Açlık, yoksulluk ve gıda israfı

Türkiye’de milyonlarca aile açlık sınırı­nın altında yaşarken, aynı ülke her yıl 23 milyon ton gıdayı çöpe atıyor. Bir yanda boş sofralar, diğer yanda ağzına kadar do­lu çöp kutuları. Bu yan yana fotoğraf, çev­re krizinin değil, aynı zamanda sürdürüle­bilir kalkınmanın da özeti…

İstatistiklere göre açlık sınırı dört kişilik aile için aylık 27.111 TL. Yani milyonlarca hane bu tuta­rın çok altında hayatta kalmaya çalışıyor. Ama FAO verileri başka bir tabloyu göste­riyor: aynı ülke kişi başına yılda 102 kilo gıdayı çöpe gönderiyor.

Sofralar, dolaplar ve rakamlar

Türk-İş’in Ağustos 2025 raporuna göre 4 kişilik bir ailenin yalnızca sağlıklı ve den­geli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması 27.111 TL. Bu tutar, ailede kişi başına aylık 6.778 TL, yani gün­lük yaklaşık 226 TL demek. Üç öğüne böl­düğünüzde, bir öğünün maliyeti 75 TL’ye çıkıyor. Bu rakamlara bir öğün yemek ye­niyor mu? Elbette hayır. Çünkü rakamlar yalnızca en temel gıda sepetinin minimum maliyetini gösteriyor. Bu yüzden açlık sını­rın altında deniyor.

Aynı rapora göre, yoksulluk sınırı ise ay­nı dönemde dört kişilik bir aile için 88.310 TL. Bu rakam, barınma, ulaşım, giyim, eği­tim gibi tüm temel ihtiyaçların toplamı. Geliri bu rakamın altında kalan her hane, aslında yoksulluğun içinde yaşam savaşı veriyor. Bugün milyonlarca hane bu sınırın çok altında.

Bir yanda açlık diğer yanda israf

Boş dolaplarla boğuşan milyonlarca aile varken, Türkiye’de her yıl yaklaşık 23 mil­yon ton gıda israf ediliyor. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın FAO verilerine dayanarak açıkladığı rakamlara göre kişi başına dü­şen yıllık gıda israfı 102 kilo. Bu, dört kişi­lik bir ailenin yılda 400 kilonun üzerinde gıdayı çöpe göndermesi demek. Bu israfın parasal karşılığı da küçümsenecek gibi de­ğil. Kişi başı aylık 6.778 TL’lik gıda ihtiya­cını yıllık bazda düşündüğümüzde, bir kişi için yıl boyunca harcanan toplam gıda pa­rası 81 bin TL civarında. Yılda çöpe giden 102 kilo gıda ise kişi başına yaklaşık 1.250 TL değerinde. Yıl bazında çok görünmeye­bilir ama her birey her ay ortalama 100 li­ralık yiyeceği kendi elleriyle çöpe atarak dünyanın açlık ve yoksulluğuna yeni bir tuğla ekliyor. Enflasyonun darbesiyle kü­çülen alışveriş poşetleri, çöpe giden ton­larca yiyecek gerçeğiyle yan yana duruyor.

Çöpe giden sadece yiyecek değil

Bu çelişkiyi yalnızca “bireysel bilinçsiz­lik” ile açıklamak kolaycı olur. Çünkü me­sele yapısal. Tarımdan market rafına ka­dar uzanan zincirde depolama sorunları, soğuk zincir eksiklikleri, lojistik hatalar ve marketlerin stok politikaları bu israfı bilinçsizlikten daha fazla büyütüyor. Res­toranlarda porsiyon planlamasından, ev­lerdeki saklama alışkanlıklarına kadar her halka sorunun parçası. Yani israf, bireysel bir kusur değil, sistematik bir sürdürüle­mezlik hali.

Üstelik gıda israfı sadece ekonomik bir kayıp değil. Bir kilo domates çöpe gittiğin­de yalnızca domates kaybolmuyor; onun için harcanan su, enerji ve emek de yok oluyor. Türkiye gibi su kaynakları giderek azalan bir ülkede, gıda israfı aslında su is­rafı, enerji israfı ve toprak israfı anlamına geliyor. Boş dolap ile dolu çöp kutusu ara­sındaki çelişki, doğrudan iklim krizi ve kaynak yönetimi sorununa bağlanmamalı.

Sürdürülemez utanç

Boş dolap ile dolu çöp kutusu arasında­ki çelişki, kamu politikalarının ya da kamu vicdanının önceliği değil. Sürdürülebilir kalkınma gerçeklerini makyajlı rakamlar­la ‘başarı hikâyesi’ gibi anlatmak daha ko­lay görünüyor. Aynı çöpün başında birileri açlığını bastıracak yiyecek ararken, birile­ri o çöpü gıda israfıyla dolduruyorsa bura­da rakamlarla açıklanamayacak şeyler var demektir. Neticede kalkınmayı makyaj­lı rakamlar olarak lanse edenler çok; ama aynı çöpün başında açlıkla israfı buluştu­ran bu tablodan kimse bahsetmiyor. Kal­kınmamız sürdürülebilir olur mu bilin­mez ama bu evrensel utanç, daha fazla sür­dürülmemeli.

Yazara Ait Diğer Yazılar