Tarifeler gölgesinde enflasyonla mücadele

Küresel ekonomik sistemde taşlar ye­niden oynuyor. ABD Başkanı Donald Trump’ın Avrupa Birliği ve Japonya ile yap­tığı yeni ticaret anlaşmaları, kamuoyuna za­fer gibi sunulsa da, işin perde arkasında hem ABD ekonomisini hem de küresel ticaret dengesini tehdit eden sonuçlar barındırıyor. Yüzde 15’lik yeni tarifeler, Amerikan halkı­nın alım gücünü zayıflatırken, tüketici fiyat­larında yukarı yönlü baskı yaratıyor. Bu da sadece tüketim alışkanlıklarını değil, yaşam standartlarını da etkiliyor.

Korumacılık kisvesi altında uygulanan bu politikalar, kısa vadeli bir sanayi koruma­sı sağlasa da uzun vadede inovasyonun, ve­rimliliğin ve küresel rekabet gücünün önün­de engel teşkil ediyor. Dahası, ABD’nin Avru­pa ve Japonya gibi müttefiklerini ekonomik baskıyla masaya oturtması, geleneksel diplo­masi anlayışından sapıldığını gösteriyor. Bu durum, sadece ekonomik değil, siyasi geri­limlerin de kapısını aralayabilir.

Türkiye açısından bakıldığında bu geliş­meler, dış ticarette yeni bir konumlanma ih­tiyacını gündeme getiriyor. Hem AB hem de ABD, Türkiye’nin ihracatında önemli part­nerler. Eğer yeni tarife dalgaları daha faz­la ürünü kapsayacak şekilde yayılırsa, Tür­kiye’nin ihracat gelirlerinde dalgalanmalar kaçınılmaz olacaktır. Ancak bu süreçte, Ja­ponya ve Avrupa gibi ülkelerin yeni pazar arayışlarına yönelmesi, Türkiye için strate­jik bir fırsata da dönüşebilir. Gümrük Birli­ği’nin güncellenmesi ve yeni Stratejik Tarife Anlaşmalarının devreye alınması, bu fırsat­ları değerlendirmek adına öncelikli adımlar olmalı.

İç dinamiklerde ise enflasyon cephesi dik­katle izlenmeli. Temmuz ayında TÜFE yüz­de 2,06 ile beklentilerin altında gerçekleşti. Yıllık bazda ise yüzde 33,5’e gerileyen enf­lasyon, manşette iyileşme işareti verse de çekirdek ve hizmet kalemlerinde yapışkanlı­ğını sürdürüyor. Özellikle kira, ulaştırma ve enerji gibi alt gruplarda fiyat artışları güçlü seyrediyor. Doğal gazdaki yüzde 25’lik zam konut enflasyonunu yüzde 5,78’e taşıdı. Hiz­metlerde ise aylık yüzde 3,14’lük artışla yu­karı yönlü baskı devam ediyor.

ÜFE tarafında yıllık enflasyon yüzde 24,2’ye gerilese de, üretici ve tüketici fiyat­ları arasındaki fark hâlâ yüksek seviyede. Bu fark, iç talepte bir miktar yavaşlamaya işaret etse de fiyatlama davranışlarının henüz tam olarak kontrol altına alınmadığını gösteri­yor. Bu nedenle Merkez Bankası’nın para po­litikasında sıkı duruşunu sürdürmesi kaçı­nılmaz görünüyor.

14 Ağustos’ta yayımlanacak TCMB Enf­lasyon Raporu, piyasa beklentileri açısın­dan kritik bir dönüm noktası olabilir. Tah­min aralığının üst bandının korunması ve orta noktanın yukarı yönlü güncellenmesi, para politikasında esneklikten ziyade karar­lılığın devam edeceği sinyalini verecektir. Bu durum, özellikle yılın son çeyreğinde fiyat is­tikrarı hedefi açısından belirleyici olacaktır.

Sonuç olarak, Türkiye hem küresel ticaret dengelerindeki dönüşümle hem de içsel fi­yat baskılarıyla eşzamanlı bir mücadele ve­riyor. Bu dönemde kararlı ekonomik yöne­tim, güven veren para politikası ve fırsatları değerlendirecek dış ticaret stratejileri haya­ti önemde. Risklerle örülü bu dönemin, doğ­ru hamlelerle aynı zamanda fırsata dönüşe­bileceği unutulmamalı.

Yazara Ait Diğer Yazılar