Ağzımla kuş tutsam da yetmezdi: Yatırımcının paradoksu

Yıllar önce, çok uluslu bir portföy yönetim şirketinin Yatırımlardan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yaparken, çey­reklik dönem olağan portföy gözden geçirmesi için bir yatırımcıyla bir araya gelmiştik.

Görüş­me sırasında, yatırımcı, kendi risk profiline uy­gun varlık sınıflarından oluşturulan portföyün getirilerinin borsa getirilerinin oldukça altın­da kaldığını belirterek, bu durumu başarısız bir portföy yönetimi olarak değerlendirmiş ve ha­yal kırıklığını dile getirmişti. Hatta biraz daha ileri giderek, “Borsa rekor üstüne rekor kırar­ken sizin getirilerin elle tutulacak tarafı yok,” cümlesini kurmuştu. O an kendimi ağzımla kuş tutan biri olarak hayal etmiştim.

Bu cümle, yıl­lardır zihnimde yankılanır durur çünkü bu ya­tırımcı, portföy danışmanlık sürecinin başında kendisini konservatif olarak tanımlamış, ser­maye kaybına tahammülü olmadığını net şe­kilde ifade etmişti. Portföyü de bu doğrultuda, ağırlıklı olarak düşük riskli tahviller ve para pi­yasası araçlarıyla yapılandırılmıştı. Getiriler, piyasa koşullarına göre beklentileri karşılıyor, dalgalanmalara karşı korunaklı bir performans sunuyordu. Borsa yükseldiğinde ise, portföyün bu korunaklı yapısı değil, kaçırılan fırsatlar göze batmaya başlamıştı.

Finansal okuryazarlığın temeli: Kimin parasını, kimin riskine karşı yönetiyoruz?

Portföy yönetimi, yalnızca varlıkları dağıt­mak değil, yatırımcının psikolojisini, dav­ranışsal tepkilerini ve karar alma biçim­lerini anlamaktır. Burada finansal okurya­zarlık devreye giriyor çünkü yatırım, sadece potansiyel kazancı hedeflemek değil; kazan­cın mutluluğuna karşı, kaybın acısına ne kadar dayanabileceğinizi tartabilmektir.

Birçok yatırımcı düşük risk toleransı göste­rirken aynı anda yüksek getiri hedefler. Bu ise davranışsal finansın klasik bir paradoksudur: “Konservatif yatırımcı ama agresif kazanç hedefi.” Bu, hız limitlerine uyarak Formula 1 yarışını kazanmayı beklemeye benzer. Kulağa hoş gelir ama pratikte mümkün değildir.

Varlık dağılımı: Getirinin kaynağı değil, güvencesidir

Modern portföy teorisi bize şunu açıkça söy­ler: Uzun vadeli getirilerin %90’ından fazla­sı, varlık sınıfları arasındaki dağılımdan gelir. Hisse mi, tahvil mi, altın mı, nakit mi? Asıl me­sele, bunların hangi oranda portföyde yer aldı­ğıdır. Ancak yatırımcıların bir kısmı bu yapının önemini göz ardı eder. Portföylerinin hisse se­nedi barındırmamasının onları büyük düşüş­lerden koruduğunu değil, yükselişten alıkoydu­ğunu düşünür. Ne yazık ki, bu tutum genellikle piyasalar zirveye ulaştığında yoğunlaşır — his­se senedi almak için en kötü zamanlarda…

Yatırımın karar noktası: Kayıptan mı korkuyorsun, kaçırmaktan mı?

Her yatırımcının dönüp kendine sorması ge­reken temel soru şudur:

“Ben kayıptan mı korkuyorum, yoksa kazancı kaçırmaktan mı?”

Bu sorunun cevabı, sizin için en uygun port­föy yapısını belirler fakat birçok yatırımcı, bu soruya verdikleri yanıtla hareketleri arasında büyük tutarsızlıklar gösterir. Kayba tahammü­lü olmadığını söyleyen bir yatırımcının, portfö­yü borsa endeksinin altında getiri sağladığında hayal kırıklığı yaşaması; aslında portföyden de­ğil, kendinden ve beklentisinden kaynaklanır.

Portföy yönettirmenin şartı: Kendini tanımak

Bir yatırımcının portföy yönettirebilmesi için önce kendi risk profilini, beklentilerini ve zaman ufkunu dürüstçe tanıması gerekir. Çün­kü portföy yöneticisi, sihirli formüller sunmaz; sadece yatırımcının tercih ettiği risk düzeyi­ne uygun, sürdürülebilir ve rasyonel stratejiler üretir. Konservatif olduğunu söyleyen birinin, agresif yatırımcının getirisiyle yarışmaya ça­lışması, yatırım dünyasında kendisiyle çe­lişmesidir. Ve bu çelişki, ne stratejiyle ne de analizle yönetilebilir. Yönetilmesi gereken şey, yatırımcının kendisidir.

Kazanmak, kaybetmek ve kabullenmek

Portföy yönetiminde başarı; en çok kazandı­ran yatırımcının peşinden gitmekte değil, ken­di risk sınırlarında istikrarlı şekilde büyümek­te yatar. Kazanmanın hazzı ne kadar çekiciyse, kaybetmenin acısı da o kadar yakıcıdır. Gerçek başarı, bu ikisi arasındaki dengeyi kişisel sınır­larınızla inşa etmektir. Yatırım bir yolculuktur ve bu yolculukta en iyi rota sizi hem kazanca hem de kayba hazır hissettiren rotadır.

“Rüzgârın yönünü değiştiremezsin, ama yel­kenini ona göre ayarlayabilirsin.”

Yazara Ait Diğer Yazılar