2024’ün kriz karnesi: Neden sınıfta kalındı?

Bu yıl krizler azalmadı, biçim değiştirdi. Sayıca daha az gibi görünseler de kurumların iç yapısını hedef alan, daha derin, daha çok katmanlı, daha uzun vadeli etkiler barındıran krizler öne çıktı. Artık mesele yalnızca krizleri yönetmek değil; onları var eden yapısal zaafları görmek, anlamak ve dönüştürmek.

The Institute for Crisis Ma­nagement (Kriz Yöneti­mi Enstitüsü), her yıl dün­ya genelinde kurum ve markaların karşılaştığı krizleri mercek altına alıyor. Küresel medyada yer bu­lan binlerce haber incelenerek ha­zırlanan bu çalışma, krizleri konu başlıklarına göre sınıflandırıyor; nerede, ne türden ve nasıl krizlerin öne çıktığını ortaya koyuyor. ‘Yıl­lık Kriz Raporu’, sadece yaşanmış krizlerin dökümünü sunmakla kal­mıyor; aynı zamanda kurumlara gelecekte nereden kırılabilecekle­rini hatırlatan bir uyarı belgesi iş­levi görüyor.

Bu raporu yıllardır dikkatle ve istikrarlı biçimde takip ediyorum. Çünkü bu belge yalnızca kurumla­rın karşılaştığı krizleri değil, o yılın kurumsal ve toplumsal ruh hâlini, sistemsel zaaflarını, değişen risk dinamiklerini de gözler önüne se­riyor. Dünya Gazetesi için 2022 ra­porunu “Krizsiz bir dünya mı? Yok öyle bir şey” başlığıyla değerlendir­miştim. 2023 yılına dair analizim­de ise “Yine krizlerle dolu bir yıl ge­çirmişiz” demiştim. Her iki yılda da krizlerin hem sayısı hem de gö­rünürlüğü yüksekti. Ancak bu yıl, bambaşka bir tabloyla karşı karşı­yayız: Krizler görünürlüğünü değil, yapısını değiştirmiş gibi duruyor.

Kriz sayısı düşmüş gibi ama…

2024 yılı boyunca dünya ge­nelinde toplam 1 milyon 134 bin 388 kriz haberi medyada yer al­dı. 2023’te bu sayı yaklaşık 2 mil­yon seviyesindeydi. Yani görünür­de neredeyse yarı yarıya bir azalma söz konusu. Ancak bu düşüş, kriz­lerin azaldığı anlamına gelmiyor. Çünkü aynı raporun içinde yer alan başka bir veri, bu iyimserliği hızla sorgulatıyor.

Bu yıl yaşanan krizlerin yüzde 75’i, ‘smoldering’, yani yavaş yanan ve zaman içinde sinyal göndere­rek gelen krizler olarak sınıflandı­rılmış. Yani yaşanan her dört kriz­den üçü; ani patlamalardan değil, zaman içinde gelişen, çoğu zaman fark edilmemiş ya da fark edildiği hâlde önlem alınmamış sorunlar­dan oluşuyor. 2023’te bu oran yak­laşık yüzde 50 düzeyindeydi. Bu dramatik artış, sadece bir teknik ayrıntı değil; kurumsal reflekslerin zayıfladığını ve riskin doğasını an­lamakta ciddi bir sorun yaşandığı­nı gösteriyor.

Burada temel soru şu: Bu kadar yüksek oranda yavaş gelişen kriz yaşanmışsa, kurumlar bu sinyal­leri neden zamanında göremedi? Her bir krizi ayrı ayrı değerlendir­mek elbette mümkün değil. Ancak tablo bize şunu söylüyor: Krizle­rin büyük kısmı, aniden patlayan olaylardan değil; uzun süredir göz ardı edilen, fark edilse bile gerek­li müdahale yapılmayan süreçler­den doğmuş olabilir. Bu da dışsal risklerden çok, içsel zaaflara işa­ret ediyor.

Sonuç net: Dünyanın kurumla­rı ve markaları, krizleri önleme ve hazırlık karnesinde bu yıl da sınıfta kalmış gibi görünüyor. İnsan me­rak ediyor: Dört krizden üçü önce­sinde sinyal vermiş olabilirken, bu dumanı fark etmeyen yönetimler ne yapıyordu?

Yönetsel zaafiyet: Krizlerin ana kaynağı

2024 raporunun en çarpıcı bul­gusu, krizlerin en çok yönetsel za­afiyetten (kötü/hatalı yönetim) kaynaklanması oldu. 2022’de yüz­de 7,1 olan bu kategori, 2023’te yüz­de 8,5’e yükselmişti. 2024’te ise oran yüzde 21,5’e fırladı. Bu, yalnız­ca sayısal değil; yapısal bir alarm.

