ABD–İran-İsrail nükleer gerilimi ve Türkiye ekonomisi: Derinleşen jeopolitik riskin yansımaları

Cenk AKYOLDAŞ
Cenk AKYOLDAŞ PİYASA DİNAMİKLERİ cenk.akyoldas@dunya.com

13 Haziran 2025’te İs­rail’in İran’a yöne­lik başlattığı askeri ha­rekât, geçtiğimiz hafta sonu ABD’nin İran’daki nükleer tesislere doğru­dan saldırı düzenleme­siyle yeni bir boyuta ta­şındı. Bu operasyon yal­nızca iki ülke arasında değil; küresel ekonomi, enerji güvenliği ve bölgesel jeo­politik dengeler üzerinde de sar­sıcı etkilere yol açma potansiyeli taşıyor.

Bu gelişme, küresel piya­salarda odak noktasının Hürmüz Boğazı’na yönelmesine neden ol­du. Saldırı, İran’ın savunma ka­pasitesi, bölgesel etkisi ve strate­jik pozisyonu açısından ciddi bir meydan okuma niteliği taşırken, aynı zamanda küresel piyasalarda önemli tedirginlikler yaratmıştır. Bu haftaki yazımda, İran’ın muh­temel tepkilerini dört ana senar­yo çerçevesinde değerlendirerek, Türkiye ekonomisi özelinde enerji ithalatı, cari açık, enflasyon ve pa­ra politikası üzerindeki etkilerini öngörmeye çalışacağım.

İran’ın Jeopolitik kimliği ve ABD saldırısına yanıt olasılıkları

İran, kendini Pers İmparatorlu­ğu’nun tarihsel mirasçısı olarak ta­nımlarken, hep ideolojik ve strate­jik açılardan Batı ile mücadeleye odaklanmış bir devlet konumuna koymuştur. Bu da her daim Orta­doğuda özellikle nükleer çalışma­ları nedeniyle hedefte olmasına yol açmaktaydı. Hafta sonu ger­çekleşen ABD saldırısı, bu tarih­sel iddianın hedef alınması anla­mına gelmektedir. Tabi bu noktada İran’ın vereceği karşılıklar, hem iç politik dengeleri hem de dış angaj­manları açısından belirleyici ola­caktır. Bu noktadan hareketle olası senaryoları incelemeğe çalıştım:

Senaryo 1: İran’ın nükleer çalışmalara son vermesi ve diplomatik geri adım

Bu, piyasaların umut ettiği en iyi senaryo olsa da İran rejiminin ide­olojik yapısı ve halkın Batı’ya karşı oluşmuş tepkisi nedeniyle bu se­çenek zayıf bir olasılık olarak kar­şımıza çıkmaktadır. Bu da bu haf­ta başlaması beklenen diplomatik çözüm ihtimalinin zayıf kalma ris­kini göstermektedir.

Senaryo 2: İran’ın askeri hedefler kısmi misilleme ve gizli nükleer faaliyet

İran, zarar gören nükleer unsur­ları daha güvenli tesislere taşıya­rak faaliyetlerini sürdürürken, sı­nırlı askeri veya siber misillemeler ve olası Hürmüz Boğazından ge­çişlerin yavaşlatılmasıyla pazarlık gücünü artırmaya çalışabilir. Böy­lece, müzakere kapısını açık tutan ama caydırıcılığı da elden bırak­mayan bir strateji olarak karşımı­za çıkmaktadır.

Senaryo 3: Radikal tedbirler stratejisi

Hürmüz Boğazı’nın geçici ka­patılması, Körfez ülkelerinde ABD hedeflerine yönelik düzenli saldırılar ve küresel enerji altya­pılarına siber saldırılar ile elekt­rik kesintileri vb saldırılar bu bağlamda düşünülebilir. Bu se­naryo, Brent petrolünü kısa süre­de 100 doların üzerine taşıyabilir. Kimi raporlarda 120-130$ senar­yoları dillendirilmekte.

Senaryo 4: İçeriden gelecek bir halk hareketi ile rejim değişikliği

Uzun vadede İran içindeki mu­haliflerin olası girişimleri rejimi zayıflatabilir. Ancak bilindiği üzere özellikle dış saldırıların kısa vade­de milliyetçi bir kenetlenme yarat­ması halinde bu senaryonun zama­na yayılması ile mümkün olabilece­ğini de değerlendirmek lazım.

