Yapay zekânın nükleeri: AGI ve Türkiye
Dünya, sessiz ancak derinden sarsan bir “Yeni Soğuk Savaşın” eşiğinde. Ancak bu kez cepheleşme, nükleer silahların değil, Yapay Genel Zekâ (AGI - Artificial General Intelligence) ekseninde şekilleniyor.
Bu stratejik rekabette belirleyici olan, yalnızca hız değil, aynı zamanda derinlik, entegre bir vizyon ve proaktif adaptasyon yeteneği. AGI, insan beyninin teorik olarak yapabileceği her şeyi gerçekleştirme kabiliyetine sahip sistemleri ifade ediyor. Bu tanım, karmaşık kod yazmaktan, özgün teoriler üretmeye, stratejik kararlar almaktan, kritik verileri analiz etmeye kadar geniş bir yelpazeyi kapsıyor.
Üstelik bu yetenekler, kusursuz bir doğrulukla ve teorik olarak sınırsız ölçeklenebilirlikle sunuluyor. DeepMind CEO’su Demis Hassabis’in 2030 yılından hemen sonra AGI’nin aktif hale geleceğine dair öngörüsü, Elon Musk ve Sam Altman gibi vizyonerlerin bu sürecin zaten başladığına dair görüşleriyle pekişiyor. AGI, yalnızca bir teknolojik ilerleme değil; jeopolitik dengeleri yeniden şekillendirecek, ekonomileri dönüştürecek ve toplumların geleceğini belirleyecek bir devrim niteliğinde.
Ön saflarda savaşanlar resmen seferberlik halinde!
Günümüzde YZ teknolojisini geliştiren ülkeler, doğal olarak AGI alanında da öncü olmayı hedefliyor. Ancak bu ülkeler yalnızca yazılım, donanım ya da bunlara bağlı ürün ve hizmetler geliştirmekle kalmıyor; aynı zamanda ekonomik güç, savunma kapasitesi ve veri egemenliği gibi kritik alanlarda da üstünlük kurmaya çalışıyor.
Amerika Birleşik Devletleri ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin AGI’ye yönelik devasa yatırımları, artık ulusal güvenlik stratejilerinin ayrılmaz bir parçası haline gelmiş durumda. Suudi Arabistan ise yalnızca petrol gelirlerinin konforuna yaslanmıyor; AGI destekli veri merkezleriyle küresel güç haritasında iddialı bir yer edinmek için büyük bir hızla ilerliyor. Avrupa ise düzenleyici çerçevelerle bu dinamik rekabette stratejik bir denge kurmaya çalışıyor.
AGI sahnesinde lider olamayacağını bilen ülkeler bile sistem dışı kalmamak için kapsamlı bir dijital seferberlik başlatıyor. Erken yaşta algoritmik düşünceyi merkeze alan müfredatlar geliştiriliyor, üniversitelerde AGI odaklı araştırma merkezleri hızla çoğalıyor. Girişimcilik ekosistemleri, kamu destekli risk sermayesiyle besleniyor. Altyapıdan hukuk sistemine, enerji arzından veri egemenliğine kadar her unsur, dijital çağın yeni güç oyunu için senkronize ediliyor. Çünkü mesele sadece teknolojik değil; bu çağda var olabilmek için yeni bir milli bilinç inşa etmek gerekiyor.
Türkiye bu dönüşümün neresinde? Neler yapılmalı?
Türkiye, bu küresel AGI dönüşümünde sahip olduğu potansiyellerle dikkat çekiyor. Genç ve dinamik nüfusu, mühendislik yetkinliği yüksek insan kaynağı, stratejik coğrafi konumu ve büyük veri üretme kapasitesiyle, bu yeni çağda etkin bir oyuncu olabilir. Ancak bu potansiyelin stratejik bir vizyonla harekete geçirilmesi ve toplumsal ölçekte sahiplenilmesi, ülkenin gelecekteki yerini belirleyecek.
-AGI alanında derinleşecek uzman kadroların yetişmesi için yüksek lisans ve doktora düzeyinde özel burs ve araştırma fonları sağlanmalı.
-Mevcut iş gücünün “YZ yerlisi” (AI-native) becerilerle donatılması amacıyla, iş dünyasına yönelik Yetkinlik Geliştirme Merkezleri kurulmalı.
-Teorik bilgi ile sanayi pratiğini buluşturacak AGI odaklı Ar-Ge ve inovasyon merkezleri, üniversite-sanayi iş birliğiyle yaygınlaştırılmalı.
-Gelecek nesillerin algoritmik düşünme ve veri analizine hâkim olabilmesi için, K12 düzeyinden itibaren sistematik bir eğitim reformu yapılmalı.
-AGI sistemlerinin enerji ihtiyacını karşılayacak yenilenebilir ve sürdürülebilir altyapı yatırımları önceliklendirilmeli.
-AGI ekosisteminin kapsayıcı ve verimli çalışabilmesi için, ülke genelinde yüksek hızlı, kesintisiz ve erişilebilir internet altyapısı sağlanmalı.
En fazla 5-6 yıl sonra etkinleşecek ve her şeyi belirleyecek olan AGI çağında söz sahibi olmak için “yön veren”, oyunda kalmak için “hazırlıklı ve atak” olmak gerekiyor. İkinci seçenek için harekete geçsek mi?