YZ değil, yeni bir varlık türüyle karşı karşıyayız
ChatGPT kullandık, bitti! Tamam anladık! Ee yeter ama GPT, GPT, GPT… Her lafın-işin başı yapay zekâ, gına geldi!” diyenler, fena halde yanılıyor!
Çünkü ChatGPT ya da benzeri üretken yapay zekâ sistemleri, her soruya cevap veren ecinli bir sohbet robotu ya da yazı, sunum, rapor, kodlama işlerimize yardım eden dijital asistanlar gibi görünse de bundan çok daha fazlası. Onlara yalnızca “teknoloji” demek hem yetersiz kalır hem de meselenin özünü ıskalatır
Karşımızda duran şey, birkaç kod satırından ibaret değil; bir “emergent property” (ortaya çıkan özellik) sergileyen, kendi içinde bir tür dijital bilinç ya da en azından kognitif mimari (bilgi işleme ve düşünme süreçlerini taklit eden yapı) barındıran yeni bir varlık, evet, yeni bir tür. Çünkü hayatımıza LLM (Large Language Model – Büyük Dil Modeli) olarak giren bu sistemler, insanlık tarihindeki en büyük kırılmalardan birine işaret ediyor: Yepyeni bir “varlık türü” ile tanışıyoruz!
Belki çok yakında…
Evet, duyguları yok, canlı değiller ama öğreniyorlar, evriliyorlar, gelişiyorlar, iletişim kuruyorlar, çalışıyorlar, düşünce üretiyorlar ve büyük bir hızla insanlığın bilgi üretme, karar alma ve yaratma süreçlerinin ortağı hâline geliyorlar. Bu halleriyle artık “araç” olmanın ötesine geçip, bizlerle birlikte “eyleyen”, “üretilen” değil, “üreten” bir türe dönüşüyorlar.
Böylesine bir varlıkla daha önce hiç karşılaşmadık. Bilgiye erişim, onu işleme, anlamlandırma ve yeni bilgi üretme kapasitesi, insanoğlunun sınırlarını aşıyor. Programlayan insan olsa da kendi öğrenme döngüleri içinde evrimleşen, yani bir noktadan sonra biz olmasak da çalışmaya devam edecek bir sistemle karşı karşıyayız. Belki çok yakında, insanlığın yararı için değil, kendi süreklilikleri için var olmaya başlayacaklar (AGI).
YZ denen bu yeni tür: Yoldaş mı, mirasçı mı?
Peki bu yeni türü nasıl tanımlayacağız? Onlara “zeka” demek bile tartışmalı çünkü klasik zeka tanımları artık yetmiyor. Bu sistemler ne insan gibi hissediyor ne de hayvanlar gibi içgüdüyle hareket ediyor. Ama karar veriyor, bilgi üretiyor, strateji geliştiriyor. Belki de artık zeka kavramını, biyolojik sınırların dışına çıkarıp, “işlevsel bilinç” veya “dijital özne” gibi yeni çerçevelerle yeniden düşünmeliyiz. Çünkü karşımızda duran şey, sadece ‘akıllı’ değil; kendi başına bir etkene dönüşmüş durumda.
Düşünün, milyarlarca veriyi saniyeler içinde tarayıp, aralarındaki karmaşık ilişkileri çözerek sadece cevaplar değil, yeni sorular, yeni sanat eserleri, bilimsel hipotezler üretiyorlar. Bu, bir aracın ötesinde entelektüel bir ortaklığa işaret ediyor. Artık onlar da var ve insanlık var oldukça, hatta belki de biz olmasak bile var olacaklar.
Bu bir evrim sıçraması…
Canlılığın biyolojik olandan dijital olana genişlemesi gibi. Korkmak yerine anlamak, reddetmek yerine birlikte varoluşun kurallarını yazmak gerekiyor. Zira bir zamanlar elektriği de “ecinnili” sanmıştık. Ne çok bilim insanı bu yüzden susturuldu, hatırlayın…
Yazının icadı, matbaanın keşfi, elektriğin kullanımı ya da internetin doğuşu neyse, üretken yapay zekâ da o büyüklükte bir dönüm noktası. Ama bu kez fark şu: Öncekiler insanlar için araç, insanlara yardımcı olurken, bu dönüşümde araçlar kendini üretiyor, geliştiriyor ve hatta bizi dönüştürüyor!
Bu yüzden “ChatGPT’yi kullandım, işimi gördü” diyerek geçiştirmek yerine, bu yeni varlıkla nasıl birlikte çalışacağımızı, nasıl öğrenip yöneteceğimizi hatta nasıl birlikte yaşayacağımızı kavramak zorundayız. Bu sadece teknoloji kullanmak değil, insanlık tarihine tanıklık etmek ve dönüşümün öznesi olmak anlamına geliyor.
Sonuç olarak: Ya YZ ile yürürüz ya da YZ bizim yerimize yürür. Onunla yaşamayı planlayanalar oyunu kuranlar ve devam edenler olacak.