Küresel piyasalarda risk primi ve enerji güvenliği krizi

ABD saldırısı sonrası, Polymar­ket verilerine göre Hürmüz Boğa­zı’nın kapanma olasılığı %62’ye yükselmiştir. Dünya petrolünün yaklaşık %20’sinin geçtiği bu bo­ğazın askıya alınması, arz yönlü krizleri tetikleyebilir. Bu, yalnızca Brent petrol fiyatlarını değil; LNG ve doğalgaz kontratlarını da yukarı yönlü baskılar. OPEC+ üyeleri arzı artırmaya istekli olsa bile, İran’ın misillemeleri nedeniyle üretici ül­kelerin güvenlik riski altında ol­ması, bu arz artışlarını sınırlayabi­lir ve de taşımacılığın baltalanma­sı kısa süreli şoklara yol açabilir.

Son gelişmelerin Türkiye açısından ekonomik ve stratejik sonuçları enerji faturasının şişmesi ve cari açık riski

Türkiye enerji ihtiyacının 2024 yılının ilk 6 ayında toplam üretim içindeki payının %66’ya yüksel­miş olması enerji faturasında olası yükselmeyi sınırlandırırken Pet­rol ithalatında Rusya, Libya ve Ka­zakistan üzerinden gerçekleşiyor olması olası Hürmüz Boğazı kapa­tılmasından sınırlı etkilenmeyi ge­tireceğini göstermekte. Tabi ki ola­sı yüksek petrol fiyatlarının etkisi­ni ölçmek istersek; 2024 sonunda aylık ortalama 6 milyar dolar dü­zeyinde olan enerji ithalatı, Brent petrolünün 100 doları aşmasıyla 8–9 milyar dolara çıkabilir. Bu artış cari açık hem de enflasyon üzerin­de doğrudan baskı oluşturma po­tansiyeline işaret etmektedir.

Enflasyon ve maliyet şokları

TCMB’nin 2025 yılı enflasyon hedefi orta nokta %24, üst nokta %29 olarak belirlenmişti. Ancak petrol, doğalgaz ve elektrik fiyat­larındaki artışın ikinci tur etkile­riyle birlikte ulaştırma, gıda ve hiz­met sektörlerinde zincirleme fiyat artışları kaçınılmaz hale gelirse, bu da manşet enflasyonun üst ban­dın da üstünde gerçekleşme ihti­malini gündeme getirecektir.

Kur riski ve para politikası zorlukları

Enerji fiyatlarının yükselmesiy­le ithalat faturasının ağırlaşması, döviz talebini artırırken TL üze­rindeki değer kaybı riskini de ar­tırması beklenebilir. Bu ortamda TCMB’nin dezenflasyonist duru­şunu sürdürmesi zorlaşır; faiz in­dirimlerinin ötelenmesine ve re­zerv kullanımı ile kuru control altında tutma riskini gündeme ge­tirebilir.

Olası jeopolitik dönüşümler ve Türkiye’nin stratejik konumu

Türkiye, İran-ABD-İsrail gerili­minde diplomatik tarafsızlık çiz­gisini koruyarak bölgedeki denge­leyici rolünü güçlendirebilir. Aynı zamanda alternatif enerji kaynak­ları ve tedarik rotaları (Türkme­nistan, Doğu Akdeniz, LNG anlaş­maları) üzerinden yeni enerji dip­lomasisi modelleri geliştirilebilir. Enerji diplomasisi ve bölgesel ara buluculukla Türkiye’nin jeopoli­tik değerinin güçlendirilmesi çok önem kazanacaktır

Türkiye, enerji tabanlı yeni bir dış şokla karşı karşıya

ABD’nin İran’a yönelik saldırı­sı yeni bir bölgesel çatışma dalga­sının başlangıcı olabilir. Bu süre­cin Türkiye açısından en kritik bo­yutu, enerji temelli dış şokun hem enflasyon hem de döviz kuru üze­rinden iç dengeleri sarsma potan­siyelidir. TCMB›nin para politi­kasında manevra alanı daralırken, maliye politikası ve dış politika un­surlarının da devreye alınması ge­rekmektedir. Stratejik öngörü ve bütünleşik kriz yönetimi, Türki­ye’nin bu tür küresel türbülanslar­dan daha az zarar görerek çıkabil­mesi için olmazsa olmazdır.

ABD–İran-İsrail nükleer gerilimi ve Türkiye ekonomisi: Derinleşen jeopolitik riskin yansımaları - Resim : 1

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar