dönemi avantaja çevirebiliriz. Yapay zekâdan korkmak yerine, onunla birlikte büyümeyi öğrenebiliriz. Gelecek, kaygının değil cesa­retin şekillendireceği bir alan olacak. Yeter ki korkuyu rehber, merakı pusula yapabi­lelim. AI, insanlığın rakibi değil; doğru kul­lanıldığında gelişimimizin hızlandırıcısıdır. Şirketler, bireyler ve toplumlar bu farkında­lıkla hareket ederse, “anksiyete çağı”nı değil, “yenilenme çağı”nı başlatabiliriz. Kaygıyı bir fren değil, bir uyarı sinyali gibi gör­mek; teknolojiyi ise riskten çok fırsat ka­pısı olarak değerlendirmek zorundayız.

Kaynak: https://www.calm.com/blog/ai-anxiety-tips

Yazara Ait Diğer Yazılar