Yönetsel zaafiyet; hatalı karar al­ma, etik dışı davranışlar, denetim­sizlik, şeffaflık eksikliği ve krizle­re zamanında yanıt verememe gi­bi çok katmanlı sorunları kapsıyor. Rapordaki örnekler bu tabloyu net­leştiriyor: Boeing’in üretim güven­liği krizleri, OpenAI’daki yönetim sarsıntıları, AstraZeneca’nın ve­ri gizliliği ve izinsiz ilaç ithalatıy­la ilgili ihlalleri, Qantas’ın müşte­ri hizmeti başarısızlıkları ve iptal edilen uçuşlar nedeniyle karşılaş­tığı kamuoyu ve regülatör tepkisi, Cummins Diesel’in 2 milyar dolar­lık emisyon manipülasyonu ceza­sı, Disney, RTX/Raytheon, Hyun­dai Motor ve Cloopen Group gibi kurumlarda ortaya çıkan sistemsel yönetişim sorunları…

Bu krizler, sadece iletişim ekibi­nin değil; yönetim kurulunun, CE­O’nun, kurumsal kültürün de sor­gulanması gerektiğini gösteriyor. Çünkü krizler sadece dışarıdan gelmiyor. Kurumun kendi içinden de çıkıyor. Bu bir iletişim sorunu değil; bu bir yönetişim krizidir.

Toplu davalar yükselişte: Hesap mahkeme salonunda soruluyor

2024’te krizlerin yüzde 17,9’u toplu davalardan oluşuyor. 2023’te bu oran yüzde 11,3’tü. Artış dikkat çekici. Bu krizler genellikle birden fazla kişinin ya da topluluğun ürün güvenliği, çevre ihlali, ayrımcılık veya gizlilik ihlali gibi gerekçelerle açtığı ortak davaları kapsıyor.

Kurumlar için bunlar artık sa­dece bir dava değil; bir itibar tes­ti. Çünkü kriz mahkemeye taşın­dığında, açıklama değil; hesap ge­rekiyor.

Çalışan protestoları ve işçi grev­leri de yükselişte. 2023’te yüzde 4,6 olan bu kategori, 2024’te yüzde 10,04’e çıkmış. Otomotiv ve sağlık sektörlerinde yaşanan büyük grev­ler; yalnızca maaş değil, adalet, gü­venlik ve katılım taleplerini dile ge­tiren kriz biçimlerine dönüştü.

Artık çalışanlar yalnızca ücret değil; değer istiyor. Bu krizler, sade­ce ‘insan kaynağı’ yönetimini değil; insanı gerçekten anlayan bir ku­rum kültürünün var olup olmadığı­nı sorgulatıyor.

Ayrımcılık: Geriye giden eşitlik mücadelesi

2024 raporunda ayrımcılık kay­naklı krizler başlığı, önceki yılla­ra kıyasla ciddi bir artış göstermiş. 2022’de toplam krizlerin yalnızca yüzde 3,4’ü bu kategoriye girerken, 2024’te bu oran yüzde 11,6’ya yük­selmiş. Bu tablo, ayrımcılığın da­ha karmaşık ve kalıcı bir hâl aldı­ğını gösteriyor. Raporda cinsiyet temelli eşitsizlikler, işyerindeki adaletsizlikler ve azınlık haklarına dair geriye gidişler öne çıkıyor.

Bu durum, çeşitlilik ve kapsayı­cılık politikalarının yalnızca bir iletişim stratejisi olarak kaldığını, kurum içi uygulamalara yeterince yansımadığını düşündürüyor.

Dijital krizler: Veri kaybı, güven kaybı

Siber suçlar 2024’te krizlerin yüzde 13,3’ünü oluşturuyor. Mic­rosoft, Ticketmaster ve AT&T gibi devlerin maruz kaldığı veri sızıntı­ları, kurumların dijital alt yapıları­nın değil; kriz karşısındaki şeffaf­lıklarının da sorgulanmasına ne­den oldu.

Veri artık sadece bir güvenlik de­ğil; güven meselesi. Krizi doğru yö­netemeyen, veriyi iyi koruyamayan, sorumluluk almaktan kaçınan her kurum, bu alanda da kaybediyor.

Sonuç: Sayı az, derinlik çok

Bu yıl krizler azalmadı, biçim değiştirdi. Sayıca daha az gibi gö­rünseler de kurumların iç yapısı­nı hedef alan, daha derin, daha çok katmanlı, daha uzun vadeli etkiler barındıran krizler öne çıktı. Ar­tık mesele yalnızca krizleri yönet­mek değil; onları var eden yapısal zaafları görmek, anlamak ve dö­nüştürmek.

2024 raporu bir bilanço değil; bir uyarı niteliği taşıyor. Her kriz, bir yapı sorunudur. Ve bu yapılar, yal­nızca kriz anlarında değil; kriz yok­muş gibi davranılan zamanlarda inşa edilir.

Gerçek kriz yönetimi, gözle gö­rünmeyeni fark etmeye cesaret edenlerle mümkündür.

Yazara Ait Diğer Yazılar