OVP’de çıpa arayışı ve siyaset-ekonomi dengesi

Türkiye ekono­misi, yeni açık­lanan Orta Vadeli Program (OVP) ile önümüzdeki yıllara dair yol haritasını yeniden çizerken, kamuoyu hem sa­yısal hedeflere hem de uygulama karar­lılığına odaklanmış durumda. Piyasanın beklen­tileriyle karşılaştırıldığında, programın enflasyon ve ma­li disiplin tarafında daha ger­çekçi ama aynı zamanda daha az iddialı bir çerçeve sunduğu dikkat çekiyor.

Özellikle enflasyon hede­finde ortaya çıkan farklılık, tartışmanın merkezinde yer alıyor. Merkez Bankası’nın raporunda 2025 için %27 ön­görülmüşken, OVP’de bu oran %28,5 olarak belirlendi. Bu, kı­sa vadede gerçekçi bir yakla­şım gibi görünse de uzun vade­de %5 hedefine ulaşmak yerine %8’de kalınması, dezenflas­yon çıpasını zayıflatıyor. Ya­tırımcıların beklentisi, hedef­le uyum söyleminin yanında, güveni besleyen nihai bir çıpa idi. Ancak programın bu çıpayı öteler nitelikte olması, “karar­lılık” sorusunu yeniden günde­me taşıyor.

Büyümede tablo dengeli

Büyüme tarafında tablo bi­raz daha dengeli. 2026 için %3,8, 2027 için %4,3 büyü­me hedefleri, piyasanın %4– 4,5 bandındaki beklentileriy­le uyumlu. Orta vadede %5’lik büyüme hedefinin korunması, potansiyel büyüme söyleminin hâlâ merkezde olduğunu gös­teriyor. Buna karşın mali di­siplin tarafında piyasanın bek­lentisi daha sıkıydı. 2028’de bütçe açığının %2’nin altına inmesi beklenirken, OVP’de bu oran %2,8’de kalıyor. Şim­şek’in “faiz dışı fazla” vurgusu önemli ama piyasa, mali çıpa­nın daha güçlü sahiplenilmesi­ni istiyordu.

Cari açık tarafında ise OVP daha çok yapısal dönüşüm baş­lıklarıyla yetindi. Ticaret po­litikası, ithalat bağımlılığının azaltılması ve rekabetçiliğin artırılması öne çıkarıldı. Ancak piyasa, net rakamsal bir patika görmek isterdi. Bu da OVP’nin “daha az iddialı” olarak algılan­masının bir başka nedeni.

Ekonomi cephesindeki bu tartışmalar sürerken, Türki­ye Cumhuriyet Merkez Ban­kası (TCMB) Para Politikası Kurulu son toplantısında po­litika faizini 250 baz puan in­direrek %43’ten %40,5’e çekti. Karar metninde, enflasyonun ana eğiliminin yavaşladığı, ta­lep koşullarının dezenflasyo­nist düzeyde olduğu ve hiz­met fiyatlarının yukarı yönlü baskısının sürdüğü vurgulan­dı. TCMB, sıkı para politikası­nı fiyat istikrarı sağlanana ka­dar sürdüreceğini belirtse de, piyasanın dikkat ettiği nok­ta OVP’deki enflasyon hedef­leriyle bu politikanın uyumlu olup olmayacağı.

Ekonomi-siyaset ilişkisi­ni şekillendiren bir diğer gün­dem ise CHP kurultay dava­sı. Ankara 42. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülen dava­da, 2023’teki 38. Olağan Kurul­tay ve 2025’teki 21. Olağanüs­tü Kurultay’ın iptali tartışılı­yor. Yoğun güvenlik önlemleri altında süren duruşma, taraf­ların beyanlarının alınmasının ardından ekim ayına ertelendi. Bu dava, sadece parti içi denge­leri değil, Türkiye’deki siyasi belirsizlik algısını da besliyor.

Sahadaki adımlara da bakılyor

Tam da bu noktada ekono­miyle siyaset arasındaki pa­ralellik dikkat çekici. OVP’de “çıpa arayışı” nasıl ki yatırım­cı güveninin merkezinde yer alıyorsa, siyasette de istikrar ve kurumsal güven aynı dere­cede belirleyici. Piyasa aktör­leri artık sadece hedeflerin yazılmasına değil, sahadaki adımların kararlılığına ve sür­dürülebilirliğine bakıyor. Ben­zer şekilde, toplum da sade­ce söylemlere değil, siyasi ku­rumların işleyişine ve güven tesisine odaklanıyor.

Sonuç olarak, Türkiye’nin önündeki kritik eşik iki boyut­ta da aynı: Yazılan hedeflerin ötesinde, tutarlılık ve kararlı­lıkla güven tesis etmek. Eko­nomide çıpa arayışı, siyasette meşruiyet tartışmalarıyla bir­leştiğinde, geleceğe dair bek­lentilerin yönü de bu adımla­rın samimiyetine bağlı olacak. OVP’nin başarısı, TCMB’nin kredibilitesi ve siyasette ku­rumsal istikrar birbirinden ba­ğımsız değil. Çünkü piyasa da toplum da artık net bir şey is­tiyor: Söylenenle yapılan ara­sındaki mesafenin kapanması.

Yazara Ait Diğer Yazılar