35 milyar dolarlık yatırım refahı düşürebilir mi?! (1)

Ferit Barış PARLAK
Ferit Barış PARLAK AYRINTI ferit.parlak@dunya.com

1 .4 milyar nüfuslu Çin’in zincir marketinde yerli pirincin kilosu 15 TL, yerli dana etinin kilosu 280 TL iken…

1.4 milyar nüfuslu Hindistan’ın zincir marketlerinde yerli pirincin kilosu 16 TL, yerli etin kilosu 295 TL iken… 50 milyon nüfuslu, ekonomik krizdeki Arjantin’in zincir marketinde yerli pirincin kilosu 13 TL, yerli dana etinin kilosu 120 TL iken; restoranında 1 kilo pişmiş bonfilenin fiyatı 180 TL iken…

Savaştaki Rusya’nın marketlerinde ayçiçek yağının kilosu 19 TL, unun kilosu 12 TL iken… Ambargolar ve savaş beklentileri nedeniyle ekonomideki olumlu beklentilerini tüketmiş İran’ın marketlerinde tereyağının kilosu 170 TL, peynirin kilosu 130 TL iken…

★★★

Yani… Türkiye’de fiyatlar, dünya ülkelerinde ki fiyatlara göre iki üç kat yüksekken.. Türkiye’de ki şişelenmiş su fiyatları dahi Fransa’yla aynı fiyata çıkmış, hatta geçmişken… Sorunun sorumluluğunu enerji/navlun gibi maliyetlere, üretim yetersizliğine hatta üretimin verimliliğine, hatta aracıya/son satıcıya yüklemek kolaycılık olur…

★★★

Öyle ya… 25 cente ithal edilen yağın kilosu markette 1.4 dolar; 3.5 dolara ithal edilen karkas etin kilosu kasapta 20 dolarsa… Ve buna benzer, binlerce ürün örneği varsa… Bu ürünlerin ithalatçıları, yerli üreticiye avantaj sağlayacak, örneğin yük treni/deniz taşımacılığının gelişimini ister mi? Örneğin sulama projelerinin tamamlanmasını/geliştirilmesini ister mi? Ürün geliştirecek beşeri sermayenin artmasını/gelişmesini ister mi?

★★★

Dün özetlemiştim… 35 milyar dolarlık Dünya Bankası kredisi… Düşük faizi ve üretime/verimliliğe odaklanma zorunluluğu nedeniyle, diğer kredi alternatiflerine göre her şartta “büyük avantaj ve fırsattır…” Ama… Sadece kredi ile üretimin/ verimliliğin artırılamayacağı gerçeğini de görmek gerekiyor…

★★★

Öyle olsaydı… 2017-2018’de KGF kefaletiyle üretimin/büyümenin sürdürülebilirliği için kullandırılacağı ifade edilen 350-400 milyar TL’lik kredinin artırdığı üretim/verimlilik ile bugün dövizi daha düşük fiyatla ve çok çok daha düşük maliyetle bulabiliyor olurduk… En azından et/peynir/un/ şeker/yağ/sebze/meyve gibi “insan verimliliği” için olmazsa olmaz temel besin maddelerine çok daha ucuza erişebilmeliydik…

★★★

Kullandırılan o krediler… (O dönem 70-80 milyar dolar) Yatırımları/üretimi/ istihdamı artırıp, enflasyonu/döviz ihtiyacını düşürüp, alım gücü/refahı yükseltebildi mi? Yoksa yanlış uygulamalar/politikalar nedeniyle sadece ülke borcu ve şanslı azınlığın alım gücünü artırıp, genelin refahını mı düşürdü?

VELHASIL

Borç/kredi üretici sayısını ve daha önemlisi niteliğini artıracak; üretenlerin/ üretilenlerin maliyetini düşürecek; dünyanın ihtiyaç duyduğu temel/teknolojik ürün/hammadde üretiminde fazla verdirecek ve sonuçta döviz ihtiyacını azaltıp/döviz kazandıracak doğru yatırımlara yönlendirilirse büyüme/kalkınma/ refahın katalizörü olabilir…Ve bu yolla kolaylıkla geri ödenebilir; sermaye/tasarruf birikimine aracı olabilir…

★★★

Bu hedefteki yatırımları yerli sermaye/tasarruf ile yapabilmek önceliklidir ama sermaye/tasarruf eksiği varsa DB ve IMF gibi kurumların uzun vadeli ve düşük faizli kredilerinin avantajları kullanılmalıdır… Dünya Bankası ile yapılan 35 milyar dolarlık kredi anlaşmasının ardından, Bakan Mehmet Şimşek ve MB Başkanı Fatih Karahan'ın perşembe günü Washington’da IMF toplantısına katılması ve sonuçları oldukça önemlidir… (Tüketenlerin üretenlerden çok olduğu bir ekosistemde tasarruf/sermaye yerine maalesef borç biriktirilebiliyor)

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar