Kalkınma fonlarına demokrasi kesintisi

Türkiye, Birleşmiş Milletler’in Sürdü­rülebilir Kalkınma Hedefleri’nde 73. sırada. Yani dünyada ortalamanın üzeri­ne yakın bir yerdeyiz ama diğer yandan de­mokrasi endeksinde 167 ülke arasında 103. sırada yer alıyoruz. Endeks skorumuz 10 üzerinden 4.26. Enerjiye erişimde sorun yaşamıyoruz, yeni otoyollar, barajlar, güneş tarlaları açıyoruz.

Ama iş “güçlü kurumlar, adalet, hukukun üstünlüğü” başlığına gelin­ce, liste birden kısalıyor. Sürdürülebilirli­ğin yalnızca çevre ve enerjiyle sınırlı olma­dığını hatırlatmaya gerek yok. Demokrasi de sürdürülebilir olmalı. Son günlerde si­yası partiler etrafında dönen kayyum tar­tışmaları, tam da bu kırılgan alanı yeniden önümüze servis ediyor. “Seçilmişin yerine atanmış gelir mi?” sorusu, yalnızca siyase­tin değil, sürdürülebilir kalkınmanın da ge­leceğini ilgilendiriyor.

Güçlü kurumlar ve hukukun üstünlüğü

Hukukun üstünlüğünü zedeleyen geliş­meler, yalnızca çok partili sistemin değil, sürdürülebilir kalkınma hedeflerimizin de üzerine gölge düşürüyor. Çünkü hukukun öngörülemez olduğu yerde yatırımcı yalnız­ca kârını değil, geleceğini de garanti altında görmez. Demokratik kurumların istikrarı­na gölge düşüren her gelişme, yatırımcıla­rın risk algısına doğrudan yansır ve bu da fi­nansal göstergelerde anında karşılığını bu­lur. Elektrik şebekesine erişim kolay ama demokrasi şebekesine erişim hâlâ arızalıy­sa, bunun bedelini vatandaş ve yatırımcı or­taklaşa öder.

BM’nin 2025 Sürdürülebilir Kalkın­ma Raporu’na göre Türkiye, Sürdürülebi­lir Kalkınma Endeksi’nde 167 ülke arasın­da 73. sırada. Bu endeks, toplam 17 hedefin performansını ölçüyor. Yoksulluğun azaltıl­masından eğitime, sağlıktan enerjiye, eşit­sizliklerin giderilmesinden güçlü kurumla­ra kadar geniş bir yelpazeyi kapsıyor.

Tür­kiye bazı alanlarda, örneğin enerjiye erişim ya da ekonomik büyüme göstergelerinde, ilerleme kaydederken, özellikle eşitsizlikle­rin azaltılması (SKH 10) ve barış, adalet ve güçlü kurumlar (SKH 16) hedeflerinde za­yıf performans sergiliyor. Bu tablo, aynı za­manda demokrasinin meşruiyetini zedele­yen yapısal kırılmanın da resmi.

Fonların önündeki engel demokrasi açığı

Tablonun uluslararası yansımaları ise göz ardı edilemez. Türkiye, AB Yeşil Mutabakat fonları, Dünya Bankası’nın Yeşil Şehirler Programı, Avrupa Yatırım Bankası kredile­ri ve İklim Yatırım Fonları sayesinde birçok sürdürülebilirlik projesi yürütüyor. Yenile­nebilir enerji yatırımlarından atık yöneti­mine, düşük karbonlu ulaşım projelerinden sanayi dönüşümüne kadar geniş bir alanda dış finansman desteği kullanılıyor.

Fakat o fonların gelmesi için yalnızca karbon emis­yonu rakamlarına değil, aynı zamanda “güç­lü kurumlar” göstergesine de bakılıyor. Do­layısıyla hukukun üstünlüğüne de… Brük­sel’den, Washington’dan ya da Londra’daki yatırımcı toplantılarından Türkiye’ye ba­kanların ilk sorduğu soru şu: “Demokratik kurumlar ayakta mı?” Kimse hukukun kes­tirme yollarla aşındığı bir ülkeye uzun vade­li yatırım yapmak istemiyor.

Demokrasi eksikse kalkınma da eksik

Sürdürülebilir kalkınma yalnızca yeni enerji santralleri, altyapı projeleri ya da is­tihdam rakamlarıyla ölçülmüyor. Demok­rasi de sürdürülebilir olmalı. Vatandaşın oyuyla seçtiği temsilcilerin meşruiyeti tar­tışmaya açıldığında, yalnızca bütün siya­sal sistemin değil sürdürülebilir kalkınma­nın da dayanıklılığı zayıflıyor. Bu zayıflık ise doğrudan SKH 16’nın, yani “barış, adalet ve güçlü kurumlar” hedefinin gerisine düş­mek anlamına geliyor.

Türkiye, 73. sırada ol­duğu sürdürülebilirlik endeksinde daha yu­karı çıkmak istiyorsa, yalnızca emisyonları azaltmakla değil, kurumların bağımsızlığını korumakla da yükümlü. Ekonomiyi tehdit eden siyasi tansiyonlar bir kez daha göste­riyor ki elektrik üretiminde ilerleyebiliriz, ama demokrasi üretiminde kesintiler yaşı­yoruz. Bu kesintiler devam ettikçe, kalkın­manın sürdürülebilirliğinden söz etmek gi­derek daha zor hale geliyